Elazığ depreminde sözler tutuldu mu?

Depremin sarstığı İzmir’e 1 ay içinde inşaatlara başlama sözü verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Elazığ ve Malatya’da olduğu gibi 1 yıl içinde bitireceğiz” dedi. Hâlâ yüzlerce aile konteynerlerde yaşıyor…

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Kasım 2020
  • 10:45

Elazığ’a depremden sonra verilen sözler tutuldu mu?

Depremin sarstığı İzmir’e 1 ay içinde inşaatlara başlama sözü verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Elazığ ve Malatya’da olduğu gibi 1 yıl içinde bitireceğiz” dedi. Hâlâ yüzlerce aile konteynerlerde yaşıyor…

Türkiye İzmir depremini konuşurken, Elazığlı depremzedeler de mağduriyetlerinin giderilmesini bekliyor. Hâlâ binden fazla aile konteyner evlerde yaşarken, bazı kişiler kira yardımı alamamaktan, bazıları ise teslim edilen konutlardan şikayetçi… Gazete Duvar’dan Alper Budka’nın haberine göre şehirde daire kiralarının iki-üç katına çıkması, yıkım-yapım-onarım çalışmalarında sağlam binalara zarar verilmesi, söz konusu çalışmalardaki acelecilik ve plansızlık nedeniyle ortaya çıkan toz ve trafik sorunu, TOKİ sitelerinin kurulduğu bölgelerdeki okul, camii vb. eksiklikler de halkın şikâyetleri arasında…

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 24 Ocak’ta meydana gelen 6.8’lik depremin ardından yapılacak konutların yıl sonunda teslim edileceğini söylemişti. Bazı iddialara göre pandemi dolayısıyla, bazılarına göre ise kurumların koordinasyon eksikliği nedeniyle teslimatlar gecikti. Bu nedenle “konteyner kent”lerin yaklaşık yüzde 30’u boşaltılamadı. Söz konusu geçici evlerin yazın susuzluk, kışın da ısınma sorunundan bahsediliyor.

Ulaşım zor, okul yok, market yok, sağlık ocağı yok

TMMOB Şehir Plancıları Odası Diyarbakır Şube Başkanı Berivan Ateş’e göre, Elazığ’daki proje halkı kentin çeperlerine gönderip, kent merkezlerini soylulaştırma projelerinin tipik bir örneği... “Kentsel dönüşümün yerinde yapılması taraftarıyız” diyen Ateş, 1960’da hatalı planlanan kentin aynı sorunla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor:

“TMMOB heyetiyle beraber bölgeye gittiğimizde, belirli bir alanın riskli bölge ilan edildiğini, yeni konut bölgelerinin belirlendiğini ama kimsenin oraya gitmek istemediğini görmüştük. Çünkü hem ulaşılabilirlik açısından sıkıntılıydı, hem de okul vb. sosyal donatı eksikleri vardı. Depremin üstünden henüz üç gün geçmişti, enkaz kaldırılmamıştı, halk çadırdaydı ama uzlaşma komisyonları ve projeler hazırdı. Bazı vatandaşlar da ‘bizim yapıyı niye içine aldınız’ diyordu. O zaman anladık ki, rant projeleri için depremi fırsat görmüşler.

Nusaybin’de ve Sur’da vatandaşa yıkılan evi kaç metrekareyse, onun karşılığı verilmişti. Elazığ’da daha küçük evlerin teklif edilmesi enteresan… Ayrıca konutlar geleneksel Harput evleri tarzında vaat edilmişti ama öyle yapılmadı. İzmir’in durumu ise Elazığ’dan daha kötü; İzmir’de yapı stoku hiç yok”.

Trafik felç oldu, şehir toz duman altında

Kentin deprem sonrası artan bir diğer sorunu ise trafik… Yıkılması amaçlanan binalar nedeniyle aynı caddelerin defalarca trafiğe kapatılması Elazığlıları bezdirmiş. Ateş, Elazığ’da 1987’den 2016’ya kadar hiçbir plan yapılmadığını, ana ulaşım planının da olmadığını, şimdi çalışmalar nedeniyle trafiğin büsbütün felç olduğunu söylüyor.

TMMOB Mimarlar Odası Elazığ Şube Başkanı Kazım Sanaç ise ondan biraz farklı düşünüyor:

“Çok acil tespitler, çalışmalar yapıldı. Haliyle hatalar yapılmıştır. TOKİ dar gelirlilere konut yapmak istiyorsa arsa payını düşük tutmak zorundadır. O nedenle kent merkezinden uzakta arsa seçiyorlar. Bazı vatandaşlar caddelerin bir defaya mahsus uzun süre trafiğe kapatılıp, hasarlı binaların birlikte yıkılmasını istiyor ama ben esnafa zarar vermemek adına etap etap çalışıldığını düşünüyorum. Öte yandan tozdan ben de şikayetçiyim. Devlet sözleşmesine koymuş ama yıkımı yapan müteahhit zahmete girmiyor, tanker getirip su tutmuyor.”

Sağlık hizmeti görülmedi, Covid riski var

Elazığlıların bu aralar en büyük dertlerinden biri de toz… Kontrollü olarak yıkılan binalardan çevreye yayılan toz, esnafın kazancını olumsuz etkilediği gibi, halk sağlığını da tehdit ediyor. Elazığ Tabip Odası’ndan Dr. Eser Ataş; Gazi Caddesi, Vali Fahribey Caddesi, Nailbey Mahallesi gibi belli bölgelerde korona virüsü salgını nedeniyle sigara içmek dahi yasaklanmışken, vatandaşların toz toprak solumasındaki çelişkili durumu şu sözlerle eleştiriyor:

“Toz 3-4 aydır halk sağlığı açısından ciddi bir problem, bunu çözemiyoruz. Aynı gün 3-4 tane yıkım olunca bir hayli hava kirliliği oluşuyor. Zaten Elazığ hava kirliliğinin yaşandığı şehirlerden biriydi. Bahsettiğimiz toz pandemi açısından da tehlikeli, zira diğer solunumsal hastalıklara da yatkınlık oluşturuyor. Sadece insanlar için değil, bitkiler ve hayvanlar için de kötü. Arabalar ve ağaçlar toz toprak içinde kalıyor”.

Yeni konut alanlarına da sağlık hizmetlerinin henüz götürülmediğine dikkat çeken Ataş, “Bize bir şey de sormadılar, danışmadılar. Hâlâ çözülmeyen konut sorunu korona virüsü vakalarını arttırabilir” diyor.

Yıkım çalışmalarında su kullanılmadığından şehir toz duman altında kaldı. Son günlerde yağan yağmurlar tozu biraz bastırdı.

'Hala 2730 aile konteynerlerde kalıyor'

Elazığ’ın en çok okunan günlük gazetesi olan Günışığı’nın genel yayın yönetmeni Nafiz Koca ise ‘skandal’ dediği bir bilgiye ulaşmış. Birkaç gün içinde manşetten vereceği haberi ana hatlarıyla anlatan Koca, 'ya şunları aktardı:

“Kışa girmek üzereyiz. Hâlâ 1730 aile konteynerlerde kalıyor. Elektrikli sobalarla ısınacaklar. Bu aileler yazın sıcakta, o demir yığınlarının içinde per perişan olmuştu zaten. Bakan 18 bin konutun biteceğini söylemişti ama yetiştiremediler. Depremin üzerinden neredeyse 1 yıl geçti ama yıkımlar sürüyor. Neden bitmediğini araştırdığımızda karşımıza şu manzara çıkıyor. Üç ayrı kurum bu işlerle uğraşıyor: Elazığ Belediyesi, İl Özel İdaresi ve Çevre Şehircilik… Atıyorum Hürriyet Caddesi’ndeki bir bina belediyenin uhdesinde, onun yıkımı için sokak trafiğe kapatılıyor. Birkaç gün sonra Özel İdare aynı yerde yıkım yapıyor ve orası tekrar trafiğe kapatılıyor.

Ayrıca TOKİ’nin ihaleyle iş verdiği firmalardan Metro’nun inşaat şartlarına uygun çalışmadığının bilgisi elimize ulaştı. Ankara metrosunu da yapan Açılım İnşaat, Üniversite Mahallesi’nde sapasağlam bir binanın kolonu yıktı. İşte bunlara yıkımla alakası olmayan, ahbap-çavuş ilişkisi sayesinde iş verilen firmalar sebep oluyor. Denetimler kâğıt üzerinde yapılıyor.”

Yalan propaganda da bile ayrımcılık

Gazeteci Koca, sözlerine şöyle devam etti: “Bazı vatandaşların 140 m²’lik evleri ellerinden alındı ve 90 m²’lik evler verileceği söylendi. Evi yıkılan insanların üstünden TOKİ’ye ticaret yaptırıldı. TOKİ’nin 81 il içinde en çok arsa satın aldığı yer Elazığ’dır.

Halkımız İzmir depreminden sonra şehrin büsbütün ihmal edileceğinden endişeli... Zira Giresun sel kapsamına alındığında da aynı şey olmuştu. Bizim esnafa 50 bin lira geri ödemeli kredi verilirken, oraya hibe verileceği ifade edildi.

Tarihini hatırlamıyorum ama dönemin valisi Ö. Faruk Koçak, şehrin depreme hazırlı kentsel dönüşümü hakkında bir fizibilite çalışması yapmıştı. Vekillere gösteriyor, ‘önceliğimiz bu değil’ diyorlar, ‘zaten o parayı Dünya Bankası’ndan alamayız’ diyorlar. Ondan sonra biliyorsunuz, burada deprem oldu işte…”

'Son kullanma tarihi geçmiş erzak dağıttılar'

İsmini vermek istemeyen bir depremzede, depremde ve sonrasında yaşadıklarını anlatırken esas yıpratıcı olanın belirsizlik olduğunu vurguladı:

“7 aydır prefabrikteydim. Apartmanım yıkılmadı ama çok ağır hasar aldı. Bina yerinden kaydı. Önce ağır hasar raporu verdiler. Sonra ‘orta hasar’a çevirdiler. En son olarak da ‘hafif hasar’a çevirdiler. Kolonların kirişlerin arasına parmağım giriyordu. Benim evi yıksalardı, dört bloktu bizim site, dördünü birden yıkmak gerekiyordu. O takdirde bütçeye masraf çıkacaktı!

Dilek Sitesi dört katlıydı, yerine yapılanlar ise beş kat… Daireler 120-130 metrekareydi, şimdi 80-90 metrekareye düştü. Kura diye bir şey çıkardılar, ön cephede oturanlara arka cephe çıktı. Üstüne 150-200 bin para talep edileceği söyleniyor. Mağdurlar bayağı bir yere başvurdular ama burada medya susturulduğu için çok gündeme gelmedi. Ben de sana ismimi veremiyorum, çünkü yarın bana ‘o sen miydin, hadi çık bakalım’ diyebilirler.

Konteynır 21 metrekare… 3 metreye 7 metre… Kap kacak bir tane divan… İsyan etsem ne olacak? Kiralık ev arasan bulamıyorsun. Bizim Müslüman (!) halkımız fırsatçılık yaptığı için 2000-2500’den aşağıya ev bulamıyorsun. Burada 40 yıllık eski bina, nemden mahvolmuş, adam 1500-1600 kira istiyor. Depremden önce 400-500 lira istediği yere….

Buna da şükür, ev verdiler. Kızılay, AFAD gıda yardımı yapıyor. Elazığ’a dört yandan yardım yağmıştı. AFAD deposu yetmeyince, büyük firmaların depolarına istiflediler. Aylar geçiyor bize erzak gelmiyor. Vali görüyor, bu nedir diyor, burada duracağına halka dağıtın. Bize erzak dağıttılar, sonra da geri topladılar, tarihi geçtiği için… Olsun ya, canımızı zor kurtardığımıza seviniyoruz.

AFAD konteynerde kalanlardan bazılarına evinizi biter bitmez teslim edeceğiz dedi. Ama buradaki herkes ev sahibi değil ki? Kiracılar ne yapacak? Hiçbir açıklama yok. Söylenen şey, ‘başının çaresine bakacaksın’.

Malatya’da ‘orta hasarlı’ ev diye bir şey yok. Orta hasarlı ne demek yani? İçine girip oturayım mı? ‘Yok, biz o sorumluluğu almayız’. Girmeyeyim mi? ‘Yok, o konuda da bir şey söylemeyiz.’ ‘Sen güçlendirme yapacaksın.’ Onun için 50-60 bin lira para isteniyor. 50 senelik binanın neyini güçlendireceksin?”