Cumartesi eylemleri gerçekleştirildi

Diyarbakır ve Batman’da gözaltında kaybedilenler ve katliamlar üzerine adalet aranan eylemler yapılırken İzmir ve Ankara’da yapılan eylemlerde hasta mahpusların serbest bırakılması istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 01 Ocak 2022
  • 21:45

Diyarbakır ve Batman’da gözaltında kaybedilenler ve katliamlar üzerine adalet aranan eylemler yapılırken İzmir ve Ankara’da yapılan eylemlerde hasta mahpusların serbest bırakılması istendi.

Diyarbakır

Diyarbakır’da kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Şube üyeleri, adalet arayışlarını 2022 yılının ilk gününde Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde 673. hafta eylemini gerçekleştirdi.

Eylemde bu hafta 14 Ağustos 1993 tarihinde Kars’ın Digor ilçesinde gerçekleştirilen ve 6'sı çocuk 17 kişinin yaşamını yitirdiği, 63 kişinin ise yaralandığı katliam hatırlatıldı.

Açıklamayı İHD Şube Yönetim Kurulu Üyesi Derya Yıldırım yaptı. O gün koruculuk dayatması, gıda ambargosu, ev baskınlarını protesto etmek amacıyla 20'yi aşkın köyde binlerce kişi Kocaköy’de bir araya gelerek Digor'a doğru yürüyüşe geçti. Aralarında çocuk, yaşlı, kadın ve gencin olduğu binlerce kişinin önü Digor'a 2 kilometre kala özel harekât polisleri tarafından kesildi ve hiçbir uyarı yapılmadan kitle tarandı.

Yaylım ateşi sonucu 6'sı çocuk 17 kişi yaşamını yitirirken, 63 kişi ise yaralandı. Olayda hayatını kaybedenlerin en küçüğü henüz 8, en büyüğü 80 yaşındaydı. İsimleri ise şunlardı: Gülcan Çağdavul (8 ), Selvi Çağdavul (14), Yeter Kerenciler (13), Necla Geçener (14), Zarife Boylu (15), Erdal Buğan (17), Zeynep Çağdavul (19), Hacer Hacıoğlu (20), Suna Çidemal (21), Fatma Parlak (22), Faruk Aydın (27), Cemil Özvarış (39),  Gıyasettin Çalışçı (41), Hasan Çağdavul (43), Süleyman Taş (47), Nurettin Orun (80) ve Tütiye Talan (66).

Katliama sebep olan 8 özel harekât polisi hakkında, "kasten öldürmek" ve "kasten öldürmeye teşebbüs etmek" suçlarından açılan davada savunma yapan sanık polisler, kitle içinden roketatarla ve silahla ateş edildiğini iddia etti. Katliam sonrası özel harekâtçıların kullandığı silahlara ait boş kovanların dışında ne roketatar ne de silahın izine rastlandı. 2006 yılında çıkan kararda, polisler hakkında "meşru müdafaa" gerekçe gösterilerek beraat kararı verildi.

Yaşamını yitiren 7 kişinin ailesi, “yaşam hakkının ihlali”, “etkin soruşturma yürütülmemesi” ve “uzun yargılama” gerekçeleriyle davayı AİHM’e taşıdı. AİHM, Türkiye'yi maddi manevi tazminata mahkûm etti. Katliamda yaşamını yitiren ve yaralı olan diğer ailelerin dosyalarının AİHM’deki yargılaması ise hala sürüyor.

Gerçekleştirilen katliamın tanıklarından biri olan Kasım Çağdavul, unutamadığı o günü 2015 yılında Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) anlattı. Ajansın o yılın 19 Şubat’ında “22 yıldır unutulmayan acı: Digor Katliamı” başlığı ile abonelerine servis ettiği haberde, Çağdavul’un şu anlatımları yer alıyordu:

 "Devlet sürekli köylerimizi basıp bizlerin korucu olmasını istiyordu. Devamlı devletten yana tavır takınmamızı istiyorlardı. 'PKK'ye yardım ederseniz hepiniz ölürsünüz' denilerek evlerimize baskın düzenliyordu. Bize yapılan zulme dayanamadığımız için yürüme kararı verdik. Köylerin ileri gelenleri bir araya geldi ve Digor'a yürümeye karar verdi. Binlerce kişi ile yürüyüşe geçtik. Digor'a 2 kilometre kalmıştı ki; devletin tankları yolumuzu kesti. Özel harekât timleri ise mevzilenmişti. Elimizden tek bir silah olmamasına rağmen bizimle tek kelime konuşulmadan çoluk, çocuk, kadın demeden bizi kurşun yağmuruna tuttular. Çoğumuzu yetim, öksüz bıraktılar. O gün bize yaşatılanları anlatmak için kelimeler yetmiyor. Acının tanımı yoktur. Üzerimize saatlerce silah çekirdekleri geçiyordu. O katliamdan şans eseri kurtuldum. Benim gibi şanslı olmayanlar da vardı. Ablamı, amcamın oğullarını ve kızlarını kaybettim. Aradan geçen 22 yıla rağmen o gün yaşanılanları unutulmuş değiliz. Bizler baskılara karşı çocuklarımız ve eşlerimizle birlikte katılmıştık. 3 kez oğlumu kurşun yağmurunda can havliyle unutup kaçtım. Her seferinde onu almaya gittiğimde önümdekilere denk gelen kurşunlarla sağ kurtuldum. Ölmemek, o acıyı yıllarca taşımaktan daha büyük bir acıdır. Katliamda onlarca kişi yaşamını yitirdi. Yaralılarımızı bile katliam alanından almamıza izin vermediler. Ablamın başında sarı, kırmızı ve yeşil renkli eşarp vardı. Özel harekât timleri Kürt renklerini hedef alarak başından vurdular. Kanlar içindeyken hastaneye kaldırmak istedik izin vermediler. Yerde yatan kardeşimi sivil bir aracı zorla durdurarak hastaneye kaldırdık. Hastanede de yaralılara polisler işkence ediyorlardı. Ablam da hastanede yaşamını yitirdi."

 

Açıklamanın ardından 1 dakikalık oturma eylemi yaptı.

Batman

Batman’da da yine kayıp yakınları ve İHD Batman Şube üyeleri, Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde 510. hafta eylemini gerçekleştirdi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının taşındığı eylemde İHD Şube Eşbaşkanı Devran Yıldız konuştu. 

90’lı yıllardaki OHAL döneminde binlerce insanın faili meçhul cinayetlerle yaşamını yitirdiğini, gözaltında kaybedildiğini hatırlatan Yıldız, gözaltında kaybedilenlerden birinin 24 Mart 1994’te Batman’da kaçırıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Zeynel Kürsep olduğunu söyledi.

Yıldız, Zeynel Kürsep’in kaybedilmesini baba İbrahim Kürsep’in ağzından şu sözlerle aktardı: 

“Oğlum Zeynel Kürsep, 24 yaşındaydı ve evliydi. 24.03.1994 tarihinde rahatsızlandı, muayene olmak için Batman Devlet Hastanesine gitmişti. Muayene olduktan sonra, hastaneden çıkarken yanına bir araba yaklaşmış. Arabadan inen sivil giyimli, silahlı 2 şahıs tarafından zorla arabaya bindirilip kaçırılıyor. Olayı öğrenir öğrenmez, yetkili makamlara başvuruda bulundum. Ancak başvurularım yanıtsız kaldı. Ailece, kendi imkânlarımızla araştırmalar yaptık. - Dünyamız başımıza yıkılmıştı. Bir taraftan en değerli varlığım olan oğlumu kaybetmiştim; diğer taraftan da gencecik gelinimin kaygılı bekleyişine ve eşinden haber alamadığımız için gelinimin yüzüne bakamıyordum. Gece gündüz hep aradım. Gördüğüm her kişiyi durdurup oğlumu görüp görmediklerini sordum.

Aradan 5-6 gün geçmişti. Batman merkezinde Çocuk Şube Müdürlüğüne yakın bir evde bulunan sığınakta tutulduğunu ve daha sonra, Batman dışına çıkarılıp başka sığınaklarda alıkonulduğuna dair bilgiler aldım. Bundan sonra, Batman dışında çocuğumu aramaya başladım. Aradan 8 ay geçtikten sonra, -kaçırılıp sonradan serbest bırakılan- bir şahıs bana gelip: ‘Oğlunla aynı sığınakta beraberdik’ dedi.

 Bu haber üzerine, yaşlı halimle ve elimdeki bilgilerle yeniden aramalara başladım.1996 yılında evimize gelen bir telefonda; oğlumun, Silvan ilçesine bağlı Susa köyünde bir sığınakta tutulduğunu söylediler. Silvan’a gittim ve oradaki yetkili makamlara başvuruda bulundum. Adres belirttim. Ama oradan da bir netice alamadım.

Aradan çeyrek asır gibi bir zaman dilimi geçti halen umudumu yitirmiş değilim. Oğlum bir gün kapımızı çalacak diye bekliyorum. Tabi ki bu benim umudum. Oğlumun kemikleri dahi bulunsaydı biraz rahatlardım. Hiç olmazsa ziyaret edeceğim bir mezarım olurdu.”

İHD Şube Eşbaşkanı Yıldız, o günden beridir aramadık yer bırakmayan baba İbrahim Kürsep’in, acılarının çok büyük olduğunu, oğullarının akıbetini merak ettiklerini ve sorumluların bir an önce belirlenip, faillerin adalet önünde hesap vermelerini umduklarını dile getirdi.

Gözaltında kayıplara karşı mücadele yürütenler olarak hakikat adına, adalet adına, vicdan ve insanlık onuru adına mücadelelerinden asla vazgeçmeyeceklerini vurgulayan Yıldız, sözlerini şunları söyleyerek sonlandırdı:

“Bizlerden koparılan canlarımızın hesabını sormaya devam edeceğimizi, kalbimizden, bedenimizden, ruhumuzdan kopartılarak kaybedilen kayıp insanlarımız bulununcaya ve failler yakalanıp cezalandırılıncaya dek bu eylem ve etkinliklerimizden asla vaz geçmeyeceğimizi buradan bir kez daha yineliyoruz”

Açıklama, 5 dakikalık oturma eylemi ile sona erdi.

İzmir

İHD İzmir Şubesi Hapishane Komisyonu, hasta tutsakların durumuna dikkat çekmek amacıyla online basın toplantısı gerçekleştirdi. Açıklamayı yapan İHD yöneticisi Ahmet Çiçek, hapishanelerin ölüm üretmeye, Bakanlık ve yetkililerin susmaya ve duymamaya devam ettiğini belirtti. Çiçek, hapishanelerdeki hak ihlallerine karşı İzmir Kırıklar F-2 Hapishanesi’nde yaklaşık 11 tutsağın süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladığını hatırlatarak, yetkililerin taleplerine kulak vermesini istedi.

 Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) yanlı tutumu ve tek karar merci olmasından kaynaklı sorunların çözülmediğini tutukluların mağdur olduğunu ifade eden Çiçek, tutsak Özal Korkmaz'ın durumuna dikkati çekti. 

 

1988 Van Özalp doğumlu olan Korkmaz'ın 2016'da tutuklandığını, Muğla E Tipi Hapishanesi’nde kaldığını söyleyen Çiçek, "Kobane sürecinde, oradaki halka yardım götürdüğü esnada yaralanmıştır. Suruç, Urfa ve Van’da tedavisi yapılmış, tedavi edilirken polislerce tutanak tutulmuş, herhangi bir işlem yapılmamıştır. Olaydan 1,5 yıl sonra tutuklanmıştır" bilgisini paylaştı.

Çiçek, Korkmaz'ın hastalıkları hakkında şu bilgileri aktardı: "Kısmi olarak felçtir, sol tarafı olduğu gibi işlevsiz. Kendi başına ihtiyaçlarını giderememektedir. Yemek yiyemiyor, sadece meyve-sebzeleri kısmen yiyebiliyor. Sandalyede oturamıyor. Kafasının içinde parçalar kalmış. Sürekli üşüyor, ısınamıyor. Bulunduğu ortam hijyen koşullarına uymamaktadır. Arkadaşlarının destekleri ile yaşayabiliyor."

Çiçek Korkmaz'ın tutuklandıktan bir süre sonra İstanbul ATK’ye götürüldüğünü ifade ederek, "ATK ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermiş olmasına rağmen hala serbest bırakılmamaktadır. Defalarca gerekli mercilere dilekçelerle başvuruda bulunmuş olmasına rağmen yanıt alamamaktadır. Bütün bu hastalıklarının yanı sıra aileden aldığımız son bilgiye göre, bir de kemik erimesi başlamıştır" dedi.

Çiçek, Korkmaz gibi yüzlerce mahpusun olduğunu dile getirerek, "ATK’nin bilimsel ve tarafsız olması gereken özelliği sorunludur. Bizler, tam teşekküllü hastanelerin verdiği heyet raporlarının da kabul edilmesini, hasta mahpusların serbest bırakılmasını istiyoruz" çağrısını yineledi.

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta mahpusların duruma dikkat çekmek için gerçekleştirdikleri eylemlerinin 382’nci haftasında İHD Ankara Şubesi önünde basın açıklaması yaptı.  “Tedavi haktır engellenemez hasta mahpuslar serbest bırakılsın” yazılı pankartın taşındığı açıklamada konuşan İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, Metris 2 Nolu T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan 58 yaşındaki ağır hasta tutuklu Turan Çubuk’un durumuna dikkati çekti.

Çevirmen, birçok hastalığı bulunan Çubuk’a 21 Mayıs 2019’da böbrek kanseri tanısı konulması üzerine acil böbrek ameliyatı olması için ailesi tarafından yapılan tahliye başvurusuyla 23 Mayıs 2019’da tahliye edildiğini belirtti. Çubuk’un tahliyenin ardından ameliyat olduğunu dile getiren Çevirmen, “Ameliyattan sonra Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hastanesinin 5 Şubat tarihli nükleer tıp sonuç raporuna göre, beyinde 13 mm çapında nodüller lezyon, sol akciğer lobda 14 mm çapında nodül, her iki akciğerde yaygın olarak izlenen solid nodüller görülmüş ve metastaz yaptığı anlaşılmıştır” dedi

Çubuk’un tedavileri devam ederken Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından 25 Mart’ta cezasının onandığını ifade eden Çevirmen şunları vurguladı:

“Yargıtay’ca onanarak cezası kesinleşen Turan Çabuk’un avukatı tarafından cezanın infazına başlanmadan önce 18 Haziran 2021 tarihinde Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığına ev hapsi dahil olmak üzere bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutularak hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi için talepte bulunulmuştur. Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı 22 Haziran’da talebin reddine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı Ağrı İnfaz Hâkimliğine yaptığı başvuru ise; hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesine yönelik yasa maddelerinin, ‘terör’ suçlarından mahkum olanlar hakkında uygulanmayacağı ve ayrıca yapılan itiraza yönelik herhangi bir somut bilgi, belge veya delil bulunmadığı gerekçesiyle 07 Temmuz 2021 tarihinde reddedilmiştir. Başvurucu, infazın ertelenmesi talebine ilişkin itiraz süreci henüz karara bağlanmadan 12 Temmuz 2021 tarihinde Van F Tipi Cezaevine konulmuştur”

Üniversite hastanesinin “cezaevinde kalamaz” raporuna ATK’nin engel olduğunu belirten Çevirmen şunları dedi:

“Turan Çabuk’un avukatı tarafından, tedbir talepli olarak 09 Eylül 2021 tarihinde Anayasa mahkemesine başvuru yapılmıştır. AYM tarafından da ceza infaz kurumundan bilgi istenmiştir. Ceza İnfaz Kurumu tarafından verilen bilgiye göre, ‘Evre 4 metastik renal hücreli karsinom akciğer ve beyin metastazı olduğunu, ilaç tedavisinin devam ettiğini, hastanede onkoloji tedavisi düzenlendiğini, reçete edilen ilaçların kendisine teslim edildiğini, cezaevi tabipliği tarafından sevk edildiği hastanelere zamanında götürüldüğünü, cezanın infazının tehiri için cezaevi şartlarında tek başına yaşamını idame ettiremeyeceğine dair Yüzüncü Üniversitesinden rapor aldırıldığını, Adli Tıp Kurumuna sevki için gerekli işlemlerin başlatıldığını, üç kişilik odada barındırıldığı’ bildirmiştir”

 

AYM’nin 21 Eylül’de Çubuk için tahliye edilmesine yönelik tedbir talebinin reddine karar verdiğine değinen Çevirmen şunları vurguladı:

“Avukat tarafından 13 Aralık 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesinin anılan tedbir kararını vermesinden sonra bazı gelişmelerin yaşandığını belirterek yeniden tedbir kararı verilmesini talep edilmiştir. Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunca 1 Aralık 2021 tarihinde ‘hayatını cezaevinde devam ettirebilir’ şeklinde rapor düzenlenmiştir”

Çevirmen, AYM’nin ATK raporuna uyarak 14 Aralık’ta Çubuk’un tahliyesinin reddine karar verdiğini belirtti.

Çevirmen, tüm başvurulara rağmen hala tahliye edilmeyen ağır kanser hastası Turan Çabuk’un yaşamının risk altında olduğunu belirterek, hapishanede tedavisinin yapılamayacağının açık olduğunu kaydetti. Çevirmen, şöyle konuştu:

“Üniversite hastanesinden cezaevinde kalamayacağına dair raporu alınan ve tedbir talepli AYM’ye başvurusu reddedilen ve ATK tarafından da cezaevinde kalabileceğine dair rapor düzenlenen Turan Çabuk’un hapishanede kaldığı her gün yaşam hakkının elinden alındığı açıktır ve bir an önce tahliye edilmelidir.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı