Akademisyenlere “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisi üzerinden “terör örgütü propagandası yapmak” iddiasıyla açılan davalara dair ‘ifade özgürlüğünün ihlali’ kararına hükmeden Anayasa Mahkemesi (AYM) gerekçeli kararını açıkladı.
AYM, dinci-şoven gerici tepkileri haklı bulduğu yönünde ifadeler kullandığı ve bildiride yer alan düşüncelere destek vermediğini belirttiği kararında, devlete yönelik eleştirilerin sınırlarının daha geniş olduğu ve devletin bunlara tahammül etmesi gerektiği üzerinde durdu. Bildirinin sert eleştiri niteliği taşımasının, tek taraflı ve dilinin keskin olmasının, bildiride örgüt propagandası yapıldığı anlamına gelmeyeceğine dikkat çekildi. İhlal kararına karşı oy kullanan üyeler ise “devlete ve işverene sadakat borcunun ihlal edildiğini” öne sürerek bildirinin ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilemeyeceğini iddia etti.
“AYM’nin bu bildiriye katılması mümkün değildir”
Gerekçeli kararda, AYM’nin bildiride savunulan düşünce ve görüşlere karşı olduğuna dair şu ifadeler yer aldı:
“Anayasa Mahkemesi, başvurunun odağında yer alan bildirinin belirli bir perspektiften ve tek yanlı hazırlandığı, abartılı yorumlar içerdiği, güvenlik güçlerine karşı incitici ve saldırgan bazı ifadeler barındırdığının da farkındadır.
“Bu bildirinin Anayasa’nın 26’ncı maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiği yönündeki yorumları Anayasa Mahkemesi’nin bildiride yer alan düşünceleri paylaştığı veya desteklediği anlamına gelmez.
“Başvurucuların altına imza attıkları açıklama gerçekten de toplumun büyük çoğunluğu için kabul edilemez bir içeriğe sahiptir. Terörle mücadele eden devleti, halka 'katliam', 'kıyım' ve 'işkence' yapmakla suçlayan bir açıklamaya katılmak elbette mümkün değildir...”
“Sert, tek taraflı ve keskin bir eleştiri örgüt propagandası olmayabilir”
Kararın devamında, bütün bunlara karşın bir ifade veya açıklamanın ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesinde, onun doğruluğunun ya da rahatsız edici olup olmadığının belirleyici olmadığı belirtildi. Devamında, “kullanılan sözlerin terör örgütünün şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.
Devlete yönelik eleştirilerin sınırlarının bireylere yönelik eleştirilere kıyasla “çok daha geniş olduğu”nun altı çizilen kararda, “Açıklanan bir düşüncenin yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, suçlayıcı keskin bir dil kullanması ve hatta tek taraflı, çelişkili ve sübjektif olması; şiddete yönlendirdiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez” ifadeleri kullanıldı.
“Devlet bu eleştirilere daha fazla tahammül etmeli”
Kirli savaşın milyonlarca kişiyi etkilediği ve bununla ilgili açıklamaların normal karşılanması gerektiği belirtilen kararın devamında ‘ifade özgürlüğünün ihlali’ şöyle gerekçelendirildi:
“Başvurucuların imzaladığı bildirideki düşüncelerin toplumun büyük çoğunluğundan açıkça farklı olduğu ortadadır. Ancak tam da bu sebeple bu tür açıklamalara karşı yargısal tepki verilmesi noktasında daha hassas davranılması gerekir. Çünkü bu tür müdahaleler kamuoyunun ülkede meydana gelen son derece önemli olayların farklı bir bakış açısından -onların büyük çoğunluğu için bu bakış açısının kabul edilmesi ne kadar zor olursa olsun- öğrenme hakkına ağır bir sınırlama getirmektedir.
“Bildirinin imzalanmasına neden olan operasyonları yürüten kamu gücüne karşı ağır eleştirilerde bulunulabileceğinin öngörülmesi ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül edilmesi gerekir. Tüm bu bilgiler dikkate alındığında başvurucuların mahkûmiyetlerinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır.
“Kamu gücünü kullanan organlar, devlet politikalarına yönelik eleştirilere cevap verilmesi hususunda ülkedeki herkesten daha fazla imkana sahiptir. Özellikle son derece saçma ve ilgisiz bile görünse muhaliflerin haksız saldırı ve eleştirilerine farklı yollardan cevap verme imkanının olduğu durumlarda ceza kovuşturmasına başvurulmamalıdır. Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.”
Karşı oy: “İşverene ve devlete sadakat borçları ihlal edildi”
Hak ihlaline karşı oy kullanan AYM üyeleri ise akademisyenlerin “işverenlerine ve devlete sadakat borçlarını ihlal ettiği” iddiasında bulunuldu ve bu durumda ‘ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirme yapılamayacağı öne sürüldü.