“İşçi sınıfı bitmiş”, “Bu işçi sınıfından bir şey olmaz, AKP’yi bunlar ayakta tutuyor”, “Türkiye’de işçi sınıfı mı var”, “Bu işçiler mi devrim yapacak” vb. cümleleri, AKP iktidara yerleştikten sonra sıklıkla duyuyoruz. Günlük çalışma içerisinde veya dost sohbetlerinde, solcu olduğunu ifade eden kişiler, AKP’nin oy deposu haline gelen işçi sınıfına yönelik genelde bu tür alaylı serzenişlerde bulunuyorlar.
Özellikle ekonomik kriz sürecinden en çok etkilenen kesim işçi sınıfı olduğu halde işçilerin gerici-milliyetçi bilincin etkisinde olmaları, toplumun daha aydın ve muhalif kesimleri arasında amansız bir eleştiriye tabi tutuluyor. Dahası sınıfın bilinç düzeyindeki gerilik, kapitalizme karşı mücadelede başkaca “icatların” ortaya çıkmasına, kapitalizmin tahlilinin anti-bilimsel yorumlarına dayanak haline getiriliyor. “Krizde en çok işçi sınıfı etkileniyor ama hala tepki vermiyor. Bunlar mı kurtaracak dünyayı?” gibi söylemler ağızlarda sakız oluyor. Bu söylem ve ifadeleri anlamak için, sınıfsal mantığına, arkasındaki güçlerin düşünce yapılarına ve dünyayı anlama-yorumlama biçimlerine bakmak gerekli.
Dünya işçi sınıfı sanayi devriminin ardından sayıca artmaya ve yaşadığı sorunlara karşı mücadele yöntemleri geliştirmeye başladı. Burjuva devletlerin henüz erken dönemi idi. İktidarı feodalizmden yeni yeni devralmış burjuvazi, toplum üzerinde tam hakimiyetini sağlayamamıştı. Günümüzdeki hegemonya araçlarının büyük bölümünden yoksundu. Kölece koşullara karşı insanca bir yaşam için mücadele olarak gelişen işçi sınıfı hareketi, kendi dünya görüşünün oluşturulacağı toplumsal ve düşünsel zemini yarattı. Bu zeminde Marx ve Engels’in olağanüstü maddi ve düşünsel çabaları ile bilimsel sosyalizm sahneye çıktı.
İşçi sınıfının dünya görüşü ve mücadele yöntemi olarak ortaya çıkan Marksizm’i benimseyen sosyalist akım, burjuva düzenin tüm politikalarına karşı işçi sınıfının çıkarlarını eksen alan politikalarla hareket etti. Kapitalist düzenin anlayışına karşı işçi sınıfının anlayışını yarattı. İşçi sınıfı hareketinin gelişmesi ve sınıfın kendisini kurtarmasının yolu da buradan geçiyordu. Sonrasında gelişen, milyonları bulan, ülkeden ülkeye kıtadan kıtaya yayılan ve Çarlık Rusya’sında iktidarı alan devrimci işçi sınıfı hareketini yaratmadaki başarı, kapitalizmi kavrayacak, ona karşı savaşacak, onu yıkacak ve yeniyi yaratacak bir görüşün, Marksizm’in başarısıdır. Bilimsel sosyalizmle sınıf hareketinin organik birliğini yaratmaya çalışan sosyalist hareketin pratiği, devrimci sınıf hareketini kapitalizmin korkulu rüyası haline getirdi.
Lenin’in dediği gibi, “Marksizm’in teorik zaferi, onun düşmanlarını, marksist kılığına bürünmeye zorladı. İçten çürüyen liberalizm, kendini, sosyalist oportünizm biçiminde canlandırma yolunu denedi.” Marksizm’i deforme etmek ve güçten düşürmek için işçi sınıfının saflarına marksist görünümlü burjuva ideolojileri sokuldu. İktidar olmanın gücü, sınıf hareketinin yenilgileri, sosyalist olmak iddiasındaki hareketlerin yanlışları, sınıf içindeki burjuva ideolojileri Marksizm görüntüsü altında etkin bir konuma ulaştırdı.
Bugün kapitalizm dünyada sorunlu yanlarına rağmen hâlâ egemen güç konumundadır. Bu durum, dolayısıyla burjuvazinin egemen olan ideolojisi, yenilmiş sol hareketleri sınıftan, Marksizm’in özünden ve iddiasından iyice koparttı. Kapitalizme karşı mücadele yine burjuva ideolojileri ve yöntemleri ile yürütülmeye çalışıldı. Kapitalizm elde ettiği güç sayesinde dünya genelinde bunu dayattı-dayatıyor. Artık sınıftan kopmuş, umudunu yitirmiş, kendi penceresinden dünyaya bakan sol hareket ise bunların etkisi ile hareket eder hale geliyor.
Dolayısıyla girişte sıralanan söylemlerin tamamı burjuva düşünce sistematiğine aittir, onun etkisinin ürünüdür. Söz konusu söylemleri sıralamak ile marksist olmak iddiası zıt şeylerdir. Eğer yaşadığımız dünyayı kapitalist-emperyalist olarak ifade ediyorsak -ki artık bunun aksini savunan kalmadı, azgın kapitalistler bile bunu itiraf eder hale geldiler- işçi sınıfının varlığını yokluğunu tartışmak anlamsızdır. İşçi sınıfı var olduğu için kapitalist sistem var. Sınıfın güçsüzlüğü, örgütsüzlüğü ve kendi dünya görüşünden uzak olması işçi sınıfının yok olduğu, kapitalizmi yıkacak biricik devrimci güç olmadığı manasına gelmez. Marksizm işçi sınıfının devrimci rolünü, onun sosyalist olup olmamasında aramaz. Kapitalizm koşullarında işçi sınıfını devrimci yapan, kapitalist üretim ilişkileri içerisindeki konumudur. Kısacası sorun, işçi sınıfının zayıf yanlarına işaret etmek, eksikliklerini belirtmek veya eleştirmekte değildir. Sorun, bunu burjuva görüşlere dayalı olarak yapmak, sınıf dışılığın ve sınıftan kaçışın dayanağı haline getirmektir.
Bugün işçi sınıfını güçsüzleştiren, elden ayaktan düşüren ve bir sınıf olarak hareket etmesinin önündeki en büyük engel, gerek işçi hareketi gerekse devrimci-solcu olmak iddiasındaki hareketlerin saflarında boy atan burjuva ideolojisidir, onun etkileridir. İşçi sınıfı tamamen burjuva ideolojisinin ve propagandasının pençesindedir. Ve buna karşı olduğunu söyleyenler de sınıfın bu durumuna yine burjuva içerikli argüman ve yöntemlerle yaklaşmaktadırlar. Dolayısıyla komünist işçi partisini bir yana bırakırsak, işçi sınıfı kapitalizm karşısında gerçek, samimi ve tutarlı çizgi izleyen önderlikten yoksundur.
Herkesin huzursuz olduğu, lanetler okuduğu kapitalizmin karanlığından, onun yöntemleri ve düşünceleri ile kurtulamayız. Dinsel ve milliyetçi gericiliğe aldanarak sınıfın devrimci rolünü göz ardı edemeyiz. Bunları yapmak kapitalizme, onun ömrüne hizmet eder.
Haydutlaşan bu düzenden kurtulmanın rehberi, düşünsel ve pratik önderi Marksizm’dir. Bütün yönleri ile kapitalizmi çözümleyen ve nasıl yıkılacağını da gösteren Marksizm hala dünya ezilenlerinin tek yol göstericisi ve umududur. Kapitalizme karşı mücadeleyi büyüteceksek bugün kapitalizmin düşünsel hegemonyasından kurtulmaya, işçi sınıfını devrimcileştirecek yol, yöntem ve araçlara odaklanmalıyız. Bunun için, işçi sınıfı ve sol hareket içerisinde burjuva ideolojisinin tüm etkilerine karşı en başta ideolojik mücadele kaçınılmazdır. İşçi sınıfını “kendisi için” devrimci bir sınıf haline getirmek, kapitalizmin reformist, liberal, oportünist görünümler altına da gizlenen ideolojik tahakkümünü parçalamak ile sıkı bir bağ içerisindedir. Sosyalist veya marksist olma iddiası bu bağıntıya olan uzaklık-yakınlık ilişkisiyle sınanır.
K. Asım