Alaattin yoldaş ya da bir davanın gerçek sahibi olmak!.. - Nilgün Eren

“Davaya ölümüne bağlılık” bir söz kalıbı değildi senin için. Bunu kanıtlamış da bulunuyorsun. Ama sen sadece ölümünle değil partimizin saflarındaki bütün bir devrimci yaşamınla da kanıtlamıştın bunu.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Kasım 2018
  • 16:31

Komünist hareketin saflarında mücadeleye adım attığın günden bugüne devrimciliği büyük bir coşkuyla yaşayan, tüm gereklerini kararlılıkla yerine getiren bir devrimci olarak hep dikkat çektin ve her zaman partinin ilgi alanında oldun. Öyle ki, sen daha henüz çok genç bir devrimci iken, “Habip yoldaşla aynı kumaştan dokunmuş bir yoldaş“ düşüncesini yaratabilmiştin bizlerde. Partili yaşam sürecin ve ölümün bunun her açıdan tam bir doğrulanması oldu.

“Davaya ölümüne bağlılık” bir söz kalıbı değildi senin için. Bunu kanıtlamış da bulunuyorsun. Ama sen sadece ölümünle değil partimizin saflarındaki bütün bir devrimci yaşamınla da kanıtlamıştın bunu. Ölümün son derece anlamlı oldu, ama yaşamın ölümünden de anlamlı idi bizim için.

Daha henüz komünist hareketin saflarında genç bir militanken, bulunduğun kentte bir baştan bir başa nasıl tek başına yazılama yaptığını yakınen biliyoruz. Bunun yaratabileceği sonuçlar senin umrunda bile değildi. Zira senin için devrimcilik hesap-kitap işi değil, fakat devrimci mücadelenin nasıl büyütülebileceği sorunu idi. Buradan bakıyor, devrimciliğini buradan anlamlandırıyor, gücünü ve enerjini de bu çerçevede kullanmaya çalışıyordun.

Parti senden talep ettiğinde, hiçbir tereddüt göstermeden başka bir alanda çalışmanın sorumluluklarını üstlendin, henüz bu partinin üyesi bile değilken... Çünkü senin için devrimci mücadelenin gereklerini yerine getirmek öylesine doğal bir davranış tarzıydı ki... Ve çok kısa bir süreçte de bu partinin saflarında sınıf bilinçli bir işçi olarak, profesyonel devrimci bir proleter olarak yerini aldın... “Evet yoldaşlar, bir proleter sizi bekliyor!” sözlerinin açıklığı, sıcaklığı ve sadeliği içinde... O günden bugüne de, komünist bir devrimcinin yapması gereken neyse, onun gereklerini büyük bir içtenlikle, sadelikle, gönüllülükle ve hesapsızlıkla yerine getirdin. İşkencede sergilediğin direnişçi tutum da, daha zindana adım atar atmaz Ölüm Orucu Direnişine tereddütsüz katılışın da, mahkeme kürsüsünden sınıf bilinçli devrimci bir işçi olarak yaptığın tok savunma da, devrimciliğin en sıradan gerekleriydi senin için...

Devrimci mücadeleyi geliştirmenin, işçi sınıfını devrimcileştirmenin oldukça zorlu bir süreç olduğunun farkındaydın. Nitekim partiye başvuru metninde bunu özlü bir biçimde dile getirmiş, sınıfın bağrından gelen bir devrimci olarak sorunun ne olduğunu çok iyi ortaya koymuştun. Bugünkü tüm zayıflıklarına ve kuşatılmışlığına rağmen, işçi sınıfının bilincini geliştirmeden, onu örgütlü politik bir güç olarak mücadele sahnesine çıkarmadan, devrim mücadelesinin ilerletilemeyeceği konusunda açık bir bilince sahiptin. Bu çerçevede, ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaya çalıştın. Nesnel koşulların ürünü olarak yaşanan tüm zorlanmalara rağmen hiçbir zaman umutsuzluğa düşmeden, hiçbir zaman bir “kırılma” yaşamadan... Büyük bir sabırla, solukla, kısa dönemde sonuç almanın mümkün olmadığı konusunda taşıdığın açıklıkla hareket ettin. Sorumluluk üstlendiğin tüm alanlarda işçileri eğitmek, onları mücadeleye kazanmak için büyük bir çaba sarfettin, büyük bir emek harcadın. Senin en küçük ayrıntıları bile atlamayan, sınıf içinde çalışmanın güçlüklerini ve sorunlarını ele alan, edindiğin deneyimleri düzenli olarak partiye sunmanın da ifadesi olan kapsamlı raporların bunun tanığıdır.

Ve en önemlisi senin bunu, çok genç bir devrimci iken katıldığın ihtilalci bir örgütün saflarında, illegalitenin bin bir meşakkati, yoksunlukları ve sınırlılıkları içinde yapmaya çalışmandır. Açık siyasal çalışmanın sunduğu imkanlardan yoksunluğa, bunun yol açtığı darlıklara ve partinin yediği darbeler nedeniyle yaşanan boşluklara rağmen hiçbir zaman zayıflama yaşamadın, yılgınlığa düşmedin, yorgunluk belirtisi göstermedin. Bugün yaşamsal önemde olduğunu döne döne vurguladığımız illegal-ihtilalci örgütün inşasında, senin gibi devrimcilerin dayanıklılığı, bulundukları mevzileri kararlılıkla güçlendirmeye çalışmaları, davanın taşıyıcısı olma misyonunu yerine getirmeleri, bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaları çok önemli bir rol oynamıştır. Denilebilir ki, sen bunun en seçkin örneği oldun... Bundan hiçbir kuşku duymuyor, bunu büyük bir içtenlikle dile getiriyoruz.

Sen bir yandan partinin görüşlerini ve şiarlarını yaymak için afiş asıp, yazılama yapıp, bildiri dağıtırken, bir yandan da fabrikalarda en ağır koşullarda çalışıyor, işçileri mücadeleye kazanabilmek için büyük bir emek harcıyordun. Öyle ki, mesailerle yüklenen çalışma saatlerinden dolayı işçilerle bir araya gelmek ve organ toplantıları yapmak bile sorun haline gelebiliyordu. Çalıştığın sanayi sitesine dönük çıkardığınız bülteni hazırlayabilmek için uykusuz gecelerin ardından işe gitmek durumunda kalabiliyordun. Fabrikada işçilerle ilişkileri geliştirme imkanlarının sınırlılığı nedeniyle, o yorucu mesailerin ardından, onlarla 40 dakikalık yolu siyasal sohbetler eşliğinde yürümeyi seçiyordun. Organ toplantılarının yapılacağı mekana önden gidip yoldaşlarına yemek hazırlamak da senin aynı titiz devrimcilik sorumluluğu ile üstlendiğin işler arasındaydı. Devrimci bir örgüt için en kemirici düşman sayılması gereken konformizm senin o kadar uzağında idi ki!..

Saflarımızdaki küçük-burjuva köken, yaşam tarzı ve alışkanlıklarından gelen yoldaşların, tüm bu açılardan senin devrimci yaşamından öğrenecekleri çok şey var. Zira, sınıfı devrimcileştirme alanında yaşanan zorlanmaların, sınıf zemininde ihtilalci bir örgütü inşa etmenin güçlüklerinin bir süre sonra ne tür “kırılma”lara yol açtığını, bunun akibetinin ise ya zayıf düşme ya da devrimci mücadele alanının terk edilmesi olabildiğini biliyoruz. Sen bunun birçok örneğine tüm devrimcilik yaşamın boyunca tanık olduğun halde hiçbir sarsıntı yaşamadın, bundan hiçbir biçimde etkilenmedin. Zira sen sınıf bilinçli bir proleter olmanın güçlü ve uzun erimli soluğuna sahiptin. Bunun zorlu bir mücadele olduğunu, bu çerçevede yaşanan dökülmelerin doğallığını her zaman dile getiriyordun. Sen geriye düşüp dökülenlere değil, Habip, Hatice ve Ümit gibi soluklu ve direngen komünist devrimcilere bakıyor, onlar “benim için hep en üst düzeyden sarıldığım değerler” olmuştur diyordun.

Mücadelenin dışına düşmesini başkaları üzerinden açıklayan eski bir devrimciye yanıtın da bu çerçevede son derece özlü ve anlamlıydı: “Yaşadığımız böylesi olayların bizde bu kadar kolay kırılmalar yaratmaması gerekiyor. Her şeyden önce biz, kişiler için değil dava için varız, dava için olmalıyız. Kalıcı olan davadır, partidir, örgüttür, yaratılan değerlerdir. Dön bak parti tarihimize, hep bu tür deneyim ve derslerle doludur...”

Bir davanın kelimenin gerçek anlamında sahibi olmak, bunun doğal bir uzantısı olarak o davanın taşıyıcısı olan parti ile özdeşleşmek, senin deyiminle, onunla et ve tırnak gibi bütünleşmek... Belki de en üstün yanın bu idi. Senin için hiçbir zaman görevin küçüğü-büyüğü gibi bir sorun olmadı. Partinin sana verdiği her türlü görevi yerine getirmek için canla başla çalıştın. Bir “memur” zihniyetiyle değil, devrimci mücadelenin ihtiyaçları bunun gerektirdiği için, bu konuda son derece açık bir bilince sahip olduğun için...

Partisine güven duyan ve kendisini onunla özdeşleştiren bir devrimci olarak partinle çatışma yaşamadın hiçbir zaman. Fakat bu, senin için, geleneksel örgütlerde yaşanan türden at gözlüğü takmak misali bir tabiyet de değildi. Bu noktada da partinin çizgisini ve değerlerini çok iyi kavramış bilinçli bir komünist devrimcinin sorumluluğuyla hareket ettin. Öyle ki, görev üstlendiğin bir alanda sorumlun olan yoldaşla yaşadığın çatışmada, büyük bir olgunlukla sergilediğin sabrın ardından, sözün ne ise söylemekten kaçınmadın. Sorunu tüm açıklığı ile partinin önüne koyarken, büyük bir özgüven taşıyordun, çünkü partinin ilkelerine ve değerlerine dayandığının bilincindeydin. “Partiyi temsil eden” bir yöneticinin tartışılması, geleneksel küçük-burjuva örgütlerde pek rastlanmayan bir davranış tarzı idi. Ama sen, partinin başından itibaren örgüt yaşamında yerleştirmeye çalıştığı “yeni bir kültür ve yeni bir gelenek”ten de aldığın güçle, böyle bir kaygıyla hareket etmedin. Bürokratik yöneticilik anlayışına vurmakla kalmayan, birçok konuda sergilenen zaaflı yaklaşım ve anlayışları da mahkum eden bir tutum sergiledin. Partine bu konuda da büyük bir güven besliyordun ve bu güvenin temelsiz olmadığını da, soruşturma sürecinin seyri içinde tüm açıklığı ile gördün.

Partiye bu soruna ilişkin olarak sunmak üzere kaleme aldığın oldukça uzun rapor, sorunun ne olduğunu çözümlemeye çalışan, bir devrimcinin sorumluluğu ile kaleme alınan bir metindi. Kişisel hiçbir kaygı ya da boyut içermeyen, yaşanan sorunları değişik yönleriyle ortaya koymaya çalışan bu kapsamlı metin ile yine aynı organda yer alan bir başka yoldaşın kaleme aldığı metin, parti için oldukça uyarıcı olmuş, soruşturmanın sonucunda aldığı tutumda önemli bir rol oynamıştı.

Aslında bu metin, olayların nasıl seyrettiğine ilişkin ayrıntılarından arındırıldığında, senin parti ve devrim davasını nasıl bir sorumluluk ve ciddiyetle ele aldığının, bir parti üyesi olarak nasıl bir misyon duygusuyla hareket ettiğinin özlü bir belgesi olarak duruyor bugün önümüzde. Yer aldığınız organda, bürokratik yöneticilik anlayışından yoldaşlık ilişkilerine, devrimci parti yaşamının gereklerinden disiplin sorununa, ihtilalci bir örgütte ilkelere ve kurallara dayanan bir yaşamın taşıdığı hayati öneme kadar, bir dizi alanda kendini dışa vuran zaaf ve eksiklere somut olaylar üzerinden işaret ediyor, bunların nasıl bir anlayış ve kavrayışın ürünü olduğunu tartışıyordun.

Bu tartışmayı yürütürken, yıllarca illegal-ihtilalci örgütü proleter sınıf zemininde üretmenin binbir zorluğu ile boğuşan ve bu çerçevede büyük bir sabır ve özveriyle emek harcayan, bu konuda partinin çizgisini ve hassasiyetlerini çok iyi özümsemiş olan bir devrimcinin özgüveni ve açıklığına sahiptin. Parti faaliyetinin yenilen darbelerin ardından bir dönem açık çalışmaya kaymış olması, bu çalışma içinde şekillenen kadroların illegal-ihtilalcı bir örgüt çalışmasına uyumda, onun gereklerini kavramada yaşadığı zorlanma, bunun anlaşılır olduğu fakat mutlak biçimde aşılması da gerektiği, senin yürüttüğün tartışmanın temel önemde hareket noktası idi. Açık çalışma içinde şekillenen kadroların bunun ürünü zayıflıklarını aşabilmesinin yolu, gerçekte liberalizmin ürünü “hoşgörülü” bir tutumdan değil, ilkelere dayalı kararlı bir mücadeleden geçiyordu. Bu konuda o yoldaşları “kazanmak” adına sergilenecek zayıflık, onları ilerletmek bir yana, açık çalışma zemininde doğallığında oluşan zaaf ve alışkanlıkların meşrulaşmasına, dahası büyük emeklerle illegal temellerde inşa edilen parti örgütünün düşman saldırılarına açık hale gelmesine yol açacaktı. “Kafaca ve ruhça” hala geldiği alanda kalan devrimcilerle, bunun ürünü olarak “polis istese bize ulaşmakta zorluk çekmez” bakışı ve rehavetiyle hareket edebilen yöneticilerle, devrimci bir parti örgütü inşa edilemezdi!

Partinin çizgisini sindirmiş olan ve bu çizginin gereklerini yerine getirmek konusunda büyük bir titizlik gösteren bir devrimci olarak kararlılıkla sorunun üzerine gittin. Aynı metinde, üstünüzde yer alan il organının bazı yöneticilerinin bu soruna yaklaşımdaki zayıflıklarını da eleştiri konusu etmiş, partinin bu konudaki anlayış ve çizgisinin farklı olduğunu savunmuştun. Açık çalışma ya da illegal örgüt alanında konumlanmak, uyulması gereken kurallarda bir ayrıcalık anlamına gelmiyordu. Dahası açık çalışma içinde şekillenen kadrolarımızın devrimci reflekslerinin gelişebilmesi açısından bu kurallara uygun hareket etmek özellikle önem taşıyordu. Öte yandan, illegal alanda konumlanan ve yasal bakımdan “rahat” konumda olan devrimcilerin daha geniş bir hareket alanına sahip olmaları, onların parti örgütünü zora sokacak bir rahatlıkla davranmalarını değil, tam tersine olağanüstü bir hassasiyetle hareket etmelerini gerektiriyordu, vb...

Yaklaşık beş ay sonra kaleme aldığın kısa bir raporda, bu sürecin senin için son derece eğitici olduğunu, çok önemli dersler çıkardığını belirtiyor ve bilinen nedenlerle, “örgütsel olarak açık çalışmaya kayan, dikkatleri o yöne çeken genel çalışmamızın bu yönüne artık müdahale edilmesi gerektiğini düşünüyorum” sözleriyle partiyi uyarıyordun.

Sen devrimcilik yaşamına adım attığın andan itibaren bu partiye verdiğin kapsamlı raporlarla da apayrı bir yerde duruyorsun. Pek çok yönetici düzeydeki kadromuzun verdiği raporlarla kıyaslandığında, örnek bir pratiğin temsilcisi oldun. En sıradan gibi görünen ayrıntıları atlamayan, gerçekte ise sorunlarımızın ne olduğunu ortaya koymaya çalışan bu raporlar, son derece uyarıcı ve yol gösterici olmuştur, özellikle de sınıf çalışmasında zorlanma alanlarımızın ne olduğu konusunda...

Parti senden talep etmediği halde cezaevinden çıktıktan sonra kaleme aldığın birçok kapsamlı rapor da, partiye gelişmelerin bilgisini aktarmanın önemi konusunda nasıl bir bilinç açıklığı taşıdığının çarpıcı bir göstergesidir. Zindan direnişi sürecini ayrıntılı bir değerlendirmenin konusu etmekle kalmamış, ayrıca gözlemlerini de bir rapor olarak sunmuştun... Ardından Ölüm Orucu direnişi sonrasında bürokratik işlemleri yerine getirmek için İzmir’de kalmış, bu geçici süreçte faaliyetin bir parçası olmuş, daha sonra yine aynı nedenle Antakya’ya gitmiş, burada da faaliyete katkını sunmaktan geri durmamıştın. Fakat daha önemlisi, tüm bu süreçte her iki ilde de edindiğin gözlemlerin bilgisinin partiye belli önerilerle birlikte sunulmuş olmasıdır. Saflarımızdaki insanlardan öteki sol grupların durumuna kadar birçok ayrıntının yer aldığı son derece işlevsel raporlardı bunlar...

Güçlü devrimci kişiliğine, militan kimliğine ilişkin fazla bir şey söylemek gerekmiyor, zira bu yeterli açıklıkta görülebilen bir gerçeklik... Partinin açıklamaları ve yoldaşlarımızın yazdıkları bu konuda herhangi bir tartışma yer bırakmıyor.

Yoldaşlarımızın sana ilişkin yazdıklarında öne çıkan en belirgin özelliklerinden birisi de insani kimliğin... Senin devrimcilikle bu kadar kolay buluşmanda bu alandaki üstünlüğün önemli bir rol oynamış, devrimcileşmen ise bu insani kimliğin yeni bir düzeyde gelişmesine vesile olmuştur. Devrimcileşmek, insanın insanlaşması sürecidir aynı zamanda. Kapitalizm insani ilişkileri ve kişiliği öğütürken, devrimci mücadele onu geliştirmenin biricik zeminidir. Sen bu zeminde, sahip olduğun üstünlüklerden de aldığın güçle, daha ileri bir düzeye ulaşmayı başardın. En sıradan insanların sana duyduğu güven ve sevgi bunu anlatıyor. Katledilmesinin ardından Habip yoldaşa ilişkin kaleme alınan bir yazıda “insan gibi insan” türünden bir niteleme yapılıyordu. Bu niteleme seni de o kadar iyi anlatıyor ki...

Bu kimliğinle de bağlantılı olarak, güçlü yoldaşlık ilişkileri senin devrimci yaşamında ve devrimcilik anlayışında çok önemli bir yere sahipti. Sorunlar yaşadığın alanda bu konuda sergilenen zayıflıklar seni çok sarsmış, hassasiyetini saflarımızda sergilenen ileri örnekler üzerinden ortaya koymaya çalışmıştın. Çatıştığın örgüt yöneticisinin, organında yer alan devrimcileri kastederek, “insanlarla haşır-neşir olmak zorunda değilim” diyebilmesi seni büyük bir şaşkınlığa düşürmüş, yoldaşlık ilişkilerinin bu kadar uzağında kalan bürokratik yöneticilik anlayışını buradan giderek de eleştirmiştin.

Yoldaşlık ilişkilerinde sağlam bir anlayışa ve pratiğe sahip olduğun için, çevre ruhu ve ahbaplık ilişkileri de sana yabancıydı... Partili kimlik üzerinden oluşan ölçütlere sahiptin. Parti ve devrim davasına bağlılık, bu çerçevede harcanan emek, sergilenen kararlılık, vb. idi yoldaşlık bağlarını oluşturan ve güçlendiren... Küçük-burjuvaziye özgü “özel dostluklar” üzerinden devrimci örgüt yaşamının ilke ve kurallarının çiğnenmesinin ve buna hoşgörü gösterilmesinin de senin pratiğinde hiçbir zaman bir yeri olmadı. Bu konuda da her bakımdan örnek bir davranışın temsilcisi oldun. Senin için her zaman partili kimlik, parti yaşamı, partili yaşamın ilkeleri ve kuralları esastı. Hiçbir sorunu özel ilişkiler içinde ele almaya eğilim duymaz, her zaman sorunları tüm açıklığı ile partinin gündemine taşırdın.

Sevgili yoldaş,

Devrimcilik iddiasını soyut bir söz kalıbı olmaktan çıkarmak konusunda samimi olan tüm devrimciler, senin gibi devrimcilerin yaşamından çok şey öğreneceklerdir. Zira artık bu partide devrimcilik ölçütlerinde senin ve diğer şehit yoldaşlarımızın devrimci kimliği ve kişiliği üzerinden oluşmuş bir çıta var. Bu çıta, zayıflık taşıyanlarda bir iç hesaplaşmaya, kararlı devrimcilerde ise güçlenmeye yol açacaktır.

İşçi sınıfının devrimci partisi, senin gibi, kendisini davasıyla ve partisiyle özdeşleştirmiş proleter devrimci kadroların özverili mücadeleleriyle devrimci rolünü oynayabilecektir. Bu parti senin gibi sınıf bilinçli devrimci kadrolarla yolunu yürümeyi ve devrimci mücadeleyi zafere ulaştırmayı başarabilecektir. Partimizin henüz kısa denilebilecek tarihinin ortaya koyduğu yalın bir gerçekliktir bu. Senin şahsında, partimizin kendi adına çıkardığı en özlü sonuçlardan biri de budur.

Senin yaşamını tereddütsüzce ortaya koyabilmiş olmanın gerisinde, bu davanın taşıyıcısı olan partiye duyduğun sarsılmaz güven vardı. Partimiz de, senin gibi kendisini davaya adamış olan, bu davanın gerçek sahibi olan proleter devrimciler sayesinde bu güvenin temelsiz olmadığını gösterecek ve sizlere her zaman layık olmaya çalışacaktır.

www.tkip.org