On yıl oldu, yüzünü görmeyeli. On yıl oldu, sesini duymayalı. Sen yokken, seninle bir on yıl geçti. Bir yılın yirmi yıl gibi geçtiği şu uzun zamanda. Ama hiçbir şey olmadı değil. Halk isyanlarıyla sarsıldı dünyanın yoksul sokakları. “Arap Baharı” diye geçti tarihe. Şimdi de sürüyor hala. Yoksulluğun fay hattı harekete geçti. Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya yayılıyor yoksulların öfkesi. Büyüyor haksızlıklara, adaletsizliklere karşı isyan ateşi. Kapitalist-emperyalist dünya düzeni de boş burmuyor. Savaşlar, yıkımlar bir yenisi eklenerek sürüyor. En çok da Ortadoğu halklarına düştü yine acıların en büyüğü. Yine en çok çocuklar öldü. En ağır bedeli kadınlar ödedi. Ölü çocuklar vurdu sahillere. Ortaçağ’dan kara bayraklarıyla gelip giyotinlerini Ortadoğu’ya kurdu emperyalizmin caniler ordusu.
Bizim buralara da, hep kanla yıkanan topraklara da sıçradı kan. Senin defne kokan kentin, Reyhanlı’dan kana bulandı. Sonrasında Suruç’ta ve bir 10 Ekim gününde An Kara oldu zaman. Bu günleri de gördük. Fırat’ın ve Dicle’nin aktığı o kadim coğrafyada, vahşet bodrumlara taşındı. Sürüklenen insanlıkla, çırıl çıplak soyulan bedenlerle, bir hafta sokak ortasında kalan Taybet Ana’yla tarihe not düşüldü: Yaşananlar kapanan bir defter değildir. Her sayfasında kanlı bir ayracın olduğu, hesap günü yeniden açılacak olan tarihtir.
On yıl oldu, sen hep vardın. Ankara’nın ayazında, Tekel işçilerinin bir çadırından çıkıp diğerine giden sendin. Greif’te “İşgal, grev, direniş!” diye haykıran sen. Metal işçilerinin estirdiği fırtınaya kapılıp nasıl uçardın. En çok da Haziran Direnişi’nde vardın; “Bu daha başlangıç” diyordun. Bir Asi nehir gibi kentten kente, eylemden eyleme akıyordun.
On yıl oldu, artık gülsüz bıraktığın yoldaşların çiçekler getiriyor sana. Ve on yıldır bir yoldaş omzu eksik. Artık başlarını anılarına yaslıyor yoldaşların.
On yıldır bir randevuya gider gibi geliyoruz yanına. Ortak lisanımızla, sloganlarımızla sesleniyoruz. Oradan seninle ayrılıyoruz. Yarınlarda da yaşayacak olan sana bakıyoruz. Özlemle, sevgiyle…
Yoldaşların…