Yıllarca AKP’ye hizmet ettikten sonra Yeni Şafak gazetesinden atılan bir grup tarafından yayınlanan Karar gazetesi, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le yapılan bir röportaj yayınladı. AKP’nin kurucu şeflerinden biri olan A. Gül dinci-gerici iktidarda dışişleri bakanı, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı gibi üst düzey görevlerde bulundu. Uzun süre kullanıldıktan sonra AKP şefi T. Erdoğan tarafından partiden kovulan A. Gül, yıllar sonra bazı şeyleri itiraf etme cesareti gösterdi.
Kendisi için “Liberal demokrat” bir ‘portre’ çizmeye çalışan A. Gül, AKP-saray rejimini ihtiyatlı bir dille eleştirse de, üst düzey görevlerde bulunduğu dönemleri ise savunmaktan geri durmuyor. Dinci-gerici iktidarın 2014’e kadarki dönemini aklamaya çalışan A. Gül, faşist tek adam diktasının o yıllarda temelinin atıldığı gerçeğinin üstünü örtme telaşına kapılmış görünüyor. AKP iktidarının ilk yıllarında İslamcıların demokratik bir yönetim kurabildiğini iddia eden A. Gül, sözde demokratik yönetimden faşist tek adam diktasının nasıl doğduğuna ise değinmiyor.
Tam demokratik parlamenter sistemi savunduğunu söyleyen A. Gül, Gezi direnişiyle büyük gurur duyduğunu iddia etti. Eski AKP şefine bakılırsa Gezi direnişi, Türkiye’nin kat ettiği büyük bir gelişmenin göstergesidir. Gurur duymasının sebebi, toplumun faili meçhullere karşı değil çevreyi korumak için harekete geçmesiymiş. Anlatılan masala göre Türkiye Avrupa ülkeleri düzeyine yükselmiş, insan hakları ihlalleri gibi kötü şeyler kalmamış. Oysa direniş tam da dinci-gerici zorbalığa karşı biriken öfkenin patlamasıydı. Kendisi de o zorba rejimin cumhurbaşkanı koltuğunda oturuyordu. Nitekim direniş sürecinde katledilen gençlerin adını bile anmıyor. Oysa o cinayetler kurdukları rejimin zorbalığına ayna tutmuştu.
Ali Babacan’ın kurduğu partiyi desteklediğini ilan eden A. Gül, AKP şefi T. Erdoğan’ın hışmına uğrarsa ne yapar? Bu belli değil. Buna rağmen röportajda çarpıcı bir itiraf da var. Zira, AKP kurucusu Siyasal İslam’ın iflas ettiğini şu sözlerle itiraf etti:
“Öyle, tüm dünyada. Biz bunu görüp, paradigmadan kopuşu gerçekleştirmiştik, ama sürdürülemedi.”
ABD-İsrail patentli “Ilımlı İslam projesi” olan AKP, Ortadoğu halklarına pazarlanacaktı. Ancak bu “çürük mal” halklar tarafından itibar görmedi. Siyasal İslamcılar için kritik eşik, Şam’da El Kaide’nin bayrağının dalgalandırmasıyla aşılacaktı. Ancak ABD, İsrail, AKP rejimi, körfez krallarının desteği, silahlar, petro-dolarlar, şeyh kılıklı medya çığırtkanlarının mezhepçi vaazlarına rağmen bu hedefe ulaşamadılar. Mısır halkı ise İhvancı (Müslüman Kardeşler) düzene ancak bir yıl tahammül edebildi. Tunus’ta başa geçen El Nahda ise, kitlelerin basıncından dolayı “siyasal İslamcı kimliği” terk ettiğini ilan etti.
Evet, Siyasal İslam projesi çökeli yıllar oldu. O projeden geriye IŞİD’in vahşetleri, yakılmış/yıkılmış ülkeler, milyonların mülteci durumuna düşürülmesi, yüzbinlerin ölümü kaldı. Birçok ülkeye yayılan cihatçı terör örgütlerinin yanı sıra Türkiye’deki dinci-faşist rejimle Suriye’de maşa niyetine kullandığı cihatçı katil çeteler de Siyasal İslam’ın bakiyesidirler…