Yükseköğretim Kurulu’nun gerçekleştirdiği konferans ve çalıştayların ürünü olan “2014 sonrası ve Yükseköğretim Politikalarına” dair bir kitapçık yayınlandı. Kitapçıkta yükseköğrenime dair birçok başlık ve sonuç dikkat çekiyor. “Yapısal değişiklikler, proje ve hedefler, mezun-istihdam ilişkisi, üniversite ve sanayii işbirliği, burslar” gibi başlıkların yer aldığı kitapçığa dair, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa eğitim hakkı çalıştayı ekibi olarak bazı incelemelerde bulunduk.
Metinin her satırında düzenin yükseköğrenimden beklentilerinin esas alındığını ve buna dair hesaplar yapıldığını görüyoruz. Nitekim onlar da bunu “olağan” bir şeymiş gibi sunmaktan geri durmuyorlar. Şimdi adı geçen broşürdeki genel bakışa ve gerçekle olan ilişkisine dair kısa bir teşhir gerçekleştireceğiz.
Mezun-istihdam ilişkisine yönelik düzenlemeler
“Türkiye, yükseköğretime erişimde 137 ülke arasında ikinci sıradadır. Bu memnuniyet verici bir gelişmedir. Ancak bunun tehditkâr bir aşamaya geçmemesi için istihdam planlaması yapılması gerekmektedir.” Bu başlık, sözde büyük bir başarının ama aynı zamanda büyük bir tehdit oluşturan durumun itirafıdır. İstihdama dair edilen sözlerin de bir karşılığı yok. Başında kapitalistlerin bulunduğu kurulların “ciddi önlemler aldığı” söylense de tablo, böyle bir amaç gütmediklerini gösteriyor.
Öncelikle eğitime erişim açısından ciddi bir sorun söz konusu. Çünkü YÖK değinmemiş olsa da açıklanan verilerin gösterdiği gerçekler bambaşka. O veri ise, yakın zamanda 1 milyonu aşkın öğrencinin eğitim masraflarını karşılayamadığı için eğitimi bırakmak zorunda kalmasıdır. Yapılan uluslararası bir araştırma, Türkiye’de öğrencilerin okurken çalışmak zorunda kaldığı ve öğrencinin günde ortalama 2 saatini eğitime ayırabilirken geriye kalan zamanını çalışarak harcamak zorunda kaldığını gözler önüne seriyor. Bahsettikleri kurullardan biri olan Meslek Yüksekokulları Koordinasyon Kurulu’nun açıklamasında ise doğrudan şu cümle yer alıyor: “Ülkemizin beceri odaklı insan kaynağına çok fazla ihtiyacı bulunmakta olup bu okullardaki programların izlenmesi ve programların, sanayinin ihtiyaçlarına göre geliştirilmesi gerekmektedir.” Bu ifade, eğitimin nitelik ya da istihdamın sağlanması üzerine değil, tamamen sermayenin çıkar ve hesapları doğrultusunda şekillendirildiğinin itirafıdır.
Üniversite-Sanayi işbirliğine yönelik düzenlemeler
“Meslek yüksekokullarında yetişen insan kaynağı profilinin daha fazla sanayi ve iş dünyası odaklı olması gerekirken bu okulların iş dünyası ile ilişkileri zayıf olduğu gözlemlenmektedir. Yapılan düzenlemelerle Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) kurulmuş olan MYO’lardaki (Meslek Yüksek Okulları) öğrenci sayıları da dikkate alınarak buralarda kurulan MYO’lara eğitim desteği verilmeye başlandı.”
“Gerçekleştirilen düzenlemelerle Fen ve Mühendislik öğrencilerinin son yıllarında bir dönem süresince işyeri eğitimi yapması teşvik edilecektir.”
Görüldüğü üzere eğitimde öğrencilerin değil, kapitalistlerin ihtiyaçları gözetiliyor. MYO’ların doğrudan Organize Sanayi Bölgelerinde açılması ve eğitim sırasında stajyerlik adı altında iş yeri eğitiminin teşvik edilmesi öğrencinin henüz sırasının başındayken sömürü çarklarına itilmesi anlamına geliyor. Yani ucuz, hatta kimi zaman bedava iş-gücü olarak sömürülmesidir. Kafa ve kol emeğinin bütünlüklü eğitimi nitelikli bir anlam barındırıyor olsa da bu durum insan emeğinin sömürüsü üzerine kurulu bu düzende hiç de savunulacak bir şey değil.
Yine aynı başlık altında ASELSAN projelerinden bahsedilirken projelerin “yerli/milli” ürünleri güçlendirmek için geliştirildiği iddia ediliyor. Buradan kasıt tank, insansız hava araçları vb. kirli savaş ürünlerinden öte bir anlam taşımıyor. Kısacası “Proje geliştirme” adı altında üniversiteler kirli savaşlar için “kaynak geliştirme” olarak kullanılmak isteniyor.
Raporun tamamı, kapitalistlerin çıkarlarına dayalı düzenin üniversite ayağına ne denli kafa yorduklarını gösteriyor. Öğrenci gençliğin de bu çarkı kırmak için kafa yorması gerekiyor.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa “Eğitim Hakkı Çalıştayı” ekibi