Krizler, savaşlar, çevre ve doğanın talan edilmesi, doğal afetler, kadın cinayetleri, intiharlar… Koyu bir karanlığın hüküm sürdüğü günlerden geçiyoruz. İçinde yaşadığımız kapitalist-emperyalist sistem her adımında doğayı ve insanlığı büyük bir uçurumun kenarına doğru sürüklüyor.
Aynı durum bu topraklar için de geçerli. Sermaye düzeni ve ona hizmette kusur etmeyen AKP iktidarı, uyguladığı siyasal, sosyal ve ekonomik politikalarla bütün bir toplumu yıkıma uğratıyor. Toplum yaşamında gericilik ve geleceksizlik hâkim kılınmak isteniyor.
Ekonomik kriz derinleştikçe açlık ve yoksulluk boyutlanıyor, yaygınlaşıyor. İşsizlik tırmanıyor, hayat pahalılığı hızla artıyor, insanlar bırakalım geçinmeyi karnını bile doyurmakta zorlanıyor.
Bu ağır koşullar altında insanların örgütsüz, yalnız ve dağınık oluğu için çaresizlik ve umutsuzluğun pençesine düşüyor. Sonuç; arkası gelmeyen intihar olayları… Aileler kendi ve çocuklarının geleceğinden duyduğu kaygı ile, gençler ise geçelim geleceği yarını hakkında oluşan belirsizlikler nedeniyle yaşamla bağlarını koparıyor. Sistem yıkım üretiyor, altında ise işçiler, emekçiler ve gençler kalıyor.
Sistem insanların yaşam hakkını sadece intihara sürükleyerek gasp etmiyor. Çevre ve doğanın tahrip edilmesi nedeniyle yaşanan doğal olmayan afetlerde, atmosfere salınan zehirli gazlar ya da sağlıksız ve kimyasallarla yüklü gıdalar nedeniyle kanser vakaları almış başını gitmiş durumda. Öte yandan, alınmayan önlemler nedeniyle deprem gibi doğa olaylarında tek tek sönüyor yaşamlar. Dahası var, her yıl iş cinayetlerinde binlerce emekçi aramızdan ayrılıyor. İstatistiklere yansıyan kadın cinayeti verileri ise deyim yerindeyse bir savaşta ya da kitle katliamında yaşamını yitirenlerle eş değer.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, kardeş halkları hedef alan savaş ve saldırganlık politikaları da hız kesmeden devam ediyor. Özellikle son günlerde AKP iktidarının emperyalistlerin desteği ile Suriye’de körüklediği savaş, toplumun ve gençliğin geleceğini tehdit eden bir başka etken olarak öne çıkıyor. Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin kundakladığı Suriye savaşında bugüne kadar yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlarcası göç yollarına düştü. Çoğu yollarda kaldı, çoğu ise yaşamını yitirdi.
Şimdilerde ise İdlib üzerinden bu kirli savaş derinleştirilmeye çalışılıyor. AKP iktidarı gerçekte kendi çıkarları için körüklediği savaşı “Terörü engellemek” ya da “sivil halkı korumak” yalanıyla gerekçelendiriyor. Bu yolla toplumun ve gençliğin desteğini arkasına almaya çalışıyor. Toplum açlık ve yoksullukla boğuşurken savaşa milyon dolarlar akıtıyor. Peki neden? ABD gibi emperyalistlerin bölgedeki egemenliğini güçlendirmek ve Ortadoğu’nun zenginliklerini yağmalamalarını kolaylaştırmak için. Elbette bu arada kendi payına düşecekleri de hesaba katarak.
***
Kriz, savaş, açlık, işsizlik, geleceksizlik… Gençliğin kendisini kuşatan, gelinen yerde yaşam hakkında kast eden bu ağır ve gerici cendereye karşı mücadele etmekten başka bir seçeneği bulunmuyor.
Çünkü artık bu köhnemiş düzene karşı mücadele etmemek demek; gençliğe dayatılan onursuzluğa ve geleceksizliğe boyun eğerek, yaşayan ölülere dönmek demektir.
Çünkü bugün mücadeleden uzak durmak, tek tek ya da kitlesel olarak umutsuzluğun kör çukurunda intiharlara sürüklenmek demektir.
Çünkü bugün mücadeleden geri durmak demek, emperyalistlerin çıkarları için körüklenen savaşlarda ölmek ya da faturasını ödemek demektir.
O halde kanımızla, canımızla, emeğimizle beslenen harami saltanatına karşı mücadele etmek için neyi bekliyoruz? Sıra arkadaşlarımızın ve ailelerimizin tek tek aramızdan ayrılmasını mı? Haydi, omuz omuza verelim! Haydi örgütlü bir şekilde haklarımıza, özgürlüklerimize ve geleceğimize sahip çıkarak mücadeleyi büyütelim!
(Geleceğin Sesi Mart 2020 tarihli 10. sayısından alınmıştır...)