Eğitim sistemi sermayenin istekleri doğrultusunda şekillendiriliyor. AKP’nin iktidar olduğu son 18 yıl içerisinde ise eğitim her gün yeni bir değişikliğe maruz kalıyor. Sınav sistemlerinden, derslerin işlenişine kadar bütün düzenlemeler sermayenin ve iktidarın yaratmak istediği insan modeline göre şekilleniyor. Bu duruma karşı çıkan en ufak sese tahammülü olmayanlar bütün baskı ve zorbalık aygıtlarını kullanmaktan geri durmuyor.
Geçtiğimiz hafta MEB iki ayrı konu ile gündemde yer edindi. İlki, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Liseye Geçiş Sınavı ile ilgili yaptığı açıklamaydı. Bu açıklamada Bakan, hayalinin “sınavsız bir eğitim modeli” olduğundan ve okulların imkân farklarının çok olmasından bahsetti. Sınavsız eğitim modelini ise okul imkanlarının eşitsizliğinden kaynaklı bir anda hayata geçiremeyeceklerini söyledi. Ayrıca Bakan, eğitimin bir parti eğitimi değil milli bir eğitim olduğunu da vurguladı konuşmasında. Bu açıklama, bu zamana kadar yapılmış en iki yüzlüce açıklamalardan birisiydi. Zira, bu açıklamayı yapan kişi, eğitimi bu denli niteliksiz ve dinci-gerici hale getiren kurumun başındaki isimdir. Sorunları sanki kendilerinin dışındaymış gibi tartıştırmaları ise tamamen algı yaratmaya yöneliktir. Özel kurumlara teşvikler verip imam hatipler haricinde var olan hiçbir devlet okuluna doğru düzgün bütçe ayırmayanlar, devlet okullarında dahi “özel sınıf” adı altında paralı eğitimi yaygınlaştıranlar, eğitimdeki imkân farklılığından yakınıyor!
Geçtiğimiz hafta tartışılan bir diğer mesele ise, MEB’in Psikososyal önleyici destek programı için hazırlamış olduğu kitaptaki görsellerdi. Verilen görselli örneklerde iki annenin arasında farklılıklar anlatılıyordu. Kitapta başı açık olan annenin cinsel istismar, çocuğa şiddet gibi davranışlar içerisinde olduğu, başı kapalı olan annenin ise iyi davranışlar sergilediği görsellerle anlatılıyor. MEB’in bu yolla bir kez daha algı operasyonu yaptığı gözler önüne serildi. Sanki en başta denetleyen ve onaylayan kendileri değilmiş gibi, MEB gelen tepkilerin ardından kitap hakkında inceleme başlattığını açıkladı. Bu kitapçık ile neleri amaçladıklarını biliyoruz. Toplumda başı açık ya da kapalı olmak üzerinden biçimsel ayrışma yaratanlar, bu ayrışmaların nimetlerinden faydalanıyorlar. Gerçekte mesele bir insanın kapalı ya da açık olması meselesi değildir. Bu tartışmaya sıkışmak onların istediği kutuplaşmayı beslemektedir. Mesele, çocuklar üzerinde nasıl bir bilinç altı yaratmak istemeleridir. Ayrıca onların örgütlediği dinci-gerici kurumlarda nelerin yaşandığını da unutmadık. Ensar Vakfı’nda 40 çocuğa cinsel istismarda bulunan da, Aladağ yurdunda 11 çocuğun yaşamını yitirilmesinin sorumlusu da bu bakış açısı ile hareket edenlerin kendisidir.
Özetle, AKP iktidarı elindeki tüm imkanları seferber ederek, okullarda dağıttığı en ufak bir kitapçıktan yaptığı açıklamalara kadar dindar bir nesil yaratmanın hayali ile hareket ediyor. Sanki ülkeyi 18 yıldır onlar yönetmiyorlarmış gibi davranıyorlar. Tamamen toplum üzerinde bir algı yaratmak istiyorlar. Onlar bu algı operasyonlarını yapmaya devam etsinler. Bizler bu algıyı yıkmak için bulunduğumuz her alanda mücadeleyi büyütecek, gerici uygulamalarını teşhir etmeye devam edeceğiz.
İstanbul’dan bir DGB’li