Paris’teki Grev ve Direnişlerle Dayanışma Komitesi, iş intiharı konulu panel düzenledi. Dün (28 Haziran) saat 18.00'de Sendikalara ait Bourse de Travail binasında gerçekleştirilen panele, inşaat başta olmak üzere belediyeden demiryoluna eğitimden çeşitli sektörlere uzanan farklı alanlardan Fransız ve Türkiyeli işçi ve emekçiler katıldı. Yaz sıcaklarının Paris'te yaşamı çok etkilemesine rağmen etkinliğe yaklaşık 40 kişinin katılması önemli bir başarıydı.
Panelin hazırlık sürecinde Türkiyeli göçmen işçilerin yoğun yaşadığı banliyöler başta olmak üzere merkezi garlar, metro istasyonları ve Türkiyeli göçmen derneklerine afiş çalışması ile ön çağrı süreci örüldü. Afişlerden etkinliğin haberi alıp gelen olması da çalışmanın karşılık bulması noktasında anlamlıydı.
Panelde ilk sözü Sud Sendikası’ndan aynı zamanda iş müfettişi olan Yves aldı. Bourse de Travail'ın geçmişine değinerek bu binanın işçilerin eğitimi ve örgütlenmesindeki tarihi rolünü anlattı.
Bu girişten sonra GDDK sözcüsü açılış konuşması yaptı. Türkiye ve Fransa arasında iş cinayetleri üzerinden bir kıyaslama ile başlayan sözcü ‘iş intiharı’ terimini kullandı. Türkiye’de genelde işsizlerin intiharı olarak yansıyan bu durumun Fransa'daki durumunu özetledi.
“İşçiler ya kapıdan ya pencereden çıkacak”
GDDK sözcüsü tekrar sözü Sud temsilcisine vererek paneli başlattı. İş müfettişi olarak karşılaştığı iş cinayeti ve süreçlerden örnekler veren temsilci, konuyu France Telecom davasına getirdi. Yargılanan 9 şirket yöneticisinin sorumluluklarını inkar ettiğini, iş intiharlarının kişilerin “psikolojik sorunları” olarak göstermeye çalıştıklarını söyledi. Temsilci France Telecom'un özelleştirme sonrası CEO'su olan Lompard'ın çıkarılacak 22 bin işçi için “Ya kapıdan çıkacaklar ya pencereden” sözünü anımsatarak şirket politikası olarak işçilerin intihara sürüklenmesini teşhir etti. Dava sürecine atıfta bulunan temsilci, kararın açıklanması ve üst mahkemeye itiraz ile sürecin uzatıldığını aktardı.
Demiryolu işçileri de baskının hedefinde
SNCF (Demiryolu şirketi) Sud Sendikası temsilcilerinden Eric ise Demiryolunun özelleştirilmesi sürecinden başlayarak şirketteki baskı politikalarını teşhir etti. Orange'daki süreçle paralelliklerini kuran temsilci işçilerin işten ayrılması için her türlü yolun denendiğini ifade etti. Eşi olmayan üç çocuklu bir annenin yasal haklarından yararlanarak çalışma düzenini değiştirme talebinin geri çevrilmesini aktaran temsilci, kadın işçinin istifaya zorlandığını aktardı. SNCF'in 1 Ocak 2020 itibariyle anonim şirkete dönecek olduğu için baskının yoğunlaştığını ifade eden temsilci ilk 6 aylık süreçte 31 işçi intiharına neden olunduğunu vurguladı.
“Kadın erkek örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz!”
Demiryolunda çalışan kadın bir işçi de panelin son konuşmasını gerçekleştirdi. Demiryolu gibi bir işkolunda kadın işçi olmanın zorluklarını anlatarak asıl sorunun bakış farkında olduğunu ifade etti. Kadın işçi çalışmasının sadece 30 yıllık bir geçmişi olduğu ve bunun kökleşmiş çalışma yapısı içinde hala gerici sorunlara neden olduğunu ifade ederek çalıştıkları garda kadın işçiler için tuvaletten soyunma odasına ayrı alan ihtiyaçlarının daha yeni karşılandığını ifade etti. Demiryolundaki ilk kadın işçiye diğer işçiler tarafından tecavüz girişiminde bulunulması ve bunun dava süreci üzerinden örnek veren işçi, kadınlara yönelik taciz ve baskının cezasız kaldığını ifade etti. Kendi iş bölgesinde karşılaştığı tacizlerden örnekler sunup bunun sadece kadınlara yönelik olmadığını göçmen işçilerin de baskı ve tehditlerin hedefi olduğunu belirtti. Irkçı, cinsiyetçi tavırların şirket yönetimi tarafından görmezden gelindiğini, buna karşı sessiz kalınmaması gerektiğini vurguladı. Bireysel olarak tepki vermekten başlayarak sadece tacizin mağduru kadınlar olarak değil kadın-erkek ayrımı yapmaksızın örgütlü mücadeleyi büyütme çağrısı yaptı.
İşçilerden baskıya karşı mücadele vurgusu
İki dilde simultane çeviri ile sunulan panelde konuşmacılar dışında iş kazası, taciz ve mobbing gören işçiler de söz alarak etkinliği verimli bir tartışmaya çevirdiler. İnşaat işçilerinden biri söz alarak kendi tanık olduğu iş cinayetini anlatırken bir diğeriyse kendi iş kazası davasının on yılı aşkındır karara bağlanmamasını değindi.
Belediyede çalışan kadın işçi tacizi şikayet edince “koruma” adı altında başka bölüme sürüldüğünü bu panelde anlatılanlarla arasında bağ kurarak bunun bilinçli bir politika olduğunu ifade etti.
İşçiler genel grev, demiryolundaki mücadele için görevler, örgütlülük üzerine vurgu ve sorularla etkinliğin mücadele ayağını güçlendirdiler. Bir çeviri emekçisi dava sürecinde her hafta en azından bir gün duruşmalara katıldığını davayı karar duruşmasından önce işçilerin eylemiyle birleştirmek gibi bir planın olup olmadığını sordu. Davayı hukuki bir alandan mücadelenin bir ayağına çevirecek bu anlamlı soruya maalesef sendika temsilcilerinin yanıtı yoktu.
“Sendikacılar asla genel grevi istemez ancak işçiler isterse olur!”
Lokantada çalışan bir hizmet işçisi geçen yıl demiryolundaki grev deneyimiyle neden sonuç alınamadığını sordu. SNCF'teki sendika temsilcisi buna cevap olarak sektördeki büyük sendika olan CGT'nin sürekli grev yerine üç ayda 36 grev söylemiyle grevin etkisini parçaladığını anlattı. Demiryolunda grevin 6 güne kadar beyaz yakalılar ve yöneticilerin işe kaydırılması sayesinde etkisiz kaldığını bundan parçalı grevin işi aksatmak bir yana görünür bile olmadığını söyledi. CGT'nin aynı süreçte genel grev kararını bile demiryolu greviyle farklı güne koymasının nedenlerine işaret etti. Temsilci konuya dair son olarak sendika yönetimlerinden değil ancak mücadeleci işçilerden genel grevin doğabileceğini ifade etti.
Panel verimli tartışmaların ardından sonlandırıldı.
Kızıl Bayrak / Paris