Flormar Direnişi’nin Paris’teki yankısı

Flormar direnişçileri sendikalı olarak işe iade talebini kazanamadılar belki ama Türkiye sınıf mücadelesine önemli bir deneyim kazandırdılar. OHAL dönemleri üzerine konuşulurken, artık tarihe düşülmüş bir Flormar direniş notu var.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 27 Mart 2019
  • 07:33

Flormar Direnişi geride kaldı. Dile kolay, onlarca işçinin 297 gün boyunca sürdürdüğü bir direnişti söz konusu olan. Hem de sermaye iktidarının baskı ve zorbalığının yoğunlaştığı 2018 yılının 7-8 ayını kaplayan, 2019’un ilk aylarına uzanan bir direniş... AKP şefi Erdoğan’ın “OHAL’i grevleri yasaklamak için kullanıyoruz”, “Bizim dönemimizde grev yaptırmayız” gibi çığırtkanlıkları karşısında Gebze’de bir çoban ateşiydi Flormar Direnişi.

Paris’ten sınıf devrimcileri olarak, Flormar Direnişi’ni en baştan itibaren direnişimiz saydık. Daha ilk dönemden başlayarak Flormar’ın buradaki ayağının örgütlenmesine katıldık. Direnişin Grev ve Direnişlerle Dayanışma Komitesi’nin (GDDK) gündemine girmesinden itibaren, GDDK tarafından dayanışma çerçevesinde 18 bağımsız boykot eylemi, 1 ana firma önü eylemi, 2 panel (birine Flormar işçileri ve sendika bürokratları da katılmıştı), 2 festivalde stand, Sarı Yelekliler eylemi içerisinde de yaklaşık 10 eylem (bunların bazıları doğaçlama ve refleks olduğu için sayıyı net veremiyoruz) gerçekleştirildi. Bu eylem ve etkinliklerin yanı sıra aylar boyunca Fransızca ve İngilizce binlerce bildiri dağıtımı gibi faaliyetler yürütüldü.

Paris’te farklı siyasal görüşlere sahip fakat sınıf mücadelesinde birleşen bir grup insan olarak Flormar Direnişi’yle başından itibaren paralel bir süreç örgütledik. Flormar sermayesinin arkasında Yves Rocher grubunun olması bir yanıyla politik alanımızı şekillendirse de biz salt bu nedene sıkışmadık. Zira GDDK olarak yola ilk çıkışımıza, Türkiye’deki Metal TİS’lerinde üç sendikanın ortak grev kararı alması yol açmıştı. Ardından Fransa’da demiryollarının özelleştirmesine karşı gelişen sürece desteğimizi sunduk.

Fakat gerici karanlığın hakim olduğu bir dönemde Türkiye’deki bir direnişin bizim için yeri ayrıydı. Böylesi koşullarda bir yaprak kıpırdadığında biz de buna elimizden gelen desteği sunmalıydık. Sistemin gerici kuşatması koşullarında, gerçek özgürlük olarak direnişi seçmiş kadın işçilerin ilk fotoğrafları, ilk röportajları basında görülmeye başladığında, biz de sınıf dayanışmasının eylemli adımlarını atmaya başlamıştık.

Fabrika önü direnişi nasıl ki Flormar patronlarını rahatsız ediyorsa, Yves Rocher mağazaları önündeki eylem de Rocher burjuvalarını tedirgin ediyordu. Şüphesiz, mağazaların her hafta birer saat kapalı kalmasının ekonomik etkisi, Rocher gibi Fransız burjuvaları arasında bile en üst tabakada duranları etkileyemezdi. Fakat eylemlerin politik etkisi onlar açısından kabul edilemez boyuttaydı. Nitekim bu korku, aylarca hazırlığı yapılan Louvre Müzesi önündeki büyük tanıtım standının iptali gibi adımları getirmiş oldu.

Manidar son tarih olarak 8 Mart!

297. gününde direniş biterken biz de Paris’teki 8 Mart’a son hazırlıklarımızı yapıyorduk. Oldukça heyecanlıydık. Zira bu sene salt eylemci düzeyinde katılımcılar olmaktan çıkıp, ön örgütlenme sürecinde ana toplantılara katılmış, komite olarak Flormar Direnişi merkezli Yves Rocher boykot çalışmamızı gündemleştirmiştik. Doğal olarak 8 Mart örgütlenmesini dert edinen kadın örgütleri, feministler, sendikacılar çağrımıza karşılık vermiş, kürsüden bir konuşmayla birlikte mitingin bir bölümünde boykotu programın parçasına çevirmişlerdi.

Komite olarak o güne kadar süreci Fransız örgütleriyle birleştirebilmekte çok zayıf kalmıştık. Bunun bir yanı ilişkilerimizin yeni ve parçalı olmasıydı. Diğer yandan Fransa’daki sıcak mücadelenin koşturmacası arasında, “Türkiye’deki bir işçi direnişi” onlar tarafından göz ardı edilebiliyordu. Ama istikrarlı çalışmamız, Fransız sol basınında ve bir dizi Fransız çevresinde karşılık buldu. Flormar’la ilgili eylem ve etkinliklere Türkiyeli göçmenler ve komite bileşenleri dışında katılımlar gerçekleşebildi.

Nihayet varılan yerde 8 Mart vesilesiyle Fransız örgütlerinin bizzat örgütleyicisi olduğu bir Yves Rocher boykotu gerçekleştirecektik. Ki bunun 8 Mart’la başlayıp süreklileşen bir koordinasyona dönüştürülmesi işten bile değildi. Sürecin bir parçası olanlarla son bir kez Yves Rocher önüne gidildiğinde ondan fazla Fransız vardı. Yani 8 Mart’ta direniş bitmemiş olsa, Rocher grubu ve Flormar patronlarını ciddi bir politik basınç bekliyor olacaktı.

Bu arada Türkiye’de de 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü için Flormar Direnişi’ne gidiş planları yapan örgütler olduğunu duymuştuk. Paris’tekine paralel olarak orada da bir etkileşim ortaya çıkacağı açıktı. Birileri direnişi 8 Mart’ta bitirmeyi olumlu yerden alıp, “Emekçi kadın gününde zafer”, “Kadın işçilere hediye” gibi argümanlara sığınabilir. Fakat biz bu hamlenin, direnişi 8 Mart’a taşırmadan bitirme kaygısının ürünü olduğunu düşünüyoruz. Zira bu daha önce Flormar’la ilgili eylemsel süreçlerimizde karşılaştığımız bir mantığın tezahürüdür. Bu mantığa göre, “patronla görüşmeler varken eylem olmasın” şeklinde yaklaşımlar sergilenebiliyordu. Anlaşma çabaları elbette reddedilemez ama uzlaşma arayışında terazi kefesi patron hassasiyetine kaymaya başladığında, bir direniş için tehlike çanları da çalmaya başlar.

Direnişle birlikte büyüyen komite

Komitemizin Flormar Direnişi ile başlamadığını ifade ettik. Ama GDDK, varlığını bu direnişle dayanışma faaliyetleri sayesinde gerçekten kurumsallaştırdı, komite olarak ete kemiğe büründü. Süreklileşen çalışma sonucunda, Avrupa’da yaz durgunluğu denen dönemde bile 20 kişilik mağaza eylemleri gerçekleştirebildik. Eylemlerimiz komite çalışmalarına katılmayan Türkiyeli göçmenlerin bile dikkatini çekiyor, birçok kişiyle uzun sohbetler etmemizi sağlıyordu. Özellikle Avrupa’daki Türkiyeli sol grupların alışılagelmiş tartışmalarından sıyrılıp sınıf mücadelesi zemininde hareket etmemiz önemli bir etki yaratıyordu. Avrupa’ya şikayet etmiyor, Avrupa merkezli sermayeyi hedef alarak faaliyet örüyorduk. Bu da bizi geleneksel olandan niteliksel olarak ayırıyordu. Bunun pratikte ne oranda bir güç yarattığı tartışılabilir elbette. Fakat GDDK’yı kurumsallaştırdığından ve komiteyi artık belli bir kimlikle özdeşleştirdiğinden kuşku duyulamaz.

Flormar işçileri Avrupa’ya çıktıklarında yüz yüze görüşme, birlikte eylem yapma şansını da yakaladık. Maalesef eylemin sendikacılar aracılığıyla organize edilmesi nedeniyle komitemizden birçok dostumuz eyleme katılamazken, bazılarımız inşaattan çıkıp eyleme katılmıştık. O gün işçilerle doğrudan kurulan diyaloglarda direnişin gücünü her bir detayda bir kez daha gördük. İşçilerin düzen partileri konusunda yaptıkları vurgulardan komünistlere bakışlarının değişimine, işçiler arasındaki suni siyaset kutuplaşmalarından direnişteki sınıf bilincine ve direnişin kazanması için gerekenlere kadar uzayan sohbetlerimizde işçilerle çok şey paylaştık. İşçilerin işgali nasıl gördüklerini de anlamıştık. Arçelik LG pratiğinden deneyimli işçiler, OHAL’in basıncı altında oldukları halde, üstelik örgüt iradesi sendika bürokratlarının denetimindeyken bu kadar ileri gidebiliyorlardı. Flormar bu yanıyla da unutulmayacak deneyimler arasındadır.

Greif’ten bu yana süregelen sendikal bürokrasi tartışmamızda Flormar da önemli bir örnektir. Sendikalı işçi sayısının sürekli gerilediği, toplu sözleşme yetkisi olan sendikaların eridiği ve işçilerin sendikalara güvenlerinin sarsıldığı bir dönemde, bir fabrikada örgütlenmeye çalışan işçiler, resmen üye oldukları sendikanın merkezi tarafından yok sayıldılar. Sendika bürokratları göstermelik bir ziyareti bile günler sonra, o da temsilen, formalite icabı gerçekleştirdiler. Flormar işçileri, Greif’ten aşina olduğumuz bu çapsızlığa karşı da direndiler.

Flormar direnişçileri sendikalı olarak işe iade talebini kazanamadılar belki ama Türkiye sınıf mücadelesine önemli bir deneyim kazandırdılar. OHAL dönemleri üzerine konuşulurken, artık tarihe düşülmüş bir Flormar direniş notu var. Herkes çok korkuyordu denirken, korkusuzca direnen işçilerden örneklerimiz var. Düne kadar “AKP’li” iken, direnişin okulundan geçip sınıfının mücadele kimliğini kuşanan işçiler var. Bu yanıyla Flormar direnişçileri kazandı, sınıfımız kazandı. Sermayenin karşısında boyun eğilmedi. Direnişin bitirilme kararına karşı 20 ret oyu, sınıf mücadelesi adına bir kazanımdır. Çoğunluğu etkileyemeseler bile hala direniş için fedakarlık göstermek isteyenler, direnişten umut besleyenler olduğunu görmek mücadelemize güç kattı. Artık bize düşen, Flormar’ın dersleriyle tarihin derslerini birleştirerek, mücadeleye yüklenmektir. Gerisini zaman gösterecek...

Paris GDDK’dan bir sınıf devrimcisi