Yedi ay süren bombardımanın ardından Muammer Kaddafi yönetimini deviren emperyalist savaş aygıtı NATO, 2011 yılının sonlarında Libya’yı cihatçı çetelerle savaş ağalarına teslim etti. Çeteler birbiriyle alan hakimiyeti için savaşırken, uluslararası tekeller ülkenin zengin enerji kaynaklarını pervasızca yağmaladı/yağmalıyor.
Yıllar süren çatışmaların ardından iki “hükümet” kuruldu. Biri ülkenin batısında başkent Trablusgarp’ta, diğeri ülkenin doğusundaki Tobruk kentinde. Trablus’ta başında Fayiz es-Serrac’ın bulunduğu Ulusal Mutabakat Hükümeti etkinken, Tobruk’ta etkin olan Libya parlamentosu’nun başında ise General Halife Hafter bulunuyor. Ülkenin bazı bölgelerinde ise halen cihatçı çeteler etkin.
***
Her iki taraf da Libya’yı yakıp yıkan NATO’nun bombardımanları sayesinde belli alanlarda hakimiyet sağlayabildi. Trablus’taki İhvancı (Müslüman Kardeşler) es-Serrac AKP ile Katar’a bağımlıyken, Kaddafi yönetiminin eski generallerinden Hafter ise Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerin desteğine yaslanıyor. Arka planda ise Fransa, ABD gibi emperyalist güçlerle kurulan ilişkiler var. Rusya ise, “birleştirici güç” olma iddiasıyla her iki tarafla işbirliği yapıyor.
Görünürde iki “hükümet” ülkenin birleştirilmesi için Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde görüşmeler yapıyordu. Güya bu amaçla Nisan ayının ortasında BM gözetiminde “ulusal diyalog konferansı” gerçekleştirilecekti. Oysa tersi oldu ve Libya savaşında yeni bir perde açıldı. Trablusgarp yeni bir savaşın eşiğine gelmiş görünüyor.
***
“Ulusal Libya Ordusu”nun şefi Halife Hafter, üç gün önce Trablus’u ele geçirmek amacıyla taarruz emri verdi. Başkenti ve ülkeyi teröristlerden, çetelerden, paralı askerlerden temizleyeceğini iddia eden Hafter’in es-Serrac hükümetini yıkma ve Libya üzerinde hakimiyet kurma hedefiyle hareket ettiği gözleniyor.
Ocak ayında Libya’nın bazı kentlerinde denetim kuran Hafter’e bağlı güçlerin, Trablus çevresindeki bazı yerleşim yerlerinde kontrolü ele geçirdiği belirtiliyor. Bunun üzerine seferberlik ilan ettiğini açıklayan es-Serrac hükümeti ise, başkenti savunacağını ve bu savaşta kazanan taraf olmayacağını iddia ediyor.
***
Saldırıyı başlatan Halife Hafter güçlerinin hem siyasi hem askeri olarak güçlendiği, buna dayanarak es-Serrac hükümetini yıkıp, Libya üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştığı anlaşılıyor. BM’nin savaşı durdurun çağrısına rağmen tutumunu değiştirmeyen Hafter, es-Serrac hükümetini yıkıp Trablus’ta ve ülkenin batısında hakimiyet sağlamayı hedefliyor. Görünen o ki, Hafter’le arkasındaki güçler, Libya’nın tümü üzerinde egemenlik kurma çabası içindeler.
AKP-saray rejimiyle Katar’ın hem askeri hem siyasi hem de mali desteklerine dayanan es-Serrac, seferberlik ilan edip Trablus’u savunacaklarını iddia etse de, köşeye sıkışmış görünüyor. Yaptığı açıklamalar, diyalog için yayınladığı çağrılar, ayakta durma şansının azaldığına işaret ediyor.
***
Türkiye’nin es-Serrac hükümetine taşıdığı silahlar gerilim yaratmış, Tobruk’taki parlamentonun Türkiye’yi BM’ye şikayet etmesine neden olmuştu. Geçen Ocak ayında AKP-saray rejiminin Libya’ya müdahalesini kınayan Hafter’e bağlı Libya Parlamentosu Savunma Komitesi, “…Türkiye, Libya'nın istikrarını bozmaya çalışıyor; silah sevkiyatı ve gençliği yoldan çıkartacak yayınlar yoluyla kaos tohumları ekiyor" diyerek tepki göstermişti.
Es-Serrac hükümetinin AKP-saray rejimi ve Katar’a angaje olması, bu ülkelerden silah dahil her türlü desteği alması, Hafter güçleriyle olası bir hesaplaşmaya hazırlandığına işaret ediyor. Son gelişmeler, Mısır ziyaretinin ardından taarruz emri veren Hafter’in daha hazırlıklı olduğunu gösterdi. Çatışmaların seyri önümüzdeki günlerde belli olacak. Bununla birlikte es-Serrac hükümetinin yıkılması ve AKP-saray rejiminin yayılmacı heveslerinin bir kez daha hüsranla sonuçlanması ihtimali yüksek görünüyor.
***
Fayiz es-Serrac, Halife Hafter, bunların arkasındaki bölgesel güçler ve emperyalistler sefil çıkarları için çatışırken faturayı Libya’nın işçileri, emekçileri, işsizleri, yoksulları, kadınları, çocukları ödüyor. Savaşı kışkırtan güçler ülke zenginliğini yağmalarken, çatışmalarda ölmeyen emekçilerin payına daha fazla işsizlik daha fazla yoksulluk daha fazla sefalet düşüyor.
Emekçilerin örgütlü olmadığı, dolayısıyla sınıfsal çıkarlarını savunamadığı yerde, yazık ki egemenler arası çatışmanın dolgu malzemesi olmanın ötesine geçilemiyor. Bu trajedinin yılladır yaşandığı ülkelerden biri de Libya’dır…