Fransız ordusu, Sahel'de “sonu olmayan bir operasyonla” cihatçılara karşı savaştığını iddia etti.
Sahel, Afrika'nın Sahra Kuşağının Güneyinde kalan, Senegal'den başlayarak Moritanya, Mali, Nijer, Çad, Sudan ve kısmen Nijerya, Burkina Faso ve Eritre'yi de içine alan coğrafyayı tanımlayan bölgenin adıdır.
Sahel'de beş Fransız askerin öldürülmesi, "Barkhane operasyonu" adıyla başlatılan saldırıya gerekçe oldu. Fransa'nın ülke dışında devam eden bu en büyük askeri operasyonu üzerine hararetli tartışmalar yürütülüyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 31 Aralık'ta Elysée Sarayı'ndan yeni yıl konuşmasını yaparken, Başbakanı Jean Castex yeni yılı 5 bin kilometre uzakta, Çad'ın başkenti Ndjamena'da geçiriyordu. Başbakan Castex, "Barkhane askeri operasyonu”nun üssü olan Camp Kossei ziyaretindeydi. Başbakan öldürülen askerleri andıktan sonra, birliklere gereken desteği vereceklerini beyan ederek askerlere moral vermeye çalışıyordu.
Fransız askerleri, Sahel’in sınır bölgelerinde Mali, Burkina, Faso ve Nijer’de gerçekleştirdikleri operasyonda, cihatçı grupların bombalı saldırısında öldürülmüşlerdi. Başbakan Castex'in ayrılmasından sadece bir gün sonra, aralarında ilk defa bir kadının da bulunduğu iki asker daha Mali'de öldürüldü. Böylelikle Fransa’nın Sahel’de öldürülen toplam asker sayısı resmi kayıtlara göre 50’ye ulaştı.
Aynı gün cihatçı gruplar Nijer'de bugüne kadarki en korkunç katliamlarından birini de gerçekleştirdiler. İki ayrı köyde yaklaşık yüz kişiyi katlettiler.
Fransa’nın, 2020 yılının bölgede "Barkhane askeri operasyonu sayesinde sükûnet yılı olacağı” iddiası, bu saldırılarla yerle yeksan oldu. Nitekim Sahel'deki son gelişmeler Elysée Sarayı'nda “bir strateji değişikliği yapma” tartışmalarını gündeme getirdi.
Düşük yoğunluklu sonu olmayan ‘küçük savaş’
Fransız birlikleri 2013'ten beri bölgede bulunuyor. Resmi olarak, “Mali, Moritanya, Burkina Faso, Nijer ve Çad'dan oluşan G5-Sahel askeri ittifakının silahlı kuvvetleriyle birlikte cihatçılara karşı savaşıyoruz” deniliyor. Fransa’nın bu “Afrika Misyonu”, ‘Serval Operasyonu’ adı altında eski Cumhurbaşkanı François Hollande döneminde “Mali'nin başkenti Bamako'nun cihatçıların eline geçmesini engellemek için” başlatılmıştı.
Ancak ne hikmetse, eski sömürgecinin “bölgeye barış getirme” hamlesinden bu yana cihatçı saldırı ve katliamların ardı arkası kesilmedi/kesilmiyor. Bölgede her türlü kirli işe bulaşmış cihatçı grupların sayısı giderek artıyor.
Fransa bir yıl önce, IŞİD’in yan kuruluşu ETAT’ı (islamique au Grand Sahara) ‘öncelikli hedef’ ilan etmişti.
El Kaide’nin Afrika kolu AKMİ de, çatısı altında topladığı bir dizi irili ufaklı cihatçı grupla birlikte en az ETAT kadar bölgede terör estiriyor, katliamlar gerçekleştiriyor.
Kaldı ki bu orta çağ artığı cihatçı gruplar eski sömürgeci Fransa’nın bölgedeki icraatlarını kullanıyor ve bu sayede savaştıracak güç devşirmekte pek zorluk çekmiyorlar.
Bir yıl önce Macron, G5 Sahel ülkelerinin devlet başkanları ile Fransa'nın Pau kentinde bir zirve gerçekleştirdi.
Zirveden sonra Fransız askerlerinin bölgedeki sayısı 4.500'den 5.100'e çıkarıldı. Fransa en azından psikolojik üstünlüğü elde etmek, bölgede konuşlanmasının dayanaklarını güçlendirmek için, cihatçı gruplara karşı nokta operasyonları gerçekleştirdi. Bu operasyonlar sonucu AKMİ'nin eski lideri Abdülmalek Drukdal gibi bazı üst düzey cihatçılar da dahil olmak üzere çok sayıda militanı öldürüldüğünü iddia ediyor.
Fransa’nın askeri yetkilileri, “Baskıyı artırdık. Amaç cihatçıları zayıflatmak” diyor. Burada, “amaç zayıflatmak” itirafı, ‘düşük yoğunluklu, sonu olmayan küçük savaş stratejisini de ele veriyor. ‘Sonu olmaması lazım’ yoksa eski sömürgecinin bölgede bulunma gerekçeleri ortadan kalkar.
Bir tarafta bölgede bunlar yaşanırken, diğer taraftan her gelen asker cenazesi ile birlikte Fransa ordusunun “Afrika seyahatine” karşı tepkiler de büyüyor. Bu tepkileri dindirmek için, askeri sözcüler bölgeden asker çekme açıklamaları yapıyor ve ilk elden 600 askerin çekilebileceğine dair bilgiler basına ‘sızdırılıyor’.
Fransa'nın çıkmazı
Operasyonun süresi, kavurucu çöl sıcaklığı, yüksek maliyetler, ‘zayıf bilanço’ ve ardı ardına gelen asker cenazeleri, “Barkhane Operasyonu”na tepkilerin daha da büyümesine neden oluyor. Fransa’da yapılan yakın tarihli bir ankete göre, Fransız halkının büyük çoğunluğu bu ‘misyona’ karşı. Bu ise Macron yönetiminin açmazlarını derinleştiriyor.
Sahel’de tek başına bir ‘başarı’ elde edemeyeceğini yaşayarak gören bölgenin eski sömürge gücü Fransa, tüm bu gelişmelere rağmen çekilmeye niyetli görünmüyor.
Elysée Sarayı, “Sahel'deki krizin tüm Avrupa için bir güvenlik riski oluşturduğu” iddiasında. Bu riski, “sadece cihatçı terörist grupların varlığına değil, yasadışı göçe” de dayandırıyor. “Geri çekilme durumunda sahanın cihatçılara kalacağı”, bunun ise “Avrupa’ya yasa dışı göçü artıracağı” iddiasına sığınarak bölgede bir AB askeri gücü oluşturmak istiyor.
Eski kolonyal güç böylece sıkıştığı cendereden kurtulmak, ya da en azından bu sıkışmışlığı hafifletmek istiyor.
Fransa, 2014 yılında kurulan ‘G5-Sahel askeri ittifakı’ birliklerinin, AB ve Fransa'nın desteğine rağmen, “yeterli olmadıkları” iddiasına diğer AB ülkelerini de ikna ederek bölgeye daha fazla askeri yığınak yapmanın planlarını yapıyor.
Sale/Mali'deki hammadde savaşı
Mali'deki askeri operasyonu ‘güvenlik riski’ ile meşrulaştırmaya çalışmak tam bir aldatmaca ve sahtekârlıktır. Fransa’nın Afrika'nın kalbinin derinliklerinde var olması, uranyumdan elde ettiği nükleer yakıt ihtiyacını güvence altına alma çabasıyla bağlantılıdır.
Bölgede Avrupa’nın çıkarları için önemli ve stratejik değere sahip kaynakların olduğu biliniyor. Mali'deki uranyum ve petrol yatakları, komşu Nijer'deki Fransa’nın çullandığı uranyum madenleri ve daha fazlası... Bir nükleer güç olarak Fransa, uranyuma büyük ölçüde ihtiyaç duymaktadır. Fransa, uranyum ihtiyacının üçte birini Nijer'den temin ediyor. Fransa, oradan gönül rızası ile çekip gitmeye niyetli görünmüyor. Bundan dolayı Avrupalı ‘ortaklarını’ da sahaya çekmek istiyor
Her ne kadar dillendirilmese de olası bir çekilmede sahanın Rusya ya da Çin’e veya her ikisine birden kalacağı korkusu var.
Rusya ile Çin’in son yıllarda bölgeye olan ‘ilgileri’ artıyor. Her ikisinin ayrı ayrı yaptığı ‘Afrika Zirveleri’ göz önüne alındığında bu korku yersiz sayılmaz.
Eski kolonyalist Fransa’nın bölgedeki varlığı bile çatışmayı körüklemeye yetiyor. İşgalci güçlerin varlığı cihatçı gruplara “anti emperyalist”, “anti kolonyal” argümanlar kullanma imkanı sağlıyor. Bu da onların ölüme yollayacak militan devşirmesini kolaylaştırıyor.
Fransa’nın ‘düşük yoğunluklu, sonu olmayan “küçük savaşı”nın zayıf ‘başarıları’ eski sömürgeci güce karşı bölge halklarının öfkesini büyütüyor.
Ocak ayı başında Fransız ordusu tarafından Mali'nin merkezindeki Bounti köyünde bir düğüne “yanlışlıkla” yapılan helikopter saldırısında en az yirmi kişi öldürüldü. Fransa cihatçılara yönelik bir operasyon olduğunu iddia ederek, sivilleri öldürdüğünü kesin bir dille reddetse de gerçek bu.
Fransa Cezayir üzerinden Mali’deki bu cihatçı terörist grupları silahlandırdı ve bunlar üzerinden bölgenin kaynaklarını talan etmenin yolunu açtı. Bu terörist grupların elinde bulunun modern silahların bölge ülkelerinin ordularında bile olmaması tesadüf değil. Nitekim “çöl ortasında bu suyun kaynağı nereden geliyor” sorusu orta yerde duruyor?
Fransa, bugün “savaştığı” cihatçı grupları dün kendisi yaratmış ve halen büyütürken, yarın kendisini Sahel’e, o uçsuz bucaksız kavurucu çöle gömecek olan halkların öfkesini de büyütmeye devam ediyor.