ABD, Afganistan ve Irak’a “demokrasi ve insan hakları” götüreceği ikiyüzlü söylemiyle saldırmıştı. Oysa Taliban ABD’nin destek ve himayesiyle iktidara gelmişti ve Saddam’ın katliamlarında kullandığı silahlar ABD patentli idi.
Fransa’nın Cezayir’de katliamları, İngiltere’nin Kuzey İrlanda’yı ilhakı, Avrupa Birliği’nin göçmenlere karşı izlediği politika, vb., vb… Bunlar “insan hakları”nı döne döne istismar eden ikiyüzlü “uygar Batı”nın bilinen pratikleri.
Uluslararası Af Örgütü’nden insan haklarına aykırı saldırı
Emperyalizmin insan hakları örgütü Uluslararası Af Örgütü şu sözlerle tanıtılıyor:
“Uluslararası Af Örgütü veya Af Örgütü, dünya çapında 7 milyondan fazla üyesi ve destekçisi olan, insan hakları üzerine çalışmalar yürüten bir sivil toplum örgütüdür. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve diğer uluslararası standartlarca belirlenmiş her türlü insan haklarını savunma ve teşvik etmeyi amaç edinmiştir.”
Burada yazılanlar ışığında Af Örgütü’nün Türkiye pratiğine bakalım. İmralı hapishanesinde uygulanan ağır tecritin son bulması talebiyle açlık grevi yapılıyor. Bu konuda sessiz kalan Af Örgütü’nün Londra bürosu, harekete geçmesi talebiyle işgal edildi. İnsan hakları temelinde harekete geçmeyen Af Örgütü eylemcilere karşı harekete geçti. Polis çağırarak ters kelepçeyle eylemcilerin gözaltına alınmasını sağladı.
Uluslararası Af Örgütü Türkiye’deki tecrit saldırısı karşısında epeyce sabıkalı. 19 Aralık 2000’de de, OHAL sürecinde de hapishanelerde tecrit işkencesine yönelik ciddi bir eleştiri yöneltilmedi.
Çünkü tecrit Türk sermaye devletinin icadı değil, emperyalistlerden ithal edilen bir işkence uygulamasıdır. Af Örgütü’nün temel misyonu AB ve ABD’nin insan hakları karnesindeki notları düşürmemektir. Türkiye’de devrimcilere, yurtseverlere ve muhalefete uygulanan tecrit işkencesini ciddi olarak eleştirirse, AB’nin insan hakları karnesindeki notları da düşürmesi gerekir.
Dolayısıyla Af Örgütü burjuva sınırlar içinde dahi insan haklarını savunmayı değil, emperyalizmin insan hakları vizyonunu korumaya çalışıyor.
Af Örgütü emperyalizmin güdümünde!
Uluslararası Af Örgütü emperyalist bir proje olarak doğmadı. 1961 yılında, Londra’da Quaker dinine mensup ama burjuva sol kulvarda olan Peter Benenson isimli bir avukat örgütün kurulmasına öncü oldu.
“Özgürlük” kelimesinin o zamanlar yasak olduğu Portekiz’de iki üniversite öğrencisinin bir lokantada “özgürlük” şerefine kadehlerini kaldırdıkları için yedi yıl hapse mahkûm edilmeleri üzerine, Londra’da olan avukat Peter Benenson gençlerin serbest bırakılması için bir yazı kaleme aldı.
Yazısı o kadar etkili oldu ki, bunu izleyen yıl bir düzine ülkede haksızlık kurbanlarının haklarını savunmak için mektup yazma grupları oluştu. Bu eylem, “Appeal for amnesty” olarak Uluslararası Af Örgütü’nün başlangıcı kabul edildi.
Uluslararası Af Örgütü, işkenceye karşı yürüttüğü kampanyalar sayesinde 1976 yılında Erasmus Ödülü, 1977 yılında Nobel Barış Ödülü ve 1978 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ödülü’nün sahibi oldu. Bu süreçte örgüt giderek Avrupa’daki emperyalistlerle ilişkilendi, resmi olmasa da fiili olarak bağlandı ve AB’nin insan hakları maskesine dönüştü.
Kuruluşuna Avrupa ülkesi olan Portekiz’deki hak ihlalinin neden olduğu örgüt, bugün AB’ye karşı sessiz. Sarı Yelekliler Çin’de olsaydı ve eylemleri yasaklanıp eylemcilere saldırılsaydı, kesinlikle Af Örgütü’nün eleştiri konusu olurdu. Ama aynı örgüt Fransa’da Macron hükümetinin saldırısını görmüyor. İspanya’da Katalanlara yapılanları görmediği gibi... ABD’nin de Guantanamo’daki hak ihlallerini de göz ucuyla görüyor.
Af örgütünün verileri güvenilir mi?
Uluslararası Af Örgütü’nün 150 ülkede faaliyet yürütüyor ve dünya genelinde verilere ulaşıyor. Kelimenin tam anlamıyla profesyonelce çalışıyor. Örgütün Çin ya da Ortadoğu ülkeleri için ortaya koyduğu insan hakları ihlalleri verileri, bugün ulaşılabilecek en isabetli verilerdir.
Örneğin Af Örgütü’nün 10 Nisan 2019’da yayınlanan “Ölüm Cezası Raporu 2018”in spotunda şu veriler aktarılıyor:
“Tüm dünyada ölüm cezası uygulamaları yüzde 31 oranında azalarak son on yılın en düşük sayıları kaydedildi.
“Fakat Belarus, Japonya, Singapur, Güney Sudan ve ABD’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede ölüm cezası uygulamalarının sayısı arttı.
“Tayland ölüm cezalarını uygulamayı sürdürürken Sri Lanka da Tayland’ın izinden gitmekle tehdit etti.
“Çin dünyanın en yüksek sayıda ölüm cezası uygulayan ülkesi olmayı sürdürdü ve onu İran, Suudi Arabistan, Vietnam ve Irak takip etti.”
2018’de ABD’de gerçekleşen idamlar ise raporda verilmemiş. Sonuç olarak örgütün elindeki veriler AB ve ABD’nin insan hakları karnesindeki notu düşürecek bir niteliğe sahipse, eldeki veriler tahrif edilmiyor ama açıklanmıyor da.
Uluslararası Af Örgütü AB ve ABD emperyalizminin insan hakları örgütüdür. Başka ülkelerdeki insan hakları ihlalleri kamuoyuna duyurulurken AB ve ABD’deki ihlallerin duyurulmaması, kimlerin hizmetinde olduğunu yeterli açıklıkta ortaya koyuyor.