Emperyalist hegemonya kavgasında silahlanma çılgınlığı

İnsan soyunu defalarca ortadan kaldırmaya yetecek kadar nükleer silah birçok ülkenin depolarında, depolarından öte kullanılmaya hazır durumda sahada bekliyor.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 02 Şubat 2019
  • 06:44

20. yüzyılın sonlarına doğru “çift kutuplu” dünyanın sona ermesiyle ABD hegemonyası da çözülme sürecine girdi. ABD, bu hegemonyayı yeniden tesis etmek amacıyla dünya savaşına varabilecek adımlar atmayı sürdürüyor. Irak ve Afganistan işgalleri, yakın dönemde Libya’nın parçalanması, Suriye’deki savaşın baş sorumlusu olmak gibi kirli bir sicile sahip olan ABD, Ortadoğu’nun yanı sıra dünyanın başka bölgelerinde de “tehdit” olarak gördüğü ülkelere her yolla müdahale etmeyi sürdürüyor. Halihazırda gündemde genişçe yer tutan Venezuela üzerine emperyalist hesapları, yakın zamanda Kuzey Kore ile “normalleşme” adı altında bölgede giderek söz sahibi olan Çin’e kafa tutma vd. adımlar bunun son dönemdeki örnekleri sayılabilir.

Taraflar savaşa hazırlanıyor

Özellikle Ukrayna ve Suriye savaşları üzerinden kendisini ortaya koyan ve ABD çıkarlarının önünü kesen Rusya da ordusunu modernleştirme yolunda son yıllarda atağa geçti ve Suriye’de silah sistemlerini deneme şansı yakaladı. Bu açıdan ABD ile yarışacak düzeyde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna nükleer alan da dahil. Bu arada dünyadaki en yıkıcı nükleer silahın Rusya’da olduğunu da geçerken belirtelim.

ABD’nin çözülen hegemonyasını yeniden tesis etme yolunda birçok ülkenin askeri kapasitesini izlediği biliniyor. Raporlar aynı zamanda ABD’nin emperyalist hegemonya savaşındaki hedeflerine dair fikirler de veriyor. “Çin askeri gücü. Savaşmak ve kazanmak için bir gücü modernleştirmek” raporunun ABD Savunma İstihbarat Dairesi (DIA) direktörü korgeneral Robert Ashley imzalı önsözünde, Çin’in havada, karada, denizde ve uzayda askeri anlamda ve bilgi açısından geliştiği, “küresel etkileşimlerde daha büyük bir sesi olmasının da” ABD’nin çıkarlarıyla karşıtlık oluşturacağı söyleniyor. Raporun, Çin’in gelişen, modernleştirilen ve savunmanın ötesine geçen esnek askeri gücünü ele alacağı ifade ediliyor.

Raporun yazımına ilişkin sunumda ise 1981’den itibaren DIA’nın Sovyet Askeri Gücü başlıklı raporlar hazırladığı ve “tehditleri” yıllık olarak izlediği anlatılıyor. Çin’e ilişkin raporun “Sovyet Askeri Gücü [raporu] ruhuyla” hazırlandığı ifade ediliyor. 125 sayfalık raporda Çin ordusu geçmişten günümüze genel bir bakış, doktrin ve strateji ile askeri kabiliyetler açısından ele alınıyor. Çin’in bazı askeri alanlarda lider konuma geldiği söyleniyor. Raporda Çin ordusunun 2020’ye dek tamamen yenileneceği aktarılıyor. Bu yenilenmede teknolojik gelişmelerin yanı sıra doktrin ve komutanın merkezileşmesi ABD ayarındaki bir düşmanla savaşa hazırlık anlamına geliyor.

Silahlanmaya ayrılan kaynak gittikçe artıyor

Bilindiği üzere dünyadaki silahlanma yarışı akıl almaz boyutlardadır.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) raporuna göre dünyada ilk 100’e giren silah şirketlerinin 2017’deki toplam satışı 398,2 milyar dolardı. İlk 100’e 42 şirketle dahil olan ABD, satışların da yüzde 57’sini elinde tuttu. Rusya, verilerin ulaşılabilir olduğu 2002 yılından bu yana silah satışında İngiltere’de olan ikinciliği 2017’de eline aldı. Yukarıdaki sayılara veriler ulaşılabilir olmadığı için Çin dahil değil. Dünya çapında silah satışları 2002’den bu yana yüzde 40’ın üzerinde arttı.

Nükleer silahlar ise bunların en tehlikelisi. İnsan soyunu defalarca ortadan kaldırmaya yetecek kadar nükleer silah birçok ülkenin depolarında, depolarından öte kullanılmaya hazır durumda sahada bekliyor. Yaklaşık 7.400 km menzilli Trident füzeleriyle kullanılacak taktik nükleer başlıklar ABD tarafından üretilmeye başlandı. Taktik nükleer başlıklar devasa bombalara göre daha düşük güçte olduğundan -Hiroşima’ya atılan bombanın yaklaşık üçte biri- daha sık kullanılmaları mümkün. Örneğin Britanya ordusunda Trident II füzeleriyle yüklü 4 denizaltı var. Bu denizaltılardan en az bir tanesi her zaman okyanuslarda aktif halde oluyor ve tek bir denizaltının taşıdığı nükleer yükün toplam gücü, Hiroşima’ya atılan atom bombasının 266 katı.

İşte bu tablo, emperyalist kapitalizm hüküm sürdükçe dünyamızın kesin bir yıkılışa doğru gittiğini anlatıyor. Rosa Luxemburg’un “Ya barbarlık ya sosyalizm” diyerek tek cümlede tasvir ettiği ikilem kendisini çok daha keskin bir şekilde dayatıyor.