Amerika’da George Floyd’un polisler tarafından boğularak katledilmesi sonrasında, sokaklar ırkçı faşizme ve polis şiddetine karşı alev aldı. Dünya kapitalizminin mabedi, “özgürlükler diyarı” ABD, burjuvaziye vadettiği “özgürlükler”in kırıntısını dahi yoksullara ve farklı etnik kökenlilere çok gördüğünü geçtiğimiz günler boyunca olanca açıklığıyla sergiledi.
“Irkçılık”, “milliyetçilik” vb. gibi gerici kavramlar, burjuvazinin insanları yönetmek, teslim almak için kullandığı gerici ideolojisinin öğeleridir. Burjuva devlet yöneticilerinden burjuva medyaya dek kapitalist düzenin tüm aygıtlarının yürüttükleri propaganda emekçi halkın gözlerini kör kulaklarını sağır etmek içindir. Örneğin ülkemizde yaygın olarak kullanılan “vatan, millet, Sakarya” edebiyatı tümüyle işçi ve emekçileri bölmek, mücadeleden alıkoymak ve düzene bağlamak amacına hizmet etmektedir. Burjuvazi yoksulluğunun sebebinin sömürü ve ücretli kölelik düzeni olduğu gerçeğini gizlemek amacıyla milliyet, ırk, dil, din, mezhep vb. her türlü ayrımı istismar eder. Ötekileştirdiği çeşitli kesimleri, en çok da azınlık milliyetleri ve göçmen emekçileri işsizliğin ve yoksulluğun suçlularıymış gibi hedef haline getirir. Türkiye’de bunun en çıplak örneğini Kürtler ve Suriyelilere yönelik politikalarda görebiliyoruz.
Ne var ki işçi ve emekçi kitleler mücadele sahnesine çıktıklarında, gözlerine çekilen perde yırtılmaya başlar. Örneğin Amerika’daki direniş büyüdükçe, burjuva liberalizminin ve kapitalist “özgürlük”ün tüm foyası yeniden gözler önüne serildi. Kitlelerin sermayeye olan öfkesi patlar patlamaz devlet halka azgınca saldırıya girişti, ordu sokakları işgal etti, halkın sokağa çıkmasını kısıtlayan yasaklar getirildi. ABD oligarşinin ensesi kalın temsilcilerinden biri olan Trump, eylemcileri “terörizm”le suçladı ve birçok emekçiyi tutuklattı. Yaşanan olaylar liberalizm maskesinin altında yatan faşizmi ortaya çıkardı. Reklamların, şirketlerin ve filmlerin yücelttiği “rüyalar ülkesi” Amerika, birdenbire baskı ve yasak politikaları ile gündeme oturdu. Böylece kapitalizmin özgürlüğünün sadece zenginler için olduğu gerçeği bir kez daha görüldü.
Amerika’da yaşanan olaylar bir siyahın öldürülmesinden öte, onu öldüren ve ırkçılığa yol açan mevcut düzenin adaletsizliğine bir isyandır. Yani özünde kapitalizme bir isyandır. İnsanların bunun farkında olup olmaması veya sorunu yalnızca sözde seçilmiş yönetime indirgemesi bu gerçeği değiştirmiyor. Zira her ülkede olduğu gibi Amerika’da da hükümet edenlerle birlikte tüm iktidar aygıtları sermayenin maşasıdır. Sadece yönetimdeki bir iktidar aparatını, örneğin ABD’de Trump yönetimini düşürmek, mevcut sorunları çözemez.
Dolayısıyla yapılması gereken şey, sokaklardaki yangını kapitalizmin sömürü merkezlerine, fabrikalara taşınması ve işçi sınıfının kendi sınıf kimliği ile sermayeye karşı savaşımı yükseltmesidir. Kurulu düzen içinde dahi ırkçılık, şovenizm, yabancı düşmanlığı, din ve mezhep ayrımcılığı ve daha pek çok sorunun çözüm yolu sınıf mücadelesinden geçmektedir. Sömürü düzeninin bekası için körüklenen ve beslenen ırkçılık gibi iğrençlikleri tümden ortadan kaldırmak ise ancak bu düzene son vermek ile mümkündür. Bu nedenledir ki kapitalizmin gündelik olarak ürettiği tüm demokratik sorunlar uğruna mücadeleyi ve isyanları üretim alanlarında, sanayii havzalarında, fabrikalarda militan direniş ve grevlerle birleştirmek gerekir. Bu sayede işçi ve emekçiler çağımızda yaşadığımız sorunların kaynağı olan kapitalizmi yok etme ve insanlığın kurtuluşu anlamına gelen sosyalizm yoluna girmiş olurlar. Amerika halkının ve insanlığın önünde sadece iki seçenek var. Ya bu düzen içinde ezilip yok olmak ya da insanca yaşamak için sosyalizm!
U. Ulaş