AIDS üzerine araştırmalarıyla tanınan bilim insanı Claude Raynaut, “Hastalık biyolojiktir, salgın sosyaldir” diyor. Bugün tüm dünyayı kuşatan Covid-19 salgını sürecinde yaşanan birçok örnek, söylenenin ne denli yerinde bir söz olduğunu doğruluyor.
Neue Zürcher Zeitung’ta “Yoksulluk bir hastalık riskidir” başlıklı bir makale yazan David Signer, “Koronavirus gecekondularda yaşayan her bireyden İngiltere Başbakanı Boris Johnson’a kadar herkese bulaşabilir. O (virüs) kör, insan dışı bir doğaya sahiptir.” diyor. Virüsün bulaşılmasından sonra sürecin seyri sosyal, ekonomik, politik koşulların önemini öne çıkarır. Signer, verdiği Johnson örneğinde, “Eğer Boris Johnson gecekonduda oturan bir kişi olsaydı, o bugün yaşıyor olmayacaktı” diyerek, bu gerçeğe işaret ediyor.
Bugün dünya üzerinde geri bıraktırılmış, yoksullukla boğuşan ülkelerde gerekli tıbbi malzeme temini yapılamıyor. Afrika ülkelerinin önemli bir kısmı sınırlı sayıda solunum cihazı ve maske ile koronaya karşı çaresizce mücadele vermeye çalışıyor. Yaşam koşullarının zor ve sınırlı olduğu Afrika’da yüksek doğum oranı, yaş ortalamasının genç olmasını sağlıyor. Bu, Covid-19’a karşı bir avantaj gibi görülebilir. Ama kötü beslenme koşulları, düşük vücut direncine sahip bünyeleri diğer hastalıklara da açık hale getiriyor. Bugün Güney Afrika ülkelerini Covid-19’un yanı sıra malarya (sıtma) salgını sarmış durumda. Malarya salgını ocak ayının başından itibaren Güney Afrika ülkelerinden Zimbabve’de etkili olmaya başladı. Mayıs ayının başına kadar 135 bin 585 malarya vakasının görüldüğü ülkede, 131 kişi hayatını kaybetti.
Derme çatma barakalarda, 7 ila 10 kişinin tek bir göz odada yaşamak zorunda olması salgının yayılmasını hızlandırıyor. Fiziki mesafenin korunamadığı bu yerlerde hijyen koşulları da bulunmuyor. Ekonomik destek verilmeden alınan karantina tedbirleri başka sorunları beraberinde getiriyor. Tecridin etkilerinden biri de gündelikçi insanları karşı karşıya bıraktığı çaresizlik halidir. Büyük çapta ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin olduğu Afrika ülkelerinde nüfusun büyük kısmı, yaşamını kayıt dışı işlerde ya da gündelik yarı zamanlı işlerde çalışarak kazanıyor. Eğer birkaç günlüğüne çalışmayacak olsalar o akşam masaya koyacak ekmekleri olmayan milyonlarca insan var. Açlık ve virüs ikilemi arasına sıkışan bu insanlar mecburiyetten sokağa çıkıyorlar. İki tehlikeyi göze alarak… Sonuç ya devletin kolluk güçlerinin şiddetiyle karşılaşıyor ya da virüsün kurbanı oluyorlar.
Halk üzerinde şatafatlı iktidarlar kuran diktatörlükler halkı baskıyla, açlıkla terbiye etmek istiyorlar. Ölümle yaşam arasında sıkışıp kalan kitleleri dini söylemlerle avutmaya çalışanlar da yok değil. Tayyip Erdoğan’ın, korona salgınına karşı ekonomik olarak desteklemediği ama işe koştuğu işçi ve emekçilere yönelik sarf ettiği, “Sabır ve dua ile bu süreci aşacağımıza inanıyorum” sözüne benzer söylemler Afrika’da da eksik olmuyor. Tanzanya Devlet Başkanı John Magufuli vatandaşlarına yaptığı çağrıda, “Vatandaşlar salgına karşı alınan tedbirlere uyun ve beraberce dua etmeye devam edin” diye sesleniyor.
M. İmran