Alman emperyalistlerinin başkanlığında yapılan son Avrupa Birliği zirvesi 10-11 Aralık tarihlerinde Brüksel’de gerçekleşti. Zirvede 27 üye ülkenin devlet veya hükümet başkanları bir araya geldi.
Son yılların en yoğun gündemli zirvesinde AB bütçesi ve Covid-19 salgını sonrası ekonomik iyileşme planı, Brexit sonrası İngiltere ile ticari ilişkiler, salgınla mücadele, ABD-AB ilişkileri, iklim gibi konuların yanı sıra Doğu Akdeniz'deki gelişmeler ve Türkiye ile ilişkiler de ele alındı.
Pandemi sorunu
Zirve’de tartışılan konulardan biri pandemiydi. AB liderleri, Covid-19 aşıları hakkındaki son olumlu raporları ve Komisyonun ortak satın alma garantilerine karar vermesini memnuniyetle karşıladılar. Ancak, Avrupa’daki epidemiyolojik durumun bir endişe konusu olmaya devam ettiğini vurguladılar. Liderler, daha fazla enfeksiyon dalgasını önlemek için virüsün yayılmasıyla mücadeleye devam edilmesi çağrısında bulundular. Pandemiye karşı mücadelede AB düzeyinde gösterilen önceki çabalar memnuniyetle karşılandı ve kısıtlamaların kademeli olarak kaldırılması ve normal seyahat koşullarının eski haline getirilmesi için hazırlık yapma konusunda anlaşmaya varıldı. Bu, zaten yetersiz olan koruyucu önlemlerin kaldırılacağı anlamına geliyor. Oysa pandemi halen kontrol altına alınabilmiş değil.
AB liderleri ayrıca pandemiyle mücadele için küresel çabaları tartıştılar ve AB’nin herkes için uygun fiyatlı aşılara adil erişim sağlamayı amaçlayan çabalara katkıda bulunmaya devam edeceklerini vaat ettiler. AB’nin, gelecekteki olası pandemilere daha iyi hazırlanabilmesi ve bunlarla daha iyi başa çıkabilmesi için Dünya Sağlık Örgütü çerçevesinde uluslararası işbirliğini güçlendirmeyi teşvik edeceklerini vaat ettiler.
"Tarihi" mali paket kurtarıldı
Zirvenin en önemli gündemlerinden biri 1,8 trilyon Euro’luk 2021-2027 AB bütçesi ve 750 milyar avroluk “Korona Yardım Paketi” oldu. Polonya ile Macaristan'ın AB bütçesine veto oylarını geri çekmesiyle bütçe ve “yardım paketi” oy birliğiyle kabul edildi. AB prosedürlerine göre bütçe kararının oy birliği ile alınması gerekiyor.
Avrupa Parlamentosu, daha önce AB fonlarının hukukun üstünlüğü ilkesine bağlanmasını talep etmişti. Faşist, milliyetçi, baskıcı Macaristan ve Polonya hükümetleri uzun süredir, yargıyı etkileme ve hukuk devleti üstünlüğü ilkelerini hiçe sayma, azınlık haklarını yeterince gözetmeme ve basın haklarını kısıtlama gibi konularda eleştiriliyordu.
Yaptırımlar nedeniyle AB yardımı alamayacağından endişe duyan Macaristan ve Polonya şefleri haftalardır bütçe müzakerelerini engelliyordu.
AB şefleri insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğü ilkesi konularında faşist, gerici rejimlere karşı taviz vererek bütçeyi onayladılar. Hukuk devleti ihlalinin tek başına AB fonlarının kesilmesine yetmeyeceği, kesinti için ihlalin AB fonlarının kullanımı üzerindeki olumsuz etkisinin tespit edilmiş olması şartı eklendi. Ekonomik yardımlar ancak hukuk devleti prensiplerinin ihlal edildiğine dair Avrupa Adalet Divanı tarafından verilecek karardan sonra kesilebilecek.
2022'de yürürlüğe girecek olan yeni uygulama muhtemelen sadece yolsuzluğu cezalandıracak. Böylece ‘hukukun üstünlüğünü’ hiçe sayan iktidarların sübvansiyonlarını kesmeye yönelik verilen büyük sözden geriye hiçbir şey kalmadı. Macaristan ve Polonya gibi faşist, gerici, baskıcı iktidarlar artık AB yardımlarının kesilmesinden korkmadan zorbalığı arttırabilir, demokrasiyi baltalayabilir, insan haklarını ihlal edebilirler.
Güvenlik sorunu
AB zirvesinde “güvenlik” konusu salgın konusuna göre daha fazla tartışıldı. AB şefleri, Avrupa’da son zamanlarda yaşanan terör saldırılarını kınadı ve radikalleşme, terörizm ve şiddet içeren aşırılıklara karşı mücadelede birlik olduklarını söylediler. Liderler, Komisyon tarafından sunulan yeni AB ‘terörle mücadele’ gündemini de memnuniyetle karşıladılar. Anti-semitizm, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı da dahil olmak üzere ifade, din ve inanç özgürlüğüne yönelik her türlü saldırıyı ikiyüzlüce kınadılar. "Dini eğitim ve öğretimin Avrupa temel hak ve değerlerine uygun olmasını sağlama" çağrısı yaptılar.
Avrupa Konseyi, radikalleşmeyi önlemek, terörizm ve şiddet içeren aşırılıkların altında yatan ideolojilerin üstesinden gelmek için daha fazla çaba gösterilmesi çağrısında bulundu. Ciddi suçlarla mücadele için gerekli verilerin saklanması, mutabık kalınan önlemlerin uygulanması, Polis ve adli işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiği de belirtildi. AB şefleri böyle konuşsa da ırkçı akımlar kıta genelinde yayılıyor.
Sera gazları 2030 yılına değin yüzde 55 düşürülecek
Zirvede iklimle ilgili AB hedefleri üzerinde anlaşmaya varıldı. Buna göre AB, sera gazlarını 2030 yılına değin, en az yüzde 55 azaltmak istiyor. Bu sahte sözlerin de hiçbir inandırıcılığı yok. Zira Paris iklim konferansında konulan hedeflere bile ulaşılamadığı gibi, onlara ulaşmak için bugüne değin ciddi bir çaba sarf edilmiş değil.
Dış ilişkiler: AB-ABD ilişkileri
ABD seçimlerinin ardından Avrupa Konseyi, AB-ABD ilişkileri konusunda bir tartışma yürüttü. Ortak çıkarlara ve değerlere dayalı güçlü bir stratejik transatlantik ortaklığın önemini vurguladı. Liderler, yeni Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile ortak öncelikleri tartışmaya istekli olduklarını ifade ettiler. AB, salgınla mücadele etmek, iklim değişikliğini ele almak, ekonomik toparlanmayı teşvik etmek, dijital ve teknolojik gelişmeleri desteklemek için ABD ile birlikte çalışmayı dört gözle bekliyor. Trump yönetiminin zedelediği iki emperyalist kamp arasındaki ilişkileri düzeltmeyi sabırsızlıkla bekliyorlar.
Doğu Akdeniz ve Türkiye'ye yaptırımlar üzerine
Dış ilişkiler başlığının en önemli gündem maddesi Doğu Akdeniz'deki gelişmeler ve Türkiye ile ilişkilerde AB liderleri arasında bir “fikir birliği” sağlandı.
Ekim ayında Türkiye’ye karşı büyük ekonomik tedbirler alınacağı yönlü savurdukları tehditlerini tam olarak hayata geçirmekten kaçınan AB emperyalistleri, sermaye devletine verilecek ceza yerine, Güney Kıbrıs açıklarında izinsiz doğalgaz sondaj çalışmalarını gerçekleştiren kişileri cezalandırmanın önünü açan bir anlaşmada uzlaştı.
AB Konseyi Kasım 2019'da bu faaliyetlere katılan kişi ya da kuruluşlara seyahat kısıtlaması ve varlıklarının dondurulması gibi yaptırımlar uygulanmasını öngören bir karar almıştı. Şubat ayında da Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın (TPAO) iki yöneticisi yaptırım listesine alınmıştı. Şimdi ise yaptırım olarak listenin genişletilmesinden söz ediliyor.
Sonuç bildirgesinde AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilciliği Josep Borrell ve Avrupa Komisyonu'ndan, Mart ayına değin AB ile Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin durumuyla ilgili rapor hazırlaması istendi.
AB şefleri, Türkiye'ye karşı izlenecek yol ve Doğu Akdeniz konusunu ABD ile birlikte ele alacaklarını ifade etti.
Bildiride ayrıca Maraş'ın bir kısmının açılması kınandı Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerin BM çerçevesinde yeniden başlamasının desteklendiği belirtildi.
AB şeflerinin zirvesinde Türkiye'nin Suriye ve Libya ile ilgili dış politikasından rahatsızlık duyan Fransa'nın AB'nin Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar uygulaması için çabaları yeterli desteği bulamadı, Yunanistan ve Kıbrıs'ın silah ambargosu, AB ile üyelik müzakerelerinin askıya alınması talepleri de kabul görmedi.
Başta Almanya olmak üzere mülteci sorununda endişe duyan İtalya, İspanya ve Malta ise yaptırımlar konusunda baştan itibaren takoz görevi gördü. Türkiye’ye karşı yaptırım sözlerinin boş laf olduğu bir kere daha gözlendi. AKP şefi T. Erdoğan’ın pervasızlığı AB şeflerinin bu riyakarlığından güç alıyor.
Doğu Akdeniz'de nüfuz mücadeleleri
Kıbrıs’ın egemenlik ihlali anlamına gelen Türkiye’nin Doğu Akdeniz'de sondaj çalışması AB ve Türkiye arasında bir krize neden olmuştu. AB, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de uluslararası hukuka aykırı olarak, yasadışı yollarla sismik araştırma yapmakla eleştiriyordu.
Ekim ayında toplanan AB şefleri, Türk sermaye devletinin çalışmalarını sonlandırılmasını ve konu hakkında müzakere yürütülmesini talep etmiş, aksi takdirde bunun sonuçları olacağı uyarısında bulunmuştu.
2 Ekim'den bu yana Doğu Akdeniz'de sismik araştırmalar yürüten Oruç Reis'in, 30 Kasım sabahı Antalya Limanı'na geri dönmesinin ardından Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel Türkiye’yi "kedi-fare" oyunlarına son vermesi gerektiği konusunda uyarılmıştı.
Türk sermaye devletinin Doğu Akdeniz’deki enerji arama, askeri tatbikat gibi hamlelerinin yanı sıra Libya’daki yağmadan pay kapmaya yönelik adımları da gerilimi tırmandırdı. Kıbrıs'taki seçimlere doğrudan müdahalesi, 1974 ten beri kapalı olan Maraş bölgesini açması da AB emperyalistleri ile Türk sermaye devleti arasında ipleri iyice gerdi.
Son zirvenin sonuçları üzerinden bakıldığında yaptırım konusu Avrupalı emperyalistlerin savurduğu boş tehditlerden öteye gidemedi ve Türk şirketlerinin birkaç yöneticisine karşı yaptırımlarla sınırlı kaldı. Bu konuda nasıl bir yol izlenmesi gerektiği ise Mart ayına ertelendi. Türkiye'ye yaptırımlar konusunda ABD emperyalizminin yeni şefi Joe Biden'ın da fikrinin alınmasını isteyen AB şefleri, bu süreç zarfında Türk sermeye devletine sınırlarını bir kez daha gösterme ve ona ayar vermenin ötesine geçemiyorlar.
Taraflar arasındaki ilişkilerde belirleyici olan sermayenin çıkarları ve talepleridir. Türkiye’nin Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de Dağlık Karabağ’daki askeri yayılmacı çabaları rahatsız etse de Avrupalı emperyalistler ile Türk sermaye devleti arasında sermayenin çıkarlarını esas alan ilişkiler her alanda devam ediyor.