Ebru Timtik’i Berkin Elvan’ın ailesinin avukatıyken tanıdım. IMC TV’deyken birkaç kez yayınımda ağırladım, defalarca telefon bağlantısı yaptık. Kendini hak mücadelesine adamış, adaletin sağlanması için sonuna kadar gitmeye kararlı bir avukattı. Meselelerin özünü en net şekilde anlatabilen konuklardandı. Bugün onun ölümü üzerine yazıyor olmak ağır geliyor. Bir insanın, adalet arayışında kelimeler anlamını yitirdi diye hayatını ortaya koyup gitmesinin üzerine ne söylenebilir ki? Hele bir de giden, ölmesine göz yumulan ilk kişi değilse ve son olmama ihtimali de maalesef kuvvetliyse.
Ebru Timtik'in, eyleminin 195'inci gününde Evrensel’de yayınlanan mektubundan bir alıntı yapacağım. Timtik mektubun başında “Açlık grevine başladığımdan beri, ‘Artık sözleri size bırakıyorum, beni bugüne kadar yaptıklarım ve eylemim anlatsın’ dedim arkadaşlarıma. Az konuşmaya gayret ettim” diyor, ama bir takım şeyleri hatırlatmaya mecbur kaldığını söylüyor: “Barolara, meslektaşlara ve dostlarıma seslenmek istiyorum. Biz kimiz? Bu eylemi yapan iki avukat kim? Büroları ne iş yapar? Üyesi oldukları dernek, kimlerden oluşur?
Halkın Hukuk Bürosu yasalara göre kurulmuş ve buna göre faaliyet yürüten bir bürodur. Uluslararası meslek sözleşmelerinde tanımlı ve bir hayli geniş hareket kabiliyeti tanıyan ilkelere uyumlu, meşruluk temelinde avukatlık yaparlar. Siyasi dava avukatlığı yanında, işçilerin, siyasi iktidarın baskı ve zulmüne uğramış kişilerin, ifade hürriyeti kısıtlanmış basın mensuplarının avukatlığını yapıyoruz. Yani sosyal olarak tüm ezilenlerin; mesleki olarak ceza, iş, idare, AYM ve AİHM dosyaları takip eden bir büroyuz. İddianamemizde yer alan ve suçlama konusu yapılmaya çalışılan dava ve eylemlerin bir kısmı ise Çağdaş Hukukçular Derneği ÇHD'nin takip ettiği dava ve faaliyetlerdir. Bilinçli ve amaçlı olarak birbirine karıştırılıp sunulmuş olsalar da, bir tanesi bile suç olarak nitelenemez.”
Ebru Timtik bu mektubunda, bazı baroların “doğrudan devlet görevlilerince örtülü olarak tehdit edildiğini ve meseleden uzak durmalarının istendiğini” de yazmıştı. O tehditlere boyun eğmeyen barolardan biri de, üyesi Timtik için anma toplantısı yapan İstanbul Barosu'ydu. Baro yönetimi Timtik’in binaya asılan fotoğrafı nedeniyle İçişleri Bakanı tarafından daha açık şekilde, suç duyurusuyla da tehdit edildi ve bunun üzerine "Fotoğrafı biz asmadık” açıklaması yaptı. Yine de “Avukat Ebru Timtik özelinde savunduğumuz değer, ‘adil yargılanma’ ilkesidir. Bu alanda ülkemiz yargısının çok ciddi bir sorun yaşamakta olduğu, tüm hukukçuların malumudur. İstanbul Barosu olarak bu tartışmaların dışında kalmamız beklenemez” diyerek pozisyonunu korudu. Baro sosyal medyada estirilen nefret fırtınasında öne sürülen iddialara cevap verdi: “Savcı Selim Kiraz’ın şehit edilmesi ile ilgili terör eyleminde, avukat Ebru Timtik’e yöneltilen bir iddia yoktur. Henüz kesinleşmeyen kararda da bu yönde bir saptama yoktur.”
İki avukatın talebi kendileri için olduğu kadar herkes için de adil yargılanma hakkıydı. Timtik öldüğünde dosyası üç aydan fazla süredir Yargıtay’ın ilgili ceza dairesinin önündeydi. Yanlarında vekilleri olmadan, savunma hakları ellerinden alınarak tutuklanan ve sadece baktıkları davalar ve müvekkilleriyle ilişkileri üzerinden cezalandıran avukatlar için yeniden yargılanma kararı çıksaydı, Ebru Timtik bugün yaşıyor olacaktı.
Yargı ve iktidar, Grup Yorum üyeleri Helin Bölek ve İbrahim Gökçek ile Mustafa Koçak gibi, Ebru Timtik’in de ölümünü izledi. Hatta iktidara mensup kişiler, milletvekilleri sosyal medyada Timtik’e dair nefret dolu ifadelerle kullandı.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA’nın üyesi Bobby Sands ile anılan açlık grevlerinin tarihinin aslında çok eskilere dayandığını okumuştum bir yerde. Hristiyanlık öncesi İrlanda’da açlık grevlerinin karşı tarafı toplum içinde utandırmak amacıyla yapıldığını söylüyordu bir araştırmacı. Bu yöntem o zamanlar ne kadar işe yarıyordu, bilemeyiz, ama Andre Tarkovski’nin "Solaris” uyarlamasında “insanlığı kurtaracak duygu” olarak tarif edilen utançtan zalimlerin dünyasında eser yok. Bunu her seferinde görüyoruz. Ölümlerden memnuniyet duyanlar daha fazla sevindirilmemeli. Bu yüzden ölümü değil, hayatı yüceltmek ve avukat Aytaç Ünsal’ın hak mücadelesini hayatta kalarak sürdürmesini sağlamak herkesin görevi.
DW Türkçe / 29.08.20