Ortadoğu’nun en eski örgütlerinden biri ve AKP’nin de ilham kaynağı olan Müslüman Kardeşler Hareketi, Arapça kısaltmasıyla İhvan, yıllar içinde birçok ülkede örgütlendi. Emperyalist/Siyonist güçler, İhvancı çizgiyi ‘ılımlı İslam modeli’ diye yaftalayıp Ortadoğu halklarına bir çıkış yolu olarak sunmaya çalıştılar. Ancak bu, halklar tarafından kabul görmedi. Bu köklü gerici hareket gelinen yerde derin bir siyasi hezimet yaşıyor. Müslüman Kardeşler’in son açıklaması da bu durumu teyit ediyor. Mısır’ın “terör örgütü” olarak kabul ettiği Müslüman Kardeşler’in Rehberlik Meclisi Başkanlığı’nı vekaleten yürüten İbrahim Münir, şunları söyledi: “Biz şiddeti tamamen reddediyoruz. Şiddetin Müslüman Kardeşler’in ideolojisinin dışında olduğunu düşünüyoruz. Sadece şiddet ve silah kullanımını değil, Mısır’da iktidar için herhangi bir mücadeleyi reddediyoruz.”
40 yılını İngiltere’de sürgünde geçiren 85 yaşındaki Münir, İhvan’ın daha önce de zor zamanlar atlattığını fakat şimdilerde kuruluşundan bu yana en zorlu dönemini yaşadığını “kesinlikle bu sefer daha önceki zamanlardan ve sınavlardan daha zorlu geçiyor” sözleriyle dile getirdi. Münir, Müslüman Kardeşler’in bu krize nasıl yanıt vereceği konusunda iç bölünmeler yaşadığını da belirtiyor. Başlangıçta hedeflerini ‘‘İslami ahlakı ve hayır işlerini yaymak” olarak açıklayan, gerçekte ise yönetimi ele geçirip şeriatla yönetilen bir devlet düzeni kurmayı hedefleyen bu hareketin, son açıklamaları taktik bir manevra olsa da İhvan’nın siyasal olarak yenildiğinin de itirafıdır aynı zamanda.
İhvan derin bir kriz içinde…
Dünyadaki en eski İslamcı hareket, derin bir krizin içine batmış görünüyor. İhvan-el Müslüman, 1928’de öğretmen Hasan el-Banna tarafından kurulduğundan beri, pek çok kriz yaşadı. En kötü baskıyı ‘50’lerde Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır’a başarısız bir suikast girişiminden sonra on binlerce kişinin hapsedildiği zaman gördüler. Enver Sedat döneminde ise Müslüman Kardeşler yeniden ‘‘hoşgörüyle” karşılandı ve 1980’lerde Hüsnü Mübarek onların parlamento seçimlerine bağımsız olarak girmelerine izin verdi. Devletin hoşgörüsü ile İhvancılar okul, klinik, spor kulüpleri ve başka sosyal kurumlar ağını genişletmeyi, kitle desteğini sürekli olarak büyütmeyi başardılar.
Müslüman Kardeşler, 1980’li yıllarda siyasal bir harekete dönüşebilmek ve politikada etkin bir rol oynayabilmek için çeşitli adımlar attı. 1984 yılında Wafd Partisi’yle, 1997 yılında İşçi Partisi ve Liberal Parti’yle ittifak yaparak Mısır’ın en güçlü muhalif gücü haline dönüştü. 2000 yılındaki seçimlerde Mısır Meclisi'nde 17 sandalye kazanmayı başardı. 2011’de Hüsnü Mübarek halk isyanıyla alaşağı edildikten sonra 2012’de gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimlerini İhvancı aday Muhammed Mursi kazandı. “Arap Baharı” protestolarından bir buçuk yıl sonra, İslamcı hareketin adayı rakibini yenmişti. Müslüman Kardeşler için bu, tarihi bir zafer anlamına geliyordu. Zira kuruluşlarından 84 yıl sonra amaçlarına ulaşmışlardı. Rakibin, devrik diktatör Mübarek’in adamlarından biri olması, güçlü bir aday çıkaramayan ilerici, sol, liberal güçlerin kerhen de olsa Mursi’ye oy vermesi, başarıyı güvence altına alan bir etken oldu.
Ancak iktidarda bulundukları süre içinde Mısır’ın devasa ekonomik ve toplumsal sorunlarını çözme yetenek ve niyetinde olmadıkları görüldü. İsyan ederek diktatörü deviren halkın taleplerini bir kenara atıp, İhvan’ın 500 yıl süreceğini iddia ettikleri dinci rejimini tahkim etmeye kalkıştılar. Oysa çok önemli bir gerçeği göz ardı ediyorlardı. Mısır halkı kısa süre önce isyan ederek diktatör devirmenin bilinci ve özgüvenini taşıyordu. Nitekim Mursi yönetimi on ayını doldurmadan kitle hareketi yeniden başladı. Bir ülkenin nüfusuna oranla tarihin en kitlesel hareketi Mursi’ye karşı gelişti. Gösterilere katılanların sayıları 17 ila 30 milyon arasında tahmin edilmişti. “Mursi seçilmiş cumhurbaşkanı, yönetimi terk etmeyecek” diyerek on milyonların protestolarına meydan okudular. Rabia Meydanı’nda İhvancı kitleyi topladılar.
O atmosferde artan gerilim, orduya yeniden sürece müdahale etme imkanı sağladı. Mursi’nin Savunma Bakanı olan General es-Sisi, kitlelerin isyanında da güç alarak İhvan yönetimini devirdi. Bunun “seçilmiş cumhurbaşkanına ve halkın iradesine karşı bir askeri darbe” olduğunu söyleyen Müslüman Kardeşler ve destekçileri Rabia Meydanı’nı boşaltmayı reddetti. Askeri yönetim protestoları kanlı bir şekilde bastırdı, kampı dağıttı ve bir süre sonra hareketi terör örgütü ilan edip yasakladı. Varlıklarına el konuldu ve hareketin, okulları, hastaneleri, spor ve diğer tesisleri kapatıldı. Hareketin yüzlerce üyesi öldürüldü, binlercesi tutuklandı. Bazı liderleri infaz edilmeseler de idamla yargılandı. On binlerce kadro ise Katar, Türkiye ve Avrupa’ya sığındı.
İhvan’ın geleceği tartışması
Bu gelişmeler hareketin bir bölümünde radikalleşmeye yol açarken hareketin geleceğini de tartışmaya açtı. İhvan’ın genç destekçilerinin önemli bir bölümü için rejime karşı şiddet meşruydu. Eski liderlik ise hareketin devletle gireceği açık bir çatışmada ezileceğinden korkuyordu. Liderlik, ezilme korkusundan hareketle “barışçıl mücadele” çizgisi izlerken, genç üyeler güç kullanımını savunuyordu. Onlara göre Rabia Meydanı’ndaki katliam barışçıl protestoların umutsuz olduğunu gösteriyordu. Dolaysıyla şiddet, sadece meşru değil, aynı zamanda tek çareydi. Eski liderlik ise bu yolun örgütü yok olmaya götüreceğin düşüncesindeydi. Müslüman Kardeşler ayaklanmasının Suriye’deki başarısızlığı-ezilmesi de görülünce bu, şiddetin başarısızlığının kanıtı sayıldı. Örgüt içindeki anlaşmazlıklar derinleşti, bir kesim şiddet eylemlerine yönelse de bu girişimler de kısa ömürlü oldu.
Saray rejimi de İhvanı ortada bıraktı
Kimi yorumlara göre, İhvan içindeki anlaşmazlık hareketin derinden bölünmesine işaret ediyor ve geleceği hakkında çok sayıda soruyu gündeme getiriyordu. Bugün örgütün sadece ideolojik olarak değil, aynı zamanda örgütsel olarak da bölünmüş durumda olduğu kabul ediliyor. Bir zamanlar hareketin liderliği Türkiye, Sudan, Katar, Malezya ve Birleşik Krallık’a dağılmış durumdaydı. Mısır başta olmak üzere genel olarak bölgede siyasal bir yenilgi yaşayan İhvan için hiçbir strateji ve çıkış görünmüyor. Bölgesel bağlamda da destek önemli düzeyde zayıflamış bulunuyor. Mısır ve Suriye’nin yanı sıra Tunus ve Fas’ta da hezimet yaşayan İhvan, İstanbul’daki üssünü de kaybetmek akıbetiyle yüz yüze kaldı.
Tayyip Erdoğan, Muhammed Mursi’nin askeri bir darbeyle görevden uzaklaştırılmasının ardından, Mısır’a karşı sert bir tavır takındı ve Sisi yönetimini gayrimeşru bir hükümet olarak nitelendirdi. Yıllar boyunca yaptığı hemen tüm konuşmalarında Rabia işareti yapıyor ve Mısır’da ölen İhvan Hareketi üyelerini “direniş tarihinin en büyük şehitleri” olarak tanımlıyordu. Müslüman Kardeşleri güçlü bir şekilde destekleyen ve yaklaşık 11 bin destekçisine sığınma hakkı veren Erdoğan, Türkiye’yi adeta İhvancıların üssü haline getirdi. Ancak zaman içinde sayfa çevrildi ve Erdoğan, Sisi ile yıllar sonra sorunları çözme arayışına yöneldi. Bunun koşullarından biri Müslüman Kardeşlere ait medya organlarının Mısır hükümetine karşı yürüttükleri faaliyetlere son vermek oldu. Bunu, bazı İhvan temsilcilerinin kibarca Türkiye’den kovulması izledi.
Türkiye’den yayın yapan Müslüman Kardeşlerin yayın organı Mekameleen adlı TV kanalının kapatılma kararı, Kahire ile ilişkilerin normalleşmesi yönünde atılmış bir adım olarak değerlendirildi. Erdoğan, İstanbul’daki Müslüman Kardeşler medyasına Sisi eleştirilerini yumuşatma talimatı verdi. Erdoğan’nın Sisi’nin müttefiki Suudi Arabistan’ı ziyaretinin ardında İhvan yayıncısı Makameleen mart ayında İstanbul’daki yayınlarını durduracağını duyurmuştu. Önden gelen ihvancılar’dan Yaser el- Omda ise Sisi’yi devirme çağrısı üzerine kendisinden Türkiye’yi terk etmesinin istediğini belirtti. Ancak Kahire bundan memnun değil ve İhvan’ın tüm yayınlarının kapatılmasında ısrar ediyor. Dolayısıyla İhvan’nın destekçisi olan Türkiye üzerindeki baskı devam etmektedir. Yıllarca liderlerine demediğini bırakmayan Erdoğan, BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve Mısır’la barışmak için atmadığı takla kalmadı. Görünen o ki, İhvancılar da hamileri olan Erdoğan’ın attığı taklaların altında kaldılar.
İhvan’ın siyasi başarısızlığı ve inandırıcılığını yitirilmesi
Müslüman Kardeşlerin yaşadığı büyük hezimete rağmen uzmanlar, hareket için bir ölüm ilanı yazılmasını erken buluyorlar. Tam da bu aşamada sadece şiddet ve silah kullanımını değil “Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından organize edilse bile iktidar mücadelesi yürütmeyi tamamen reddediyoruz” diyen İhvancı şef Münir, Mısır’da bir daha sandığa gitmeyeceklerinin de altını çizdi. Bu da şeriatla yönetilen bir devlet düzeni hedefleyen İhvan’ın siyasal yenilgisinin ilanı oldu. Bu açıklamanın ardından Sisi yönetiminin tutuklu olan bazı İhvancıları serbest bıraktığı bildirildi.
90 yılı aşkın süredir politik İslam’ın simgesi haline gelen, Mısır, Fas, Tunus ve Libya gibi ülkelerde iktidar olan İhvan’ın siyasi başarısızlığı, siyasal İslam’ın büyüsünün bozulmasına ve kitleler nezdinde inandırıcılığının yitirilmesine neden oldu. Çürümüş sistemlerden bıkmış kitlelere sundukları vaatlerin sahteliğinin kitleler tarafından anlaşılması, İhvan’ın yaşadığı akıbetin nedenlerinden biri oldu. Artık kitlelere bir “alternatif” diye yutturma koşulu kalmasa da ihtiyaç duyulması durumunda İhvan’nın siyasal ve toplumsal alana geri dönmesini sağlamak mümkündür. Bölgenin gerici kapitalist hükümetleri ve emperyalistler, çıkarları gerektiği her durumda İhvancıları maşa olarak kullanmaya devam edeceklerdir.