Türkiye’de nasıl oligark olunur?- Bahadır Özgür

“Rusya’da çok güzel bir film görmüştüm: Oligarkların doğuşu. Ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim.” Bu sözlerin sahibi, krom cevherini ihaleyle ele geçirmiş bir sermayedara ait. Çoğu kimsenin unuttuğu krom özelleştirmesi bakın küresel sermayeye can verirken nasıl ülkenin altını oymuş, bugünkü oligarşik rejimin temellerinden birisi olmuş.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 23 Ağustos 2023
  • 08:56

AKP dönemindeki servet ve sermaye transferi üzerine sayfalarca yazılsa, bir sermayedarın ağzından dökülen şu sözler kadar berrak anlatılamazdı:

“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm: Oligarkların doğuşu. Birçoğu metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim.”

Kim bu açık sözlü sermayedar?

4 Ağustos 2023 günü Deniz Ticaret Odası’ndaki konuşmasından bir bölüm aktardığım kişi, Yıldırım Holding’in sahibi Robert Yüksel Yıldırım. (Konuşmanın tamamına buradan ulaşılabilir. 

Çoğu kimse Samsunspor Kulübü’nün hayırsever başkanı diye de tanır. Oysa şu sıralar yurt dışında, “gizli küresel milyarder” olarak gündemde. Dünya finans sermayesinin haber ajansı Bloomberg, küresel lojistik ağının tepesindeki 10 kodamanın 2020’de 60 milyar dolar olan varlığının, pandemi sonrası 155 milyar dolara fırladığını yazdı. Rekor kıran Yıldırım’dı. Şirketinin değeri üç kattan fazla artmış, serveti birkaç kez katlanmıştı. 

20 yıl gibi kısa bir sürede bu ‘başarı’ nasıl geldi peki? Aynı dönemde koca bir ülke boğazına kadar borca batıp, taşını toprağını satacak hale gelirken, böylesine bir küresel servetin temeli neye dayanıyordu?

Bloomberg’in haberindeki yanıt şuydu: “Her şey iflas etmiş bir krom ve gübre fabrikasını almasıyla başladı…” Aslında kastedilen, en değerli kamusal cevherlerden kromun özelleştirilmesiydi. Lakin iflas filan yoktu, düpedüz haraç mezat satış vardı. Hikayenin devamı milyonlarca dolarlık varlığın yurt dışına transfer edilmesiyle sürüyor. Nasıl mı?

Madem Yıldırım ilhamını ‘Rus filmi’ metaforuyla anlatmış, gelin biz de yaptığı konuşmayı bir senaryo gibi sahne sahne inceleyelim şimdi. Bakın kendisi büyürken, memlekette neler olmuş?

Önce fragman: Bir kömür tüccarı krediyle denizcilik sermayesine evrilir; sonra özelleştirmeyle krom cevherini ele geçirir; ardından kromun kârıyla batmakta olan bir lojistik tekelini kurtarır; nihayetinde iki düzine liman, konteyner taşımacılığı, dünyanın ikinci büyük yüksek karbonlu ferrokrom üretimi, gübre ve enerji yatırımlarını içeren küresel bir imparatorluk doğar.

Sahne 1: Bir kömür tüccarı doğuyor

“Makine mühendisiydim. 1993’te ABD’den döndüğümde ne yapacağımı bilmiyordum ancak ne yapmayacağımı biliyordum. Makine mühendisliği yapmayacaktım. Onun için Rusya ile kömür ticaretine başladım.”

90’lar kömür tüccarlarının da zamanıydı. Taş Kömürü İşletmeleri Özal’la başlayıp Çiller’le süren özelleştirme baskısıyla çökertilirken, enerji ve kentlerin ısınma ihtiyacı ithal kömüre bağlandı. Adres Rusya’ydı. Yeni ithalatçı tüccar sınıfı bunun üzerinden yükseliyordu. Haliyle siyaset-ticaret ilişkisi de kömür evreninde kuruldu. Bugün kamu ihalelerinin üstlendiği rolü, o günlerde kömür ticareti üstlenmiş; hızlı zenginleşmenin, yandaş yaratmanın, rüşvet çarkını döndürmenin yolu olmuştu. Yerel yönetimlerin oy için kömür dağıtımı furyası başlayınca, belediye bütçeleri de hortuma bağlandı. İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ankara’da Melih Gökçek’in ilk kayırmacılık deneyimleri kömürle şekillendi.

Halkın payına düşen ise kışın ısınmak için çalışmak ve türlü ciğer hastalıklarını patlatan petro kokun zehrini solumaktı.

Sahne 2: Krediyle sıçrama dönemi

“Bankalardan birer milyon dolarlık kredi aldım. Sonra kömür taşımacılığı için gemi kiralama derken işler büyüdü. Gemi aldım. Biraz para kazanmıştım. Türkiye yeni krizden çıkıyordu.”

Finansal serbestleşmenin külfeti halka yıkılıyordu. Bakkal dükkânı gibi açılan bankaların içi boşaltılmış, kamu bankası kredileri buhar olmuş, yüksek faiz ve enflasyonun coşturduğu iç borçlanma rantiye sınıfını güçlendirmişti. 10 yıl süren ‘devlet bütçesini talan etme şenlikleri’nden pay koparan herkesin elinde ciddi servetler birikmişti. TOBB’un bir yöneticisi “Bu kadar para kazandığımız bir dönem bir daha gelmez” demişti. AKP’yi tahmin edememişti anlaşılan. Sıra faturanın kesilmesindeydi.

2001 krizi büyük sermaye lehine bir ‘düzeltme harekatı’ yapma fırsatı doğurdu. Kaptanlık meziyetini konuşturan Rahmi Koç, Kemal Derviş programını harikulade tanımlamıştı: Güverte temizliği!

Esas mesele yeni başlıyordu. Sermayenin yarım asırlık hayalinin gerçekleşmesi için şafak söküyordu. Cumhuriyet mülkünü paylaşma zamanıydı. 

Sahne 3: Cumhuriyet mülkünün paylaşımı

“1993-2003 arası Rusya’da çok güzel bir filmi baştan sona görmüştüm. Oligarkların doğuşunu. Ve birçoğu da metal madencilik, doğal kaynaklar gibi alanlarda idi. Türkiye’nin kısıtlı imkanlarında ben de gözüme Eti Krom’u kestirdim. Gemlik Gübreyi aldım.”

70 milyar dolardan fazla özelleştirme memleketin altını oydu. Kelimenin hem mecazi, hem gerçek anlamıyla... Petrokimya, telekomünikasyon, enerji ve maden cevherleri gibi doğal kamu tekelleri ilk satışa çıkarılanlardı. İşte bugünkü rejimin karakterini anlamak isteyenler, 2004-2006 arası acele satılan üç doğal varlığa dikkat etmeli: Eti Bakır, Eti Alüminyum, Eti Krom. Türkiye’nin oligarklarının temeli böyle atıldı. Eti Alüminyum ve bakır Cengiz Holding’in, krom Yıldırım’ın oldu.

Bakırın buradan İngiltere’ye uzanan süreci, 8 Ağustos günü yine bu köşede yer almıştı: Komprador Cengiz: Pisliği bize, katma değeri İngiliz’e

Kromun seyahatine bakalım şimdi.

Sahne 4: Kromun mucizesi

“Herkesin kazancının yüksek olduğu 2008’de yurt dışı serüvenim başladı. 2009’da dünyadaki ilk meşhur yatırımımı yaptım. Bütün dünya beni öyle öğrendi. 6.5 milyar dolar borçlu bir firmaya 500 milyon dolar koydum.”

2008 mortgage krizi Batı’da finans piyasasını çökertirken, AKP’ye de aradığı imkanı sunuyordu. Krizi aşmak için finans kurumlarına enjekte edilen milyarlarca doların yarattığı devasa ucuz kredi havuzu içeride, AKP’nin rejim inşasının temellerini attı. Dış borcun patlamasını, ucuz kredi mekanizmasını, mega projeler adı altında özel sermaye gruplarına kaynak transferini, yandaş sermayedar ve yandaş medya yaratmayı vs. biliyoruz artık.

Yıldırım da özelleştirmeden biriktirdiği sermayeyi uluslararası pazara açıyordu. Kromdan gelen kârın 500 milyon dolarını vererek ortak olduğu şirket, CMA CGM’ydi. Konteyner taşımacılığının ‘modern mimarı’ sayılan Lübnanlı Saade ailesinindi şirket. Jacques Saade, 1950’li yıllardan itibaren babasının Lübnan-Lazkiye arasında yaptığı taşımacılık işini, Marsilya limanına kadar genişletmişti. Vietnam Savaşı’nda ABD ordusu için silah taşımacılığı yapmasıyla beraber etkili bir aktöre dönüştü. 1978’de Fransa’da Compagnie Maritime d’Affretement’i (CMA) kurdu. 1996’da Fransa’nın ulusal taşımacılık şirketi Compagnie Generale Maritime’yi (CGM) aldı. Çin’in küresel ekonomiye eklemlenmesiyle coşan lojistik sektöründe, art arda pek çok satın alma daha gerçekleştirdi.

Ne var ki 2009 krizinin reel sektördeki derin etkisi lojistikte yaşanıyordu. Çin’deki malları dünya pazarlarına taşımak amacıyla girişilen rekabette itici güç, banka kredileriydi. Kriz büyük bir konsolidasyona neden olmuştu. Pazarda hakim şirket sayısı 20’den 7’ye indi. Tam Saade ailesinin tepesinde de akbabalar gibi finans oligarşisi dolaşırken, Türkiye’nin krom cevheri imdadına yetişti. 2011-2014 arası şirkete aktarılan para 1 milyar doları buluyordu. 2018’de şirketin başına geçen Rodolphe Saade bir röportajında, Yıldırım’ın sermaye katkısının dönüm noktası olduğunu söylüyordu. Nitekim yüzde 24 hisse karşılığı enjekte edilen para sayesinde CMA CGM hala zirvede bulunuyor. Bloomberg’in haberine göre, Yıldırım’ın şirketinin değeri 6.5 milyar dolar civarında. 2020'nin başından beri CMA CGM'nin ödediği 4.9 milyar doları aşan temettünün dörtte biri de Yıldırım’a aktı.  

Eti Krom ne kadara satılmıştı biliyor musunuz? Bir yıllık ihracatının bile altında bir rakama, sadece 58 milyon dolara!

Sahne 5: Bir imparatorluk doğuyor

“Bu senenin başında Hollanda ve Belçika’da 1 milyon ton gübre üreten bir firmayı satın aldık. Nisan ayında Hırvatistan’da 1.3 milyon ton gübre üreten petro kimya firmasını aldık. Avrupa’da 1.5 milyon ton gübre üreten bir firmayla ilgileniyoruz. Madencilikte yeni yatırımlar yaptım. Rusya ve Kazakistan’daki krom madenini aldım. Kromda iflas etmiş firmadan başlayıp dünya üçüncülüğüne geldim. Bunları kimse getirip size vermiyor. Çalışıyorsunuz.”

Türkiye, Latin Amerika ve Avrupa’da 22 liman, ABD'de amonyak ve üre tesisleri, Arnavutluk, Hırvatistan, El Salvador, Kosova ve Türkiye'de güneş enerjisi santralleri, krom madenleri derken Yıldırım mart ayında verdiği bir röportajda da ABD'nin en büyük meyve nakliye limanı operatörlerinden biri olma arzusunu dile getirdi. Yatırım tutarı 10 milyar doları bulacak.

Hepsi ama hepsinin yolu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının hakkı olan kamusal bir varlığın, kromun, haraç mezat satışıyla açıldı. Yeni sömürgeciliği bundan iyi anlatan örnek azdır. Bir küresel lojistik tekeline can suyu, ormanı, toprağı, varlıkları talan edilen Türkiye’den aktı.

Final: Ezan susmaz, bayrak inmez ama…

Elazığ nitelik bakımından dünyanın önemli bakır ve krom rezervlerini barındırıyor. Aynı zamanda en yoksul kentlerden. Kromun hikayesini gördük. Bakır rezervi de Cengiz’e verilmek istendi geçen yıl. Paylaşım kavgası yüzünden ihale iptal edildi şimdilik. Ancak o rezerv de Mazıdağı ve Murgul’da yapıldığı gibi eninde sonunda dışarı transfer edilecek.

Yani Elazığ toprağının üstünde ‘ezan susmayacak, bayrak inmeyecek’ ama, altında ne var ne yok alıp götürecekler. İşte Yıldırım’ın ‘peri masalı’ filminin ardındaki gerçek senaryo böyle.

***

Ek sahne: Kişisel bir not

Geçen yıl Eti Krom’un ‘oligark yaratan bir özelleştirme yağması’ olduğunu yazdığım için, Yıldırım tarafından savcılığa şikayet edilmiştim. Takipsizlik kararı çıkmasaydı eğer, mahkemede kendi itirafını delil olarak sunardım. Kısmet, toplumsal bir yargılamanın delili olması umuduyla sunmakmış…

Gazete Duvar / 23.08.23