Gece yarısı 251 şehit için camilerden salaların okunduğu esnada, son yılların en büyük vergi zammı da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mührüyle Resmi Gazete’den salındı. Memleketin üzerine ‘ucuzluk dükkanı’ tabelasını asmış 15 Temmuz rejimini anlatan bundan güzel bir ironi olamazdı herhalde. 7 yıldır oynanan vodvilde, halkın payına düşen rol buydu çünkü: Zam ve şehitlik!
Şimdi, rejimin kutsal gününe leke sürmüş bu ‘insafsız tesadüfe’ bir gerekçe arıyorlar.
Sedat Peker’in çantayla para aldığını söylediği İstanbul rantının önemli hissedarlarından Metin Külünk, “kirli operasyon” diye nitelendirdi. Sosyal medya trolleri, Berat Albayrak’ın Akdeniz ve Karadeniz’deki ‘milli gaz eşelemelerini’ hatırlattı derhal. Cumhur İttifakı’nın konforlu ortağı YRP Başkanı Fatih Erbakan ve seçimde başkanın uçağına binme şerefine nail olmak dışında eli boş kalmış BBP lideri Mustafa Destici de tepki gösterenler arasındaydı. Kimi yandaş gazeteciler ise “bu kadar olmaz” diyordu.
Sanki Bakan Mehmet Şimşek’e iktidar ittifakı içinden, muhalefetten bile sert itirazlar yükseliyordu. Şimşek’in yanıtı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın yazılı açıklamasıyla geldi. Zammın sebebi, deprem zararı ve 2016’dan beri yapılmayan birikmiş ÖTV artışları olarak gösterildi. Dün de çoğunlukla araç ve kırtasiye işlerini kapsayan ‘kamuda tasarruf genelgesini’ kurumlara hatırlattı ve günlük harcaması 18 milyon liraya dayanmış Saray’ın gölgesinde bir tweet atıp “kamu harcamalarını da rasyonelleştireceğiz” mesajı verdi, Şimşek.
15 Temmuz’dan bile kötü bir vodvil sergileniyor. Nitekim vergi zamlarına verilen ad bile 15 Temmuz’u tamamlıyor: ‘Milli Dayanışma Paketi.’ 15 Temmuz rejiminin ekonomik mimarı da Şimşek değil miydi zaten. 2017 yılında Başbakan yardımcısıyken, kendi döneminde başlayan kredi genişlemesinin ve KOBİ’leri yüzdüren Kredi Garanti Fonu’nun başarılarından gururla bahsediyordu. 70 milyar dolarlık özelleştirme de, AKP iktidarında ülkeye giren sıcak paranın üçte ikisi de onun bakanlık yaptığı yıllarda gerçekleşti. Emeklilerin, işçilerin, memurların en büyük kayıpları Şimşek dönemlerindeydi hep. Yani Şimşek’in politikalarıyla Erdoğan’ın rejimi arasında bir çelişki, küçük bir ayrışma bile yok. Ekonomik tahribatı gidermeye yönelik bir değişim değil bu. Düpedüz rejimin salahiyetini sağlayacak; hazineyi ve rezervi yerel seçim öncesi yeni politik ralliler için hazırlayacak, alacaklıların senetlerini güvenceye alacak, gelecek sıcak paranın çıkarken tatmin edilmesini sağlayacak bir tahsildar rasyonalitesi. Para neredeyse, ‘ucuzluk dükkanı’nın tezgâhını oraya açan bir tür pragmatizm.
Bütün mesele Erdoğan’ın aynı anda hem mağdur hem muzaffer apoletini takıp kürsüde tek başına kalabilmesi. 15 Temmuz’da da böyleydi, Milli Dayanışma Paketi’nin ızdırabı halka yüklenirken de. Bütçeyi boşaltma pahasına emekliye, asgari ücretliye yaptığı bonkörlüğün çilesini çekiyor işte! Şehitlere dua için el açtığı gece pis bir zam komplosu kuruluyor! Şimdiden Şimşek’in hanesine yazılmış zamların yarattığı hezeyanın arasından, müşfik elini tebasına uzatması bekleniyor yine. Gerekirse Sisi’ye biraz başını eğsin, Esad’la tekrar kardeş olsun, Suudi monarşisinin kapısında dikilsin; yeter ki, şu ‘geçici fetret’ döneminde dahi Erdoğan’ın fedakarlığına ve cömertliğine halel gelmesin!
Yani Şimşek’in hazineyi doldurmak için içeride halkın gırtlağına çöktüğü, Erdoğan’ın da ızdırabı dindirecek çareler aramak için koşturup durduğu tuhaf bir siyasal sekans bekliyor bizi. Karşısında kayda değer bir toplumsal itiraz bulunmadığından dolayı da günahı başkasına sevabı kendine yazıp defalarca politik zikzakları tekrarlayabiliyor Erdoğan. Böylesine ağır bir ekonomik buhranın halka faturasını, Suudi monarşisinin ve Körfez emirlerinin beğenisine sunulacak satış listesiyle taçlandırabiliyor mesela. Dün Arap yarımadasına giderken BOTAŞ’ın satılacağına dair iddialara ilişkin, “Biz neyi satıp neyi satmayacağımızı iyi biliriz” sözü, tüm gezinin özetiydi.
Peki altı boş bir manevra mı bu? Erdoğan’ın iktisadi sıkışmışlığı, çaresiz bir çırpınışa mı yoksa yeni imkanlara mı işaret ediyor? Cevap için, o coğrafyada nelerin olduğunu kısaca hatırlamak lazım.
Suudi devletinin 2 trilyon dolarlık Kamu Yatırım Fonu’nun yanında, Japonya’daki Softbank gibi robotik ve yapay zeka üzerine çalışan firmalar ile Blackstone gibi sağlık, gayrimenkul alanlarında faaliyet gösteren devasa ABD firmalarıyla kurulan küresel ortaklıkların yarattığı özel varlık fonlarını da içeren bir kaynağın üzerine inşa edilen Suudi monarşisinin 2030 vizyonu, petrol gelirlerine bağımlılığı azaltacak yeni bir neoliberal yapılanmayı hedefliyor. Kuzeybatı çöllerine inşa edilen 500 milyar dolarlık ‘Neom’ adı verilen uzay çağı kentleri, Riyad dışında kurulacak devasa tema parkları, Suudi gençliğinin ihtiyaç ve beğenisine hitap edecek şirketleri destekleyecek eğlence yatırım fonunu, Kızıldeniz kıyısında parası olanların daha rahat giyinip, eğleneceği yapay adaları, tatil merkezlerini, kutsal Mekke ve Medine’yi çevreleyecek yeni otel inşaatlarını, akıllara zarar transfer ücretleriyle Avrupa’nın futbol yıldızlarını getirmeyi de kapsayan bir vizyon.
Bir gazeteciyi dünyanın gözü önünde İstanbul’da doğratıp torbalara koyan, onlarca emirin politik ve para gücünü bir gece operasyonuyla transfer eden, bir nevi kendi 15 Temmuz’unu gerçekleştiren Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın neoliberal programı, ülkeyi küresel bir yatırım havuzuna dönüştürme iddiasında yani.
Yana yakıla para arayan Erdoğan’ın yeni zikzakının ekonomi politik rotasını belirleyen bu cazibe işte. İnşaatçılar başta olmak üzere enerji, teknoloji, askeri sanayi şirketlerini koluna takıp masadan parça koparabilir miyim derdinde.
Tahsildar Şimşek öyle herkesin umduğu gibi sadece Batı kapılarından dolaşmıyor haliyle. Yerel seçim varken zam furyasını orta vadede dahi sürdürmek zor görünüyor. Bizim iktisatçılar küçümsese de Körfez’den koparılacak her dolar hayati önemde. Üstelik 15 Temmuz rejiminden büyük tavizler vermeden. Ama bir karşılığı var elbette. Suudi monarşisi ‘ucuzluk dükkanından’ neleri beğenecek, göreceğiz.
Gazete Duvar / 18.07.23