Türkiye’nin 2019’da Barış Pınarı Harekâtı ile ele geçirdiği Tel Abyad (Gire Spi) ve Rasulayn’dan (Serekaniye) kaçan aileler evlerine dönmeyi beklerken bölgenin demografik yapısına müdahale devam ediyor. Türkiye, Fırat Kalkanı ile kontrol ettiği bölgelerden yüzlerce kişiyi Tel Abyad’a gönderdi. Yeni kafileler için de hazırlıklar yapılıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki özerk yapıyı çökertip ve nüfus yapısını değiştirmeye dönük niyeti sır değil. Oluşturulacak güvenli bölgeye 2 milyon sığınmacıyı taşıma hedefini sürekli tekrarlıyor. Erdoğan, 2019’da BM Genel Kurulu'nda planı açıklarken Fırat'ın doğusunda 32 kilometre derinliğindeki şeritte ilk etapta 1 milyon sığınmacı için 10 ilçe ve 140 köy inşa edileceğini söylemişti. İkinci aşamada plan, M-4 yolunun altından Deyrizor’a kadar olan alana 1 milyon sığınmacının yerleştirilmesini öngörüyordu.
Dünya COVID-19 salgınıyla meşgulken Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları hız kesmiyor. Artan askeri hareketlilik bir kenara Fırat’ın batısından doğusuna nüfus transferi yaşanıyor. 20 Nisan’da 14’ü otobüs 151 araçlık konvoy, Cerablus’un karşısındaki Karkamış Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye sokuldu. Konvoy daha sonra 156 kilometre ötedeki Akçakale Sınır Kapısı’ndan Tel Abyad’a intikal etti. Konvoyun görüntüleri sosyal medyaya düşünce Urfa Valiliği açıklama yapma gereği duydu. Anlaşılmaz bir şekilde bunların daha önce Tel Abyad’dan kaçıp Afrin’e gitmiş aileler olduğu öne sürüldü. Haber kamuoyuna “Tel Abyad’daki PKK/YPG terör örgütü zulmünden kaçıp Afrin’e yerleşen aileler Akçakale kapısından giriş yapıp kendi memleketlerine dönüş yaptı” diye yansıtıldı.
İslam Devleti’nin (İD) bölgeden temizlendiği 2015 operasyonunda Tel Abyad’dan kaçanlar Türkiye’ye gelmişti. Bunların Afrin’e geçirildiğine dair bilgi yok. Afrin’e daha çok Suriye’nin diğer kentlerinden Fırat Kalkanı bölgesine getirilmiş aileler yerleştirilmişti. Afrin’deki ailelerin 8 kilometre ötedeki Azez üzerinden Öncüpınar Sınır Kapısı yerine neden Cerablus’tan Türkiye’ye sokuldukları da aynı bir soru işareti. Halkların Demokratik Partisi (HDP) dört soru önergesiyle konuyu meclise taşıdı ama yanıt alamadı.
Al-Monitor’un konuştuğu Suriyeli Kürt ve Arap kaynaklara göre bu kişiler, Barış Pınarı Harekâtı’na eşlik eden Suriye Milli Ordusu’ndaki (SMO) savaşçıların ailelerinden oluşuyor. 17 Mart ve 5 Nisan’da Tel Abyad’da Türkiye’nin maaşları ödememesini protesto eden milislerin taleplerinden birisi de sınır kapısının açılıp Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerine gidişlerine izin verilmesiydi. Bu da “Nüfus transferi, milislerin Fırat’ın diğer yakasında kalan aileleriyle buluşma isteğine yanıt olabilir mi?” sorusunu akla getiriyor.
Barış Pınarı’na kadar kenti yöneten Tel Abyad Yürütme Meclisi Eş Başkanı Hamdan El Abd bölgeye getirilen kişilerin çoğunun SMO çatısı altındaki milislerin aileleri olduğunu belirtiyor. Al-Monitor’a konuşan Abd, “Tel Abyad’ın nüfusu sistematik olarak doğu Guta, Humus, İdlib, Dera, Deyrizor ve Şam kırsalından gelmiş sözde Suriye Ulusal Ordusu’ndaki savaşçıların aileleriyle değiştiriliyor. Gelenler Tel Abyad merkezi, Tel Abyad’ın doğusu, Ayn El Arus, Ali Beyli, Hammam Türkmen, Suluk, Kurmaza, Hirbet El Ruz, El Havice ve Şerian’a yerleştiriliyor” diyor.
Kürt kaynaklar bu hareketliliği “Kürtler aleyhine demografiye müdahale” olarak görüyor. Arap asıllı Abd’a göre Araplar da mağdur: “Silahlı gruplar ve Türk güçlerinin bulunduğu her yerde etnik ve dini aidiyetlere bakılmaksızın insanlar zorla yerlerinden ediliyor. Evlere kendi adamlarını yerleştiriyorlar. Özerk yönetim ya da Kürtlerle işbirliği yaptıkları bahanesiyle insanlar tutuklanıyor, hakları gasp ediliyor.”
Tel Abyad ve Rasulayn’da son zamanlardaTürkiye destekli gruplar arasında çatışmalar da oluyor. Bunların paylaşım kavgasından kaynaklandığı biliniyor. Abd bu grupların yerel nüfusu terörize eden pratiklerine şöyle değiniyor: “Bölge sakinleri açısından genel durum çok trajik. Haraç kesiyorlar. Özel mülkleri yağmalıyorlar. Tarım ürünleri, ev eşyaları, su pompaları ve diğer teknik araçları çalıyorlar. Tahıl silolarını yağmalayıp Türkiye’ye satıyorlar. Fırınlarda un sıkıntısı oluşuyor. Jeneratörlere el koyuyorlar. Elektrik şebekelerindeki bakır telleri kesip satıyorlar. Doktorlar fidye ve haraç korkusundan muayenehanelerine gidemiyor.”
Abd’a göre çatışmalar sırasında Tel Abyad ve civardaki köylerden 140 bin kişi evlerini terk ederek Rakka, Ayn İsa ve Kobani taraflarında çadırlara yerleşti. Geri dönebilmek bir yana kötü koşullar yüzünden göç devam ediyor.
Barış Pınarı bölgesinde güvenliğin temini için mutabakat imzalayıp Türk ordusuyla ortak devriye atan Rusya da durumu fazla etkileyemiyor. Abd girişimlerden sonuç alamadıklarını söylüyor: “Ruslara insanların güvenli dönüşü için defalarca talepte bulunduk. Fakat ne garanti alabildik ne de yanıt. Mesela M-4 yolu üzerinde Şer Kerek köyünde evleri buldozerlerle yıktılar. Ruslara bunu protesto eden yazı yazdık ama yanıt alamadık. Evleri yıkılan insanların isim listesini de gönderdik.”
Evi yıkılmış 24 ismin yer aldığı bu yazıyı Al-Monitor’la da paylaşan Abd, yaşanan felaketin Rasulayn’da da fazlasıyla tekrarlandığını belirtiyor.
Onlarca Arap aşireti temsilcisi de 25 Nisan’da uluslararası topluma seslendi. Ortak açıklamaya göre SMO güçleri sürekli suç işliyor. Sadece El Bu Assaf aşiretinden 10 kişi fidye için kaçırıldı. 62 okulun kapanmasıyla 51 bin 200 öğrenci eğitimden mahrum bırakıldı. Hastaneler ve klinikler çalışmıyor. Türkiye’nin demografik yapıyı değiştirdiği suçlaması bu açıklamada da yer aldı.
Tel Abyad, 2015’te Halk Savunma Birlikleri (YPG), İD’i bölgeden temizleyince Erdoğan’ın yakından ilgilendiği bir yer hâline gelmişti. Erdoğan, YPG’yi Araplar ve Türkmenler aleyhine etnik temizlik yapmakla suçlayıp Tel Abyad’ın nüfus yapısına dair şunları söylemişti: “Peki, orası kime ait? Yüzde 95'i Arap ve Türkmen, yüzde 5 Kürt. Dertleri orayı kantona dönüştürmek. Şimdi bu, Türkiye'ye artık bir tehdit oluşturmaya başlamıştır, öyleyse gereği yapılacaktır."
Sadece Kürtler değil Araplar da demografik müdahaleye gerekçe yapılan bu bilgiye itiraz ediyor. Abd’a göre Tel Abyad’da nüfusun yüzde 20-22’si Kürt, yüzde 5’i Türkmen, yüzde 1-2’si Ermeni ve geri kalan Arap idi. Kürt kaynaklar ise Kürt oranını yüzde 30-40 civarında veriyor. 2015’te Tel Abyad’da İD ile savaş sırasında insanlar evlerini terk etti, köyler ağır hasar gördü, İD’in sığınak bulduğu bazı yerler taammüden yıkıldı. Ancak bunun bir etnik temizliğe dönüştüğü iddiası tartışmalıydı. Çatışmalar bittikten sonra İD ile çalışmış olmaları nedeniyle takibe uğramaktan korkanlar dışında insanların çoğu geri döndü.
Rasulayn’da ise Kürtlerle Arapların oranı birbirine yakındı. İlçenin batısında Araplar, doğusunda Kürtler yaşıyor. Rasulayn’da 19'ncu yüzyılda Kafkasya'dan sürülmüş Çeçenler de var. Kürtler ise bu bölgede demografik müdahaleye ilk kez maruz kalmıyor. Suriye’nin bağımsızlığına kavuşmasından itibaren kuzeyde “Kürt kemerine karşı Arap kemeri” fikri hep tartışıldı. 1969'da toprak reformuyla 1 milyon 374 bin hektar arazi kamulaştırılırken uygulamadan en fazla Kürtler etkilenmişti. Rasulayn’dan Irak sınırına kadar 280 kilometrelik şeritte 10-15 kilometre genişliğinde bir alanda 332 Kürt köyünün Araplaştırılması öngörülmüştü. Ancak plan 1973'e kadar uygulanmadı.
Tabka Barajı yapılınca 1973-1975 arasında öngörülen bu şeritte 41 model çiftlik (köy) inşa edildi. Rakka taraflarında da 15 köy kuruldu. Toprakları baraj sularının altında kalan 4 bin Arap aile bu iki bölgedeki çiftliklere yerleştirildi. Her bir çiftlikte 150-200 ev vardı. Halep, Menbic ve El Bab'daki sulama projeleriyle yerinden olan 7 bin Arap ailesi de ev, silah, tohum ve gübre yardımları eşliğinde kuzey şeridine (Cezire) yerleştirildi. Sanki tarih bu kez Türkler eliyle tekerrür ediyor.
AL-MONITOR / 07.05.20