Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın batısına yani Türkiye’nin doğrudan desteklediği grupların kontrolündeki noktalara yönelik saldırıları önümüzdeki aylara dair birçok gelişmenin ön habercisi olarak değerlendirilebilir.
Türkiye saldırılardan Suriye ordusunu sorumlu tutan açıklamalar yaptı ancak saldırıların faili Ankara dahil bütün taraflarca malum: Türkiye’nin Suriye ordusunu şikayet ettiği Rusya…
Bu saldırılar önümüzdeki aylarda gerçekleşecek gelişmelerin ön habercisi olabilir demiştik ya, adım adım ilerleyelim en iyisi…
Rusya’nın saldırılarını sıklaştırdığı bölgeler sahada kanlı bıçaklı olan SDG, Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplar ve İdlip’teki cihatçı yapılar dahil kuzeydeki şeridin tamamı için en önemli ticaret güzergahları ve noktaları…
Mesela Bab El Hawa uzun süredir Türkiye’nin desteklediği silahlı grupların Türkiye üzerinden ihtiyaçlarını temin ettiği, siparişlerini Suriye’ye soktuğu nokta. Çünkü savaş öncesinde de sınır kapısı olan Bab El Hawa’ya açılan ana yollar, ana yolları İdlip’ten Haseke’ye kadar bütün kuzey şeridine bağlayan ara yollar var.
Saldırılarla bir kez daha gündeme gelen Cerablus bu sınır kapısına açılan küçük bir kasaba ancak SDG bölgesine de çok yakın. SDG yani öz yönetim bölgesinden oldukça ilkel yöntemlerle de olsa çıkarılan ham petrolün Cerablus’a nakli ve Türkiye üzerinden temin edilen mobil rafineri sistemlerle işlenip yine kuzey şeridine dağıtılması çok karmaşık bir organizasyon ya da zorlu operasyonlar gerektirmiyor.
Petrolün yanı sıra Haseke’nin buğdayı, Afrin’in zeytini; velhasıl canlı hayvandan patatese kadar birçok kalemde üretimin ve alım satımının yapıldığı noktalar birbirlerine oldukça yakın.
“Bu gruplar sürekli çatışırken böylesi bir ticaret ağı nasıl oluşur? Türkiye bir taraftan SDG’yi ve öz yönetimi milli tehdit sayarken sahada desteklediği gruplarla SDG arasındaki ticarete nasıl göz yumar? Ya da SDG’nin kontrolündeki bölgelerin ürünlerinin Türkiye’ye geçişine nasıl izin verir?” diye şaşıranlar olacaktır haliyle.
Ancak savaşların da, kaos dönemlerinin de kendi gerçeklerine ve zorunluluklarına göre şekillenmiş düzenleri var. Haseke’nin bir kısmı, Rakka’nın tamamı IŞİD’in elindeyken de o ticaret ağları işliyordu. Taraflar birbirleri ile savaşıyor olsa da birilerinin üretmeye, ürettiğini satmaya, ihtiyaçlarını başkalarının ürettikleri ile karşılamaya gereksinimi var.
Ayrıca ecnebiler komplike durumları çözmek isteyenlere boşuna ‘follow the money’ dememiş!
Bu tip alternatif ticaret ağları fiilen savaşan tarafların bilgisi dahilinde ancak resmi olarak onayı olmadan hareket eder.
Suriye’nin sadece kuzeyinde değil tamamında 2011’in başından beri var olan ve giderek karmaşık yumak haline gelen bu ağ yerel tüccarlar üzerine kurulu.
SDG bölgesindeki petrolü Şam’a taşıyan da, Haseke’nin buğdayını İdlip’e veya Türkiye’ye ulaştıran da bu yerel tüccarların belkemiğini oluşturduğu ticaret ağı. Bazı nakliye konvoylarına eşlik eden ‘özel güvenlik benzeri’ silahlı koruma organizasyonlarının bile ortaya çıktığını anlatıyor saha kaynakları.
“Türkiye’nin Suriye’den ithal ettiği patatesler” gibi haberlerde aktarılan rakamlarla birlikte aylık 13-15 milyar dolara ulaştığı iddia edilen bu ticaret ağı bütün Suriye’ye yayılmış durumda.
Bu miktar kulağa çok büyük gelebilir ancak ticaret ağının merkezi sayabileceğimiz kuzey şeridinde fiilen bir savaşın devam ettiğini ve askeri harcamaların hâlâ bir kara delik olduğunu unutmamak gerekiyor. O bölgede dolaşıma giren milyar dolar yol-su-elektrik-okul olarak değil askeri malzeme temini ve silahlı grupların mensuplarının giderleri ve maaşları olarak geri dönüyor.
Yine bu gruplar açısından kuzey şeridinde yaşayan sivillerin ihtiyaçlarını giderecek kadar petrol ürünlerinin, tahılın, ağırlıklı Çin malı olsa da ev eşyasından araba parçasına birçok şeyin ulaşabilir olması da kontrolü kolaylaştırıyor. Tabii ticaret ağının olması çok sınırlı olsa da iş imkanları sağlıyor.
Peki Rusya bu ticaret ağının ana merkezlerini niye vuruyor?
-SDG’nin kontrol ettiği bölgelerdeki petrolü ve buğday, pamuk gibi değerli ürünleri Şam’a göndermemesinden Şam da Rusya da rahatsız.
-Afrin’den Haseke’ye kadar olan bölge hem petrol hem de tarım ürünleri açısından Suriye’nin en değerli bölgelerinden. Bu bölgenin Şam’ın kontrolü dışında olması Şam’a ABD yaptırımları ile derinleşen krizi dipsiz kuyuya çevirecek kadar büyük zarar veriyor.
-Şam’a göre; Hem Fırat’ın doğusundaki öz yönetimin yanı sıra Fırat’ın batısındaki Türkiye’nin desteklediği grupların elindeki yerler de bir çeşit özerk yapı kurma amacı doğrultusunda hareket ediyor. Afrin’den Cerablus ve El Bab’a kadar geniş bir bölgede belediyeden okul müfredatlarına, çarşı pazardan zabıtaya kadar ‘kendi başına bir idari sistem’ şekilleniyor. Türkiye bu bölgeye cömert maddi kaynaklar aktarıyor ancak o bölgenin kendine yetecek kadar da olsa ekonomisini oluşturması idari ve siyasi yapılanma süreçlerini hızlandırıyor.
-Suriye yeni anayasa yazım sürecinin ortasında ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin arefesinde. Bu iki süreci de tıkayan ve mevcut siyasi düzeydeki vekalet savaşının en çetin geçtiği belirsizlik ise Suriye’nin idari biçiminin ne olacağı konusunda…
-Türkiye her ne kadar resmi söylemlerde Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapıyor olsa da sahadaki eylemleri Suriye toprakları içinde kendine yakın veya tabi oluşumlar tesis etmek.
Kısacası Rusya’nın saldırıları ağırlıklı olarak İdlip dosyası üzerinden yorumlanıyor olsa da sahadaki durum göz önüne alındığında Rusya’nın saldırılarının Türkiye’nin desteklediği grupların finansal kaynaklarını kurutmayı amaçladığı açık.
Yavaş yavaş Libya’dan çekilmeye başlayan Suriyeli milisler ve Türkiye’nin desteklediği şimdilerde Milli Ordu adı ile anılan silahlı grupların akibeti de sert pazarlıkların konusu olacak gibi görünüyor.
Suriye’nin kuzeyindeki her gelişmede gözlerin çevrildiği İdlip konusunda bir çözümün olmadığı, uzun süredir sadece AB ülkelerinden Türkiye-Rusya-ABD arasındaki pazarlıklara kadar çok taraflı meselelerde etkili kozlardan birine dönüştüğünü söylemek yanlış olmaz.
Sonuçta İdlip TSK’nin gözlem noktalarının bulunması, Türkiye’nin garantörlük pozisyonu gibi avantajlar sağlıyor olsa da Türkiye açısından da çözülmesi zorunlu bir sorun olarak sınırın diğer tarafında giderek kangrenleşiyor.
Peki Rusya niye SDG bölgelerini vurmuyor? Çünkü orada Amerika var ve Biden henüz iç meselelerden başını kaldırıp da dış politikaya, özellikle de Suriye dahil Orta Doğu’ya bakamadı. Bölgedeki bütün aktörler gibi Rusya da beklemede ve gidişatı kestirmeye çalışıyor hâlâ.
Suriye’nin kuzeyindeki süreçlere dahil olanlar arasında Suudi Arabistan dahil birkaç Körfez ülkesi ve Mısır da var. Peki Mısır ile normalleşme sürecinin başlatılması Türkiye’ye Suriye’de yeni manevra alanları açar mı? Bu da gelecek haftanın yazı konusu olsun!
Evrensel / 01.04.21