Suriye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı ve Beşşar Esad bir kez daha kazandı. Sandıktan çıkacak sonuç, sandıklar kurulmadan çok önce belliydi. Zaten bu seçim de 2011’den beri yapılan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi ülke içine değil dışına yönelik mesajların öne çıktığı bir süreç oldu.
Yani Suriyeliler de Suriye’yi dışarıdan takip edenler de seçim sonucunu değil, seçim sonrası başlaması öngörülen yeni süreci bekliyor.
Peki sandığa giden Suriyeliler sonucu belli bir seçim için neden oy kullandı? Sandığa giderken akıllarında ne vardı?
Esad hâlâ ‘vazgeçilmez’ isim
Suriye içindeki geniş bir kesim için Beşşar Esad hâlâ ‘vazgeçilmez’ isim. Bu bakış açısının romantik bakışla, hayranlıkla ilgisi yok.
Suriyelilere göre, böyle bir dönemde Esad’a denk alternatif bir isim ortaya çıkmadıkça lider koltuğundaki ismin değişmesi ülkeyi daha da ağır bir istikrarsızlık dönemine sürükler. Suriye çok ağır bir savaş döneminin ardından daha da ağır bir ekonomik kriz dönemi yaşıyor. Böyle bir dönemde ordu, dışişleri bakanlığı ve istihbarat gibi devleti ayakta tutan kurumların bağlılığını sürdürdüğü Esad dışında bir isim yok ve ortaya yeni bir ismin çıksa bile kendini kanıtlaması ve hem halkın hem de kurumların desteğini kazanması oldukça uzun sürebilir.
Yani Suriye içindeki geniş bir kesimin önceliği farklı programlarla birçok adayın yarıştığı seçimlerin yapılabilmesi değil, ekonomik krizle birlikte bıçak sırtında duran ‘istikrarın’ korunabilmesi.
Seçimde yarışan iki aday daha vardı. Adaylardan biri iç muhalefetin bilinen isimlerinden Mahmud Ahmed Marei idi. Avukat olan Marei’den her ne kadar dış basında bahsedilmese de ülke içinde muhalif kimliği, Esad ve mevcut yönetim karşıtlığı, 2011 başındaki ayaklanmaya destek gibi yönleri ile oldukça tanınan isimlerden. Marei son olarak Cenevre’de devam eden yeni anayasanın yazımı sürecine Suriye iç muhalefeti adına katılan heyette de yer aldı.
Marei’nin görüşlerini, mevcut yönetimin ve yönetim anlayışının değişmesi gerektiğine dair söylemlerini epeydir halkın kendi aralarındaki konuşmalardan hatta zaman zaman televizyonlardan da duymak mümkün. Ancak sandık sonuçları Marei’nin görüşleri geniş bir kesim tarafından paylaşılıyor olsa da kendisinin ‘değişim değil istikrar öncelikli’ havayı değiştiremediğini de gösteriyor.
Seçim günü konuştuğum oy kullananlardan biri, “Biz artık Esad gitsin, kalsın tartışmalarının bitmesini istiyoruz. Önce savaş sonra yaptırımlar yüzünden zorlukla yaşıyoruz. Seçim de yaptık artık (diplomatik) ilişkilerin düzelmesi lazım” demişti.
Aslında Suriye’nin birçok ülke tarafından bir süredir ‘sıcak savaş ülkesi’ olarak değerlendirilmediğini ve ‘Esad gitsin-Esad kalsın’ tartışmasının da oldukça soğuduğunu söylemek mümkün.
Yine Suriye’nin bir süredir bölge ülkeleri ile ara bulucular ve mesaj taşıyan taraflar üzerinden görüştüğü biliniyor. Suudi Arabistan gibi bölgenin ağır toplarının artık Esad gitmeli söylemlerinden vazgeçtiği de açık.
Son seçimle birlikte en azından sandığa giden Suriyelilerin beklentisi ‘Seçimin Esad tartışmalarının tamamen bittiği yeni dönemin başlangıcı olması.’
Bu beklentiler sadece Suriye içindekilerle sınırlı değil, bölgedeki uzmanlar da artık şartların Suriye lehine olgunlaşmaya başladığı görüşünde.
Bu açıdan seçimden bir gün önce Suriye turizm bakanının Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesi oldukça dikkat çekiciydi. Aslında bu ziyareti Suudi Arabistan tarafının “Biz Suriye ile görüşmelere başladık” açıklaması şeklinde değerlendirmek daha doğru olur.
Elbette bu görüşme Suriye-Suudi Arabistan ilişkilerinin hemen başlayacağı, iki ülkenin ve Suudi Arabistan üzerinden körfez ve bölge ülkelerinin Suriye ile dost olacağı anlamına gelmiyor.
Mevcut şartlara bakıldığında, bu ziyareti ve mevcut durumu “Artık mesaj taşıyan üçüncü taraflar üzerinden ve kapalı kapılar ardında gayriresmi pazarlıklar döneminden açık müzakereler dönemine geçiyoruz” şeklinde okumak daha doğru görünüyor.
Ziyarette Şam’daki Suudi Arabistan elçiliğinin açılması konusunun görüşüldüğüne dair iddialar var ancak bu iddialar geçtiğimiz 2 yıl içinde birçok kez gündeme gelmişti. Suudi Arabistan elçiliğinin hemen açılması mümkün olmasa da Suriye ile Suudi Arabistan ilişkilerinin başlaması demek;
- Suriye üzerindeki ekonomik blokajın hafiflemesi,
- Suriye’ye ABD yaptırımlarının arkasından dolaşarak sıcak para gelmesi,
- Suriye ile körfez ülkeleri arasında temasların başlaması,
- Suriye’nin yavaş yavaş bölge siyasetine geri dönmesi,
- Bölgesel diplomasiye Rusya ve İran üzerinden değil doğrudan dahil olması demek.
Ancak bu süreç kesinlikle kolay olmayacak ki, tekrar belirtmekte fayda var; Suriye ile Suudi Arabistan siyasi ve ekonomik ilişkilerini başlatmıyor henüz, kapalı kapılar ardında süren müzakerelerin artık açıktan yapıldığı bir dönem başlıyor.
Bu müzakerelerin en önemli başlığı da herkesin bildiği gibi İran olacak gibi görünüyor.
Bir süredir Suudi Arabistan ve Suriye arasında “Suriye’nin İran ile ilişkilerini kesmesi veya azaltması karşılığında ayaklanma başında askıya alınan Arap Birliği üyeliğine geri dönebileceği’ şeklinde pazarlıklar yapıldığı biliniyordu zaten.
Son dönemde Rusya’nın Suriye’deki yeniden imar sürecinin maliyetini tek başına üstlenmek istememesi, Arap ülkelerinin bir kısmı ile İsrail’in ilişkilerini normalleştirmesi, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin kendi aralarındaki krizleri çözme yolunu seçmesi, ayaklanma süreci ile birlikte bölgede daha da görünür olan ABD dahil bölge dışı ülkelerin yeni çatışmalardan çok diplomatik süreçlere odaklanmaya başlaması gibi sebepler Suriye-Suudi Arabistan ilişkilerini daha da önemli kılıyor.
Gözden kaçırılmaması gereken bir başka nokta da şu; ayaklanma döneminde Lübnan ve Irak gibi çatışma yaşanmayan ülkeler bile art arda depremlerle sarsıldı. Sadece Suriye’nin değil Suudi Arabistan’ın da istikrara veya en azından krizlerin kontrol edilebilir seviyeye indirilmesine ihtiyacı var.
Velhasıl, Suriye’deki seçim sandığa giden Suriyelilerin beklediği gibi yeni bir dönemi başlatacak gibi görünüyor.
Bakalım, Suudi Arabistan’ı bölgenin başka ülkeleri de takip edecek mi?
Evrensel / 28.05.21