Geçtiğimiz hafta Türk Tabipleri Birliği (TTB) 73. Büyük Kongresi nedeniyle yazma olanağı da bulamadım. Bu aralar işlerin yoğunluğu düzenli yazmamı engellese de son gelişmeler ile hem büyük kongrede oy birliği ile kabul edilen yönergemizden, meslek örgütümüzün gurur belgesinden söz etmek hem de geçen ay “Hakikat Çatlağını Bulur” başlıklı yazımda sözünü ettiğim tıbbi belgeleme uygulamalarına değinmek bir zorunluluk oldu.
Önce yönergemizi biraz anlatayım. TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolunun karar önergesi olarak sunduğu “Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Yönergesi”* hekimlerin, meslektaşlarına veya üçüncü kişilere yönelik cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği veya bir başka temelde ayrımcılık göstermesini, cinsel şiddeti ve kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bunların kaynağı olan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele etmek için Türk Tabipleri Birliği Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Birimleri Eşgüdüm Kurulu ile Tabip Odaları Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme birimlerinin yapısını, görevlerini ve çalışma esaslarını düzenlemeyi amaçlıyor. Biliyoruz, cinsel şiddete uğradığında insanlar kendilerine inanılmayacağı, damgalanacağı kaygısıyla adalet arayışına girmekten vazgeçiyorlar. Adalet arayışının yolları hayli engebeli oluyor. Tıbbi belgeleme süreçlerinde karşılaştıkları sağlık çalışanları ve hekimler de zaman zaman nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini bilmiyor. Cinsel şiddetin örseleyiciliğine bir de tıbbi belgeleme sürecinin örseleyiciliği ekleniyor. Kolluk ve yargı aşamalarını saymıyorum bile. Üstelik toplumda da cinsiyetçi şiddete maruz kalan insanlara karşı “mağdur suçlayıcılığı”nın da çok yüksek oranlarda olması adalet arayışının önüne çıkan önemli engellerden birisi... Komşusunun cinsel istismarına uğrayan 10 yaşında bir kız çocuğunun ve ailesinin yaşadıkları evden ve mahalleden taşınmak zorunda kalmasına yol açan bu tür suçlamalar, 10 yaşında bir çocuğun o komşuyu “tahrik” ettiği iddiaları dehşetle izlediğimiz yüzlerce olgudan sadece bir örnek.
Cinsiyetçi şiddet türlerinde insanların bedeninde herhangi bir iz kalmamış olabiliyor. Adaletin sarp yollarından kaçındıkları için pek çoğundan zaten haberdar olamasak da küçük bir kısmı geç de olsa karar verip bu yola girdiklerinde varsa da bedenlerindeki o şiddet izleri çoktan iyileşmiş oluyor. O zaman elimizde olayı anlamak ve tanı koyabilmek için çoğunlukla yalnız ruhsal değerlendirme kalıyor. Tıbbi belgelemenin önemli bir bileşeni olmasına rağmen ne yazık ki hem hekimlerin bir kısmı hem de hakimlerin neredeyse tümü ruhsal değerlendirmeyi somut bir delil olarak görmeme eğiliminde oluyorlar. Ruhsal değerlendirmeyi görmezden gelme, ruhsal değerlendirme yapan ya da bir ruh sağlığı uzmanına yönlendiren hekimi görevini kötüye kullanmakla suçlama çok yaygın.
İstanbul Sözleşmesi’ni karalayıp, imza çekenler şimdi de bu sarp yolun orta yerine kocaman bir kayayı yerleştirdiler. Kamuoyunda 4. yargı paketi olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 08.07.2021 tarihinde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı. Bu yargı paketinin alelacele geçirilmesinin ardından özellikle 13. madde çok tartışılıyor. Bu maddeye göre aralarında cinsel suçlar ve cinsel istismarın bulunduğu suçlarda bir kişinin tutuklanabilmesi, kuvvetli suç şüphesinin somut delillere dayanmasına bağlı hale getirilecek. Bir diğer deyişle cinsel saldırıya maruz kalan kadınlar, istismar edilen çocukların maruz kaldıkları suça kanıt teşkil edecek somut delile sahip olmaları beklenecek. Adalet Bakanlığı sözcüsü tepkilere yönelik bir açıklama yaptı ve “Kadın ve çocuklarımızın beyanları elbette ki delildir” dedi. Ne yazık ki kafa karışıklığı, bilimsel bilgiden uzak yaklaşım bu sarp yolu daha da aşılmaz hale getirecek. Öncelikle hatırlatalım, beyan delil değil, ancak soruşturmaya esastır. Beyan karşısında yapılacak olan hızlı ve etkili bir soruşturma ve tıbbi belgelemedir. Somut deliller arasında en önemli olanlardan birisi ise tıbbi belgelemedir. Tıbbi belgelemede beden muayenesi, ruhsal değerlendirme ve toplanan örneklerde yapılacak incelemeler olmazsa olmazdır. Beden muayenesinde saptanan yaralanma, yaralanma olmasa bile toplanan örneklerde saldırgana ait dokular, o olmasa bile ruhsal değerlendirme sonucu şiddete bağlı ortaya çıktığı tespit edilen ruhsal etkilenmelerin her biri “somut” delildir. Ancak ruhsal değerlendirmeyi delil olarak görmeyen savcı ve hakimlerle bu düzenleme adaletin yoluna engel döşemekle kalmıyor, cinsiyetçi şiddetin halı altına süpürülmesi, insanların yaşadıkları şiddeti dile getirmemesi için elden gelen yapılıyor.
Böyle bir dönemde meslek örgütümüz TTB’nin oy birliği ile kabul ettiği yönergenin hepimizin yoluna ışık tutacağını umuyoruz.
* TTB 73. Kongresi’nde Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Yönergesi Oybirliği ile Kabul Edildi
Evrensel / 12.07.21