Alım gücünün düşmesi, asgari ücretin açlık sınırının altında kalması ve sefalet koşullarının derinleşmesi ile asgari ücrete zam talebi yeniden yükselmeye başladı. Başta Erdoğan olmak üzere Ekonomi Bakanı, Çalışma Bakanı, Merkez Bankası Başkanı ve bütün saraylılar ağız birliği edip asgari ücrete zam yapılmaması gerektiğini, yapılmayacağını, yapılamayacağını söylüyorlar.
Asgari ücrete zam yapılması demek, uyguladıkları ekonomi programından şaşmaları anlamına geliyormuş. Sermayenin iş gücü maliyeti artacakmış, bunu karşılamak için bütçeden sermayeye destek olmaları gerekecekmiş, bu ürün ve hizmetlerin fiyatlarına yansıyacakmış, bu da enflasyonu artıracakmış da mış mış…
Bu söylemlerle sadece sermayenin çıkarlarını gözettiklerini, milyonlarca işçi ve emekçinin açlık sınırının altında yaşadığı yoksunluğu zerre kadar önemsemediklerini ilan ediyorlar.
Sene başında asgari ücrete sözde rekor zam yapıp işçi ve emekçileri “enflasyona ezdirmeyeceğiz!” söylemleri altında sefalet ücretine mahkûm ettiler. Asgari ücretin açlık sınırının altına düşmesi birkaç ayı bulmadı. 60 bin lirayı geçmiş olan yoksulluk sınırından bahsetmiyoruz bile. Hâl böyleyken Çalışma Bakanı Işıkhan “Aralık ayındaki düşüncemiz neyse aynı şekilde devam ediyor. Enflasyonla ilgili verilerimiz oldukça güzel geliyor. Hiçbir ara zam gündemimizde yok.” diyebiliyor.
İktidar elbette hayal dünyasında yaşamıyor. Bu yaklaşım ülke koşullarını, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam şartlarını bilmemekten de gelmiyor. Kör bir inat ise hiç değil. Bu kararlılığın arkasında bir sınıf tutumu var. Saray iktidarı, kapitalistlerin yaşanılan krizden etkilenmemesi için her türlü tedbiri almaya çalışırken krizin bütün faturasını sırtımıza yıkmakta ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor.
Seçimlerin hemen ardından tasarruf tedbirleri ve kemer sıkma politikaları ile ekonomik krizin faturasını bizlere kesmeye girişmişlerken ne kamu emekçilerine ne emeklilere ne de asgari ücretlilere bir kuruş zam yapmak istemiyorlar. Üstelik asgari ücrete zam yapılmaması, krizin faturasının bizlere ödetilmesinin yollarından sadece biri durumunda.
Enflasyonla mücadele adı altında dayatılan kemer sıkma politikalarıyla sırtımızdaki vergi yükü artıyor. Çalışma koşullarımız kötüleşiyor. Esnek çalışma yaygınlaştırılıyor. İşten atmalar çoğalıyor. Bu sosyal yıkım programını demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılar tamamlıyor. Sesini çıkartan, sokağa çıkan herkesi hedef alıyorlar. 1 Mayıs’ta yaşananlar bunun en somut örneğidir. Baskıyla, tehditle, işten atmalarla, gözaltı ve tutuklamalarla bizleri yıldırmaya çalışıyorlar.
Bu krizi biz yaratmadık, faturanın bize kesilmesine seyirci kalmayacağız. Ne siyasal iktidarın demokratik hak ve özgürlüklere dönük saldırılarına ne de bize dayatılan insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarına geçit vermeyeceğiz. Harekete geçeceğiz. Baskı, sömürü ve soygun düzenine geçit vermeyeceğiz.
– Dolaylı vergiler (ÖTV-KDV) kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi getirilsin!
– Yoksulluk sınırına kadar ücretlerden vergi alınmasın!
– İşten atmalar yasaklansın!
– İnsanca yaşamaya yeten ücret!
Emeğin Kurtuluşu’nun 34. sayısından alınmıştır…