Geçtiğimiz hafta ajanslara, Türkiye’nin Somali’ye 2 milyon 372 bin SDR (özel çekme hakkı), 3 milyon 388 bin dolara denk gelen hibe yardımında bulunduğuna ilişkin bir haber düştü. Bu IMF’nin Ağır Borçlu Yoksul Ülkeler İnisiyatifi kapsamında başlattığı girişime bir katkı anlamı taşıyordu. Sevgili Ozan Gündoğdu gazetemizde Türkiye’nin bu cömert davranışının ardında yatan ekonomik ve jeo-politik nedenleri irdeleyen kapsamlı bir analiz kaleme aldı. (bkz. Ankara Somali’nin IMF borcunu ödeme kararı aldı: Borç silmenin nedeni kontrolde tutmak, BirGün Gazetesi 7 Kasım 2020). Ben de bu yazıda IMF-DB gibi uluslararası finansal kuruluşların bir yandan dünyaya “kamu yatırımları yapın, bütçeden sosyal destek sağlamaya öncelik verin, talebi canlı tutun” çağrısı yaparken, öte yandan Somali gibi yoksul ülkelere kemer sıkma reçeteleri uygulatmaya devam etmesi çelişkisi üzerinde duracağım.
Ancak önce, Somali hibesi üzerine sosyal medyada süren tartışmaya ilişkin gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Genelde gözlemlediğim “biz zaten yoksulluktan kırılırken Somali’ye bu cömertlik niye?”, “Somalı işçilere destek yok ama Somalilere var” tarzı reflekslerin egemen olmasıydı. Somali sonunda kişi başına gelirin 350 dolar civarında seyrettiği aşırı yoksul bir ekonomiye sahip. Seller ve çekirge sürüleri akını ülkenin tarımını felç ettiği için ciddi bir açlık tehlikesiyle de karşı karşıya.
Toplam 5,2 milyar dolarlık dış borcunun 557 milyon dolara indirmek için IMF eliyle bir kampanya yürütülüyor. En fazla alacağı bulunan devletler ABD (1104 milyon dolar), İtalya (800 milyon dolar), Fransa (480 milyon dolar) ve Rusya (148 milyon dolar) olarak sıralanıyor. Tüm kreditörler alacaklarında indirime gitmeyi kabul ederken, Türkiye de sürece sınırlı bir katkı sunuyor.
Bana kalırsa asıl söylenmesi gereken; Saray’ın şatafattan vazgeçmesi, bürokratların altlarına lüks makam otoları çekme alışkanlığını terk etmesi, bütçeye büyük yük getiren çeşitli cephelerdeki askeri harekâtların durdurulmasıdır. Eğer böyle masraflar kısılırsa bu ülkenin kaynakları pekâlâ Somalı madenciye de, deprem mağdurlarına da, Somalili yoksullara da sahip çıkmaya yeter.
Sonunda Somali’ye uzatılan yardım eli, Türkiye’nin 82 milyonluk nüfusu göz önüne alınırsa kişi başına 4 cent, diğer bir ifadeyle 34 kuruşluk bir destek anlamına gelir. Bu da kabul edersiniz ki bütçemizi sarsmaz.
Covid-19 döneminde yoksulluk yaygınlaşıyor
Ekim başında paylaşılan Dünya Bankası’nın her 2 yılda bir yayımladığı yoksulluk raporuna göre, (Poverty and Shared Prosperity 2020: Reversals of Fortune) Covid-19, dünyadaki silahlı çatışmalar ve iklim değişikliği gibi nedenlerle, 25 yıldır düşüş içerisinde bulunan aşırı yoksulluk rakamları 2020’de yeniden yükselişe geçecek. Günlük geliri 1.90 doların altında bulunan aşırı yoksulların sayısı 1990’da 1,9 milyar iken, 2017’de 689 milyona geriledi. Küresel aşırı yoksulluk 2015’e kadar yüzde 1 yıllık azalma gösterirken, sonra bu oran yüzde 0,5’e düştü. Bu talihsiz insanların yüzde 40’ı şiddetli çatışmaların meydana geldiği ülkelerde yaşıyor. Örneğin 2015 ila 2018 arasında Suriye ve Yemen’de aşırı yoksulların oranı ikiye katlandı.
Sahra-altı Afrika ve Güney Asya başta gelmek üzere, iklim değişikliği de 2030’a kadar 68 ila 135 milyon arasında bir nüfusu yoksulluğa sürükleyecek. Dikkatinizi çekerim bu 10 yıla yayılacak bir tahmine işaret ediyor. Hâlbuki Covid-19 salgınında tek başına 2020’de aşırı yoksullukla tanışacak insan sayısının 88 milyon ila 115 milyon arasında bir yerde gerçekleşmesi bekleniyor.
Rapora göre pandemi nedeniyle yoksulluğu tadacak olanların profili de kronik yoksullardan farklılık gösterecek. Yeni yoksullar ağırlıkla daha şehirli, daha eğitimli kesimlerden gelecek. Daha çok imalat sanayinde ve kayıt dışı hizmetlerde çalışanlar arasından çıkacak. Orta gelirli ülkeler Hindistan ve Nijerya yeni yoksulların yüzde 75’ine ev sahipliği yapacak.
Yoksul ülkelere verilen sözler tutulmadı
Nisan’da da IMF başkanı Kristalina Georgieva Somali’nin de aralarında bulunduğu 25 ülke için acil borç affı talep etmişti. Çünkü böyle bir adımın atılması IMF’nin “en yoksul ve en kırılgan” üyelerinin kıt kaynaklarını acil tıbbi malzemelere ve pandemi ile ilgili gereksinimlere yöneltebilmesini sağlayacaktı.
Mart’ta ise Birleşmiş Milletler GOÜ’ler için 2,5 trilyon dolarlık bir yardım paketi çağrısında bulunmuştu. Bu öneri IMF’nin ilgili ülkelere özel çekme haklarından 1 trilyon dolar para aktarmasını, söz konusu ülkelerin 1 trilyon dolarlık borçlarının iptalini ve sağlık harcamalarına tahsis edilecek Marshall Planı bir fon kurulmasını içeriyordu.
Ne yazık ki aradan geçen sürede GOÜ’ler lehine hiçbir adım atılmadı. Yoksulluğu en azından hafifletecek programlara kaynak aktarılmadı. IMF baş ekonomisti Gita Gopinath’a göre şu ana kadar 12 trilyon dolarlık tarihte görülmemiş ölçüde mali kaynak tahsis edildi (Financial Times, 3 Kasım 2020). Ancak bu fonlar büyük ölçüde büyük şirketlere ve finansal sisteme akıtıldı. Asıl gereksinimi bulunan küçük işletmeleri ve yoksulları teğet geçti. Gopinath aynı yazıda hükümetlerin böyle bir süreçte harcamalara hız vermesini salık veriyor. Ancak borçları sürdürülemez durumda bulunan ülkelerin önce borçlarını yeniden yapılandırmaları gerektiğini söylüyor. Ne var ki yoksulluktan kırılan Somali veya Türkiye gibi ekonomik dengelerin bozulduğu ülkelerin böyle kritik bir dönemde borçlarını yeniden yapılandırmaya öncelik vermesi, Covid-19’un yol açtığı insani trajedinin ağırlaşmasına neden oluyor.
Dünyada egemen olan düşük faiz ortamı nedeniyle bazı ülkeler uluslararası finansal piyasalarda yeni borçlanma olanakları bulabildiler. Ama yoksul ülkeler grubu bu şanstan da mahrum kaldı. IMF 80 yoksul ülkeye 100 milyar dolarlık acil fonlama sağladı. Dünya Bankası ise pandemiyle mücadele için ayırdığı 230 milyar doların 75 milyar dolarını kullandırdı. Gelgelelim IMF ve Dünya Bankası’nın kemer sıkma politikalarından vazgeçmediği, para vermeyi bütçede kısıntı yapma şartına bağladığı burjuvazinin yayın organlarında dahi dile getiriliyor (Jonathan Wheatley, Financial Times 3 Ekim 2020).
Oxfam: IMF-DB bilinen reçeteyi yazıyor
Uluslararası yardım örgütü Oxfam da, yaptığı kapsamlı bir araştırmada IMF’nin yoksul ülkelere verdiği borçların yüzde 84 oranında sert kemer sıkma önlemleri dayattığı sonucuna vardı. Araştırma, 81 ülkeye verilen 91 IMF kredisinin 76’sında kamusal sağlık sistemlerinden, emeklilik programlarından derin kesintiler, yaygın ücret dondurmaları, doktor, hemşire, öğretmen gibi kamu çalışanlarının sayısında kısıntı, işsizlik ödemelerinin azaltılması gibi kemer sıkma önlemlerini dayattığını öne sürüyor.
IMF’nin kendi araştırmaları kemer sıkmanın yoksulluğu derinleştirdiğini ve eşitsizliklerin arttığını ortaya koysa da, ülke örnekleri uygulamanın tam ters yönde olduğunu gösteriyor. Oxfam, Ekvator, Angola, Nijerya, Tunus birçok ülkede sosyal programların nasıl budandığını ayrıntılarıyla ortaya koyuyor.
Özetle, “huylu huyundan vazgeçmez” misali IMF ve Dünya Bankası sözcüleri pandemi döneminde kamunun ekonomide rolünün artırılması, sosyal programların güçlendirilmesi mesajı verse de, yoksul ülkelere bilinen reçetelerini dayatmayı sürdürüyorlar. Zaten normal zamanlarda kamu sağlığını bozan bu reçeteler Covid-19 döneminde ölümlerin daha da artmasını, tablonun daha da ağırlaşmasını körüklüyor.
BirGün / 10.11.20