Türkiye ABD’ye rağmen bildiğini okur mu?- Fehim Taştekin

Ankara’daki saldırı, Suriye ve Irak’ta 30 kilometre derinliğinde “güvenli bölge” planını güncelledi, sivil altyapıyı hedefe koyan yeni angajman kurallarıyla çerçeveyi değiştirdi. Ancak ABD’nin Türk SİHA’sını vurması, operasyonun kara harekâtına dönüşmesi ihtimalini zayıflattı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 09 Ekim 2023
  • 17:55

Ankara’da İçişleri Bakanlığı’nı hedef alan saldırı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Irak sınırlarında 30 kilometre derinliğinde kesintisiz “güvenli bölge” kurma planı için yeni bir gerekçeye dönüştü. Irak tarafında Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Irak hükümeti ile gerilimi artıran bu plan, Suriye tarafında 2019’dan beri hem ABD hem Rusya’nın kırmızı çizgilerini zorluyor. ABD’nin bir Türk silahlı insansız hava aracını (SİHA) düşürmesi operasyonun kara harekâtına dönüşmesi olasılığını zayıflatıyor.

1 Ekim’deki saldırıyı, “savaşın durdurulması” çağrısı eşliğinde PKK’nin silahlı kanadı Halk Savunma Güçleri (HPG) üstlendi. Açıklamaya göre saldırıyı Ölümsüzler Taburu üyesi Rojhat Zilan kod adlı Özkan Şahin ve Erdal Şahin kod adlı Hasan Oğuz gerçekleştirdi. 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan saldırganların Suriye’den geldiğini öne sürdü. Buna dair bir delil sunulmazken ABD’nin İslam Devleti’ne karşı ortağı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi suçlamayı reddetti. Abdi, Türk vatandaşı olan eylemcilerin Suriye’den gitmediğini belirterek “Türkiye’deki iç çatışmanın tarafı değiliz” dedi. Ankara’nın özerk yönetime saldırıları meşrulaştırmak için bahaneler aradığını vurgulayan Abdi, altyapı ve ekonomik kaynakların hedef alınmasını savaş suçu olarak niteleyip garantör tarafları uygun pozisyon almaya davet etti. 

Abdi’nin garantörler olarak bahsettiği taraflar, 2019’da Barış Pınarı Harekâtı’nı Tel Ebyad ve Ras’ul Ayn’dan sonra ayrı ayrı mutabakatlarla durduran ABD ve Rusya. ABD ile varılan mutabakat Tel Ebyad ve Ras’ul Ayn arasındaki 120 kilometrelik alanda konuşlu Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) sınırlardan 32 kilometre öteye çekilmesini öngörüyordu. Rusya ile varılan mutabakat ise YPG’nin sınırın 30 kilometre ötesine çıkarılmasını, buralara Suriye ordusu ve Rus polis gücünün konuşlandırılmasını içeriyordu. Ayrıca YPG’nin Tel Rıfat ve Menbic’den çekilmesi şartı eklenmişti. YPG’nin Menbic’ten çekilmesi ABD’nin sözlü taahhütleri arasındaydı. Türkiye üç yıldır bu mutabakatlarla ABD ve Rusya’yı sıkıştırıyor. YPG’nin Menbic’te yerini Menbic Askeri Meclisi’ne, diğer yerlerde Asayiş’e bırakması Ankara’yı tatmin etmedi. 

Erdoğan mutabakatlara uyulmadığı iddiasıyla kara harekâtı için bastırırken, 2022’de İstanbul’daki terör saldırısından sonra olduğu gibi operasyon SİHA ve obüs atışlarıyla sınırlı kalıyor. 

Erdoğan, Ankara saldırısının ardından güney sınırlarında 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma hedefini yinelerken “Atacağımız yeni adımlar sadece hazırlık, zaman ve ortam meselesidir” dedi. Bu ifade eli kulağında bir kara harekâtına işaret etmiyor. 

Misilleme olarak Suriye’de çok sayıda yerin yanı sıra Irak’ta Kandil, Hakurk, Zap, Avaşin, Metina, Haftanin, Gare ve Asos dağları bombalanırken Savunma Bakanlığı’nda Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı’nın da katıldığı güvenlik toplantısının ardından gelen açıklama angajman kurallarının değiştiğini gösterdi.

Fidan "Irak ve Suriye’de PKK/YPG'ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir. Üçüncü tarafların PKK/YPG'li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum" dedi. Burada üçüncü taraflardan kasıt farklı yerlerde SDG’yle birlikte bulunan ABD, Rusya ve Suriye güçleri.

Fidan’ın uyarısını Haseke ve Kamışlı’ya yönelik onlarca SİHA saldırısı izledi. Kamışlı’daki elektrik santrali, Segirka’daki elektrik istasyonu, Tirbespiyê’deki gaz-petrol istasyonu ve Haseke’deki Harbi barajı elektrik santrali vurulan yerler arasında. 

Bu noktadan sonra ABD ve Rusya’nın kırmızı çizgileri yeniden önem kazanıyor. Ankara, İsveç’in NATO üyeliğine onay beklerken Türkiye’yi üzmek istemeyen ABD’nin esnekliğini ya da Ukrayna cenderesi yüzünden Rusya’dan gördüğü anlayışı avantaja çevirmek istiyor. Fakat kısa bir süre önce her iki ülkenin sahadaki durumu türbülansa sokacak müdahalelere karşı duruşunu teyit eden gelişmeler oldu. 

Geçen ay Türkiye, Deyr el Zor’da SDG’ye karşı aşiret isyanını fırsata çevirip Fırat’ın batısında yeni cepheler açmaya çalıştı. ABD ise aşiretlerin SDG’ye bağlılığını temin için ağırlığını kullandı. Rusya da Türkiye destekli grupların Suriye ordusunun da bulunduğu alanlara doğru ilerlemesini engellemek için hava gücü kullandı. Yani olası kara harekâtına karşı Rus ve Amerikan tutumu örtüşüyor. 

Irak tarafında Türkiye’yi dizginleyecek bir güç yok. Orada hem sert saha koşulları hem de Ankara’nın SİHA teknolojisiyle sonuç alabileceğine dair inancı geniş çaplı kara harekâtını geri plana itiyor. Ankara, Bağdat’ın Basra’dan Türkiye sınırına çıkacak Kalkınma Yolu Projesi’ni çok önemsemekle birlikte askeri operasyonlara karşı Irak’tan yükselen tepkileri umursamıyor. Bağdat’ın İran’la olduğu gibi bir güvenlik anlaşması yapılması önerisini de ciddiye almıyor. PKK’nin dağlardaki kampların ötesinde Süleymaniye, Kerkük, Mahmur ve Şengal ekseninde Suriye’ye geçecek şekilde yayıldığı tespiti, Türkiye’yi “Ne Irak ordusu ne de Peşmerge bununla baş edebilir” sonucuna götürüyor. Ankara dağ ve vadilerle kaplı sınırlara Iraklı muhafızların yerleştirilmesini de gerçekçi görmüyor. O yüzden yıllardır Kürdistan içinde tepelere kalekollar yapıyor ve yeni üslenme alanları açıyor. 

Kürdistan’daki istikrarın bozulmaması yönündeki Amerikan hassasiyeti bir kenara, Irak tarafında Türkiye’nin PKK’ye karşı yürüttüğü operasyonlara Washington’ın engelleyici bir tutumu yok. PKK’nin Bağdat’taki Şii aktörlerle arasının kötü olmadığı, hatta Haşd el Şabi’nin Şengal Direniş Güçleri’ne yardım ettiği ve Tahran’ın da bölgede Türkiye’nin planlarına karşı çıktığı dikkate alındığında, Ankara’nın Irak tarafındaki sorununun ABD’den çok İran olduğu söylenebilir. 

Hâliyle ABD ile asıl potansiyel gerilim noktası Suriye. Ankara SDG’ye desteğin kesilmesinde ısrar ederken Biden yönetimi de Amerikan güçlerini bölgede tutma kararlılığını sürdürüyor. SDG ile işbirliğinin bitmesi Amerikan güçlerinin bölgede kalma koşullarını yok edebilir. 

Öngörüler daha önce olduğu gibi ABD’nin kendi güçlerini tehlikeye atmayan sınırlı ve muvakkat hava operasyonlarına anlayış göstereceği yönündeydi. 4 Ekim’de ABD Dışişleri Sözcülüğü saldırganların Suriye’den geldiği yönündeki iddiaya “Teyit edecek yeterli bilgiye sahip değiliz” diyerek temkinli yaklaştı. Bu da bir süre sonra frenleyici uyarılar ya da girişimlerin gelebileceği ihtimaline yol açtı. 

Olabilecek en ciddi uyarı bir gün sonra geldi. 5 Ekim’de Amerikan güçlerinin kendilerine 500 metre yaklaşan bir Türk SİHA’sını düşürmesi Ankara’da buz kesti. İki NATO gücü arasında görülmemiş bu durum oluştu. Önce SİHA’nın Türkiye’ye ait olmadığı açıklandı. Pentagon’dan gelen teyidin ardından iki ülke Savunma Bakanları ve Genelkurmay Başkanları arasında yaşanan telefon trafiğinde mesajlar teati edildi. Koordinasyonun artırılması ve çatışmanın önlenmesi protokollerine uyulması vurgusuyla gerilimi düşüren bir tutum sergilendi. 

Ancak PKK’ye karşı savaşta Türkiye’ye hak veren ama Fırat’ın doğusunda istikrarın bozulmasına karşı çıkan bir ikilem korunuyor. Bu tutum pratikte hava operasyonlarını durdurmasa da kara harekâtı için koşulların olgunlaşmasını engelliyor. 

ABD ile görüşmelerden sonra bu kez savaş uçaklarıyla operasyona devam eden Türkiye, özerk yönetimi felç edecek şekilde maksimum zararı vermeye odaklanmış gözüküyor.

Al-Monitor / 07.09.23