Facebook ve Instagram’ın Rusya-Ukrayna savaşı ile bağlantılı bir şekilde şiddet söylemi içeren gönderilerin bir kısmı için kurallarını gevşettiğini Reuters’in iç yazışmalara dayandırarak ortaya çıkartmasının ardından grubun ana şirketi Meta da bir açıklama yayımlayarak ilgili içerik moderasyonu politikalarında “geçici değişiklikler” yapıldığını kabul etti. İlgili politikalarda yapılan değişikliklere göre “Rus işgalcilere ölüm” gibi ifadeler ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Belarus Devlet Başkanı Alexander Lukaşenko’ya dönük “ölüm çağrıları” Ukrayna, Polonya, Ermenistan, Macaristan ve bölgedeki bazı diğer ülkelerde serbest hale geldi. Rus sivillere dönük benzer ifadelere ise izin verilmeyecek. Meta’nın Neonazi Azov Müfrezesi’ne güzellemelere dair benzer bir içerik moderasyonu düzenlemesi yaptığı 24 Şubat’ta The Intercept tarafından ortaya çıkartılmıştı.
Twitter henüz Rusya-Ukrayna savaşı ile bağlantılı olarak içerik moderasyonu politikalarında bir değişiklik yaptığını duyurmadı. Ancak ABD Senatörü Lindsey Graham’ın 4 Mart’ta yayımladığı; Sezar’a suikast düzenleyen Brutus ve Hitler’e suikast düzenleyen Albay Stauffenberg’i hatırlatarak “Rusya’dan birilerinin Putin’e suikast yapması” çağrısında bulunan gönderinin hâlâ yayında olmasından benzer “esneklikleri” Twitter’ın da gözettiğini iddia edebiliriz.
Sosyal medya ve Internet platformlarında kullanıcılarca üretilen içeriğin moderasyonu ve denetimi nasıl olmalı yeni bir tartışma değil. Son yıllarda platformların moderasyondaki yetersizlikleri ve taraflılıkları da gerekçe gösterilerek pek çok ülkede siyasetin en üst katmanlarında bu tartışmalar yürütülüyor, yasal düzenleme çalışmaları yapılıyor. Bu konudaki hemen her düzenleme çalışmasının kullanıcıların değil iktidarların çıkarlarını gözetmek üzere tasarlandığını, hemen her iktidarın Internet’in denetiminde daha büyük bir güce sahip olmak için çabaladığını da buraya not düşmek gerek. Üstelik bu çaba kendilerini rahatsız eden içeriğin sadece kendi ülkelerindeki görünürlüğü üzerine değil tüm Internet’teki görünürlüğü üzerine.
ABD’de platformları içerik moderasyonu kararlarında özgür bırakan İletişim Uygunluk Yasası’nın 230’uncu paragrafı özellikle de Hunter Biden e-postaları vakasından beri hem demokratlar hem de cumhuriyetçilerce tartışılıyor. Avrupa Birliği, Ağ Bilgi Güvenliği Direktifi 2.0’a tüm Internet’i yönetmesine olanak verecek şekilde kök alan adı sunucuları ile ilgili düzenlemeler eklemeye çalışabiliyor. Yine Avrupa Birliği, en yüksek mahkemesi Avrupa Adalet Divanı aracılığıyla “Yasa dışı olduğu üye ülkelerin mahkemelerince tespit edilen yorumların” dünya genelinde engellenmesini Facebook’tan talep edebiliyor. Internet üzerinde geniş ölçekli söz sahibi olması daha zor olan ülkeler ise farklı “çözümlere” yöneliyor. Çin ve Kuzey Kore kendilerini Internet’e büyük ölçekte kapatıp ülke içi intranetlerini kurarken Türkiye, İran ve Endonezya’nın başını çektiği Çin tipi bir tedbirin gerektirdiği büyüklükte bir altyapı kuramamış ülkeler ise çeşitli farklı yöntemlerle (SNI tabanlı engelleme, DNS tabanlı engelleme, BGP ele geçirme vb.) “istenmeyen” içeriğe erişimi kısıtlamaya çalışıyor.
Ülkelerin niyeti az çok belli zaten, ancak Internet üzerinde pratikte söz sahibi şirketler açısından da durum farklı değil. Her bir şirketin içerik moderasyonuna dair kamuoyuna açık yazıp çizdikleri dışında Facebook gibi mecbur kalmadıkça kamuoyuna açıklamadıkları kuralları var. Üstelik bu kuralların ne kadar adil uygulandığı ne kadar esnetildiği de belirsiz. Bir hesap için platformdan atılma sebebi olan bir cümle için aynı cümleyi kullanan bir diğer hesabın tek bir yaptırıma uğramaması rutin vaka. Şeffaf olmayan kurallar ve mekanizmaların kararları ortalama kullanıcının Internet’te ne göreceğinin belirleyicisi. Google aramasından Facebook, Instagram, TikTok ve Twitter zaman akışına; Youtube ana sayfası ve önerilen videolarına ne görebildiğimizin denetimi şirketlerin elinde. Tam da bu denetim örneğin Zoom, Facebook ve Youtube’un Filistinli Politikacı Leyla Halid’in konuşmacı olduğu bir akademik panelin yayımlanmasının engellemesini sağlayabiliyor; Meta Uluslararası İlişkiler Şefi Nick Clegg, RT ve Sputnik’i engelleme kararının hükümetlerin etkisi ile alındığını rahatça itiraf edebiliyor. Savaş naraları sosyal medyayı doldurabiliyor…
İktidarlar ile şirketlerin ortaklaştığı noktalar açık: Hepsi Internet üzerinde daha fazla söz hakkı istiyor ve hepsi bu söz hakkını temelde kendi çıkarları için istiyor. Internet kullanıcılarının haklarını ve çıkarlarını gözetmemekte de yine hepsi birleşiyor. Şirketler ve devletler arasında sıkışmış bu içerik moderasyonu pratiklerinden, kullanıcıların çıkarına bir sonuç alınamayacağı ise aşikar.
Evrensel / 12.03.22