İnternet ve ağ tarafsızlığı

İnternetin güncel hali, nasıl evrimleşebileceği ve Türkiye’nin ne kadar geride kaldığını takip etmek önemlidir. Bilinçli internet kullanıcıları olmak ve haklarımız konusunda talepler oluşturmak açısından da öyle.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 09 Ağustos 2020
  • 15:44

İnternet günümüzde insanların temel bir ihtiyacı haline gelmiş bulunuyor. Ağ tarafsızlığının ne anlama geldiği ya da Türkiye’de geniş kitlelerce neden ele alınmadığı konusuna girmeden önce, internetin ne olduğu ve nasıl çalıştığı hakkında bazı bilgiler gerekli olacak. Son kullanıcı olarak adlandırılan biz “tüketiciler”, hak arayışına girmek için bazı kavramları öğrenmek durumundayız.

İnternetin ortaya çıkışı ve dünyaya yayılması oldukça yenidir ve tahmin edilebileceği gibi birçok teknolojinin üretimine sebep olan askeri amaçlar doğrultusunda gelişmiştir. İnternet ABD’de 1969 yılında DARPAnet olarak, 1977’de ARPAnet ve sonrasında ise ordu dışında ilk olarak belirli üniversitelerde kullanılmıştır. Temel amacı ise, Amerika’ya nükleer savaş açılsa ya da federal kurumlar bombalansa dahi iletişimi sağlayabilmektir.

İnternet yani iletişim ağı, bilgi iletiminin bir yoludur. Verilerin dijital olarak 1 ve 0 şeklinde depolanması teknolojisi, bildiğimiz anlamdaki bilgisayarları hayatımıza sokmuştur. Bilgisayarların birbirine bağlanmasına da ağ kurmak deniliyor, örümcek ağlarından esinlenilerek. Web, normalde örümcek ağı anlamına gelirken artık internet ağı anlamında kullanılıyor. Son kullancıların internet üzerinden eriştiği sitelerin, sayfaların, bilgilerin, verilerin bilgisayar dilindeki 1 ve 0’lara dönüşebilmesi için yazılmış olan kodların oluşturduğu yazılım sistemine ‘Web’ deniliyor. Bu sistemin fiziki altyapısına yani donanımına ise, yine ağ anlamına gelen ‘network’ deniliyor. İnternet üzerinden eriştiğimiz tüm veriler, bu networkü oluşturan ‘sunucu’ (server) adı verilen bilgisayarlarda depolanıyor. Biz internette bir ‘tarayıcı’ (browser, örneğin Google şirketine ait olan Chrome ya da Microsoft’a ait Internet Expoler gibi) açıp herhangi bir şey aradığımızda istemci (client) konumunda olarak birtakım protokoller aracılığı ile veriyi sunucudan istemiş oluyoruz. Akış sonucunda da veri ister video, ister metin, ya da mail vb. ekrana geliyor.

Verinin iletimi çeşitli yollarla sağlanıyor. Ama tüm ülkelerin birbirine bağlanmasını sağlayan internetin trafiği mevcut durumda yüzde 99 olarak denizler altına döşenmiş kablolar aracılığı ile gerçekleşiyor. Kablolu bağlantı halen en sağlam bağlantı yoludur. Elektrik, ses veya ışık biçiminde sinyallerle taşınan veriler aynı zamanda radyo frekansları aracılığıyla da taşınabiliyor. Wifi bağlantısının avantajı mobil olması, ancak her yerde sinyaller aynı kalitede olmayabiliyor. Denizlerin altında 468 kablo hattı var ve bazılarının uzunluğu 20 bin kilometreyi bulabiliyor. Bu “fiber optik” kablolarda veri ışık biçiminde taşınıyor ve bu sayede daha az veri kaybı oluyor. Kıtalar ve ülkeler arasında bu yoldan veri akışı hem oldukça az veri kaybıyla hem de hızlı bir biçimde gerçekleşiyor. Bu akış, ışık hızında olduğundan internetin hızına kullanıcıların fark edebileceği bir etkide bulunmuyor. Kullanıcıları internetinin hızını, büyük ölçüde yerellerdeki iletişim altyapısı belirliyor. Zira fiber optik kablolar, yerel bölgelerde henüz yeterince döşenmiş değil. Hele ki Türkiye’nin bu konuda oldukça geriden geldiğini belirtmek gerekiyor.

Türkiye’de altyapı konusunda Türk Telekom’un önceliği var. Özelleştirme ile beraber 2026 yılına kadar şebeke kurma imtiyazı bu şirketin elinde bulunuyor. Fiber optik kablo döşeme konusunda da ağır ilerlediklerini ve bunu bilinçli olarak yaptıklarını ifade etmek yanlış olmaz. Dünyada internetin yaygınlaşması ile beraber geliştirilmeye başlanan fiber kablolara geçici bir çözüm olarak, Graham Bell zamanından kalma ve ses sinyalini taşıyan bakır teller kullanıldı. Bu teller üzerinden yine geçici bir teknoloji olan DSL (ADSL, VDSL vs.) geliştirildi ama bir yandan da şebekelerin fibere dönüştürülmesi süreci başlatıldı. İşte Türkiye halen büyük oranda eski teknolojiyi kullanıyor. Şehirlerin merkezleri, uzak köyler ya da büyük şehirlerin şebekeleri farklılık gösteriyor ve hiçbir şekilde yeterli döşeme yok. Hatta uzunca bir süredir şebekenin fibere dönüştürülmesi iktidar tarafından engelleniyor. Belediyeler kazı izinlerini vermiyorlar. Bunun nedeni çok açık; ana akım medyayı avucunun içine almış olan AKP, internette sansür ya da erişim yavaşlatma uygulamalarının yanı sıra altyapıyı güçlendirme konusunu da ağırdan alıyor. Bunlara ek olarak söylenecek bir diğer husus ise, internetin bu kadar yavaş ve kalitesiz olmasına rağmen pahalı olmasıdır. Türkiye internet hızı açısından dünyada 102. sırada. 2019 yılında dünyada ortalama hız 11,03 Mbps iken Türkiye’de 5,27 Mbps olarak açıklandı. Singapur’un hızı ise 85,02 Mbps.

Peki, internet özgür mü ya da mesele sadece bağlanma hızı ve parası mı? Elbette değil. ‘Ağ tarafsızlığı’ dediğimiz olgu burada devreye giriyor, çünkü her şeyde olduğu gibi internette de kapitalist tekellerin egemenliği bulunuyor. Ağ tarafsızlığı kavramı yine ilk olarak ABD’de gündem oldu, hatta yasa tasarıları yapıldı. Sonra bu tasarının kaldırılması gündeme geldi ve ABD’de insanlar etkili protestolar düzenlediler. Donald Trump başa geldikten sonra, 2017 yılında bu tasarı kaldırıldı. Ağ tarafsızlığı; internet servis sağlayıcılarının (misal Türkiye’de Türk Telekom, Vodafone vd.), devletlerin veya düzenleyici kurumların (BTK vb.) kendi keyiflerine veya belirli grupların ticari çıkarlarına göre internete müdahale etmemesini dile getiren bir kavramdır. Yani internet üzerindeki tüm veri akışının farksız ve eşit hızda mümkün kılınmasıdır. Diyelim ki network bir otoban olsun. Facebook, Youtube, Netflix veya herhangi bir web sitesine erişim bu otobandaki şeritlerde eşit hızlarda gitmelidir. Ağ tarafsızlığı bunu savunur. 2017 yılında bu konu üzerine çıkarılan yasa tasarısının kaldırılması ile ne oldu? Bu sefer otobandaki şeritlerde bazı uygulamalar, özellikle teknoloji devlerinin ürünleri hızlı şeritlerden geçebilecekler. Küçük çaplı işletmeler, girişimciler buna haksız rekabet gözüyle yaklaştıkları için karşı çıktılar. Ama devletlerin de hangi içeriklere erişimin hızlı ya da doğrudan engelleme olacağına karar vermesi asıl sorunu oluşturuyor.

HTTP protokolünün yaratıcısı olan Tim Berners Lee ABD’de böyle bir adım atılması ile ilgili yaptığı bir açıklamasında “Ağ tarafsızlığını kaybetmek, bildiğimiz interneti kaybetmektir.” demişti. Ağ tarafsızlığı gündemi ABD’de geniş tepkilere yol açsa da ne yazık ki Türkiye’de bu konu hakkında gerekli ilgi oluşmadı. Türkiye’de ağ tarafsızlığı üzerine bir kanun düzenlemesi yok, gündeme de gelmedi. Aksine, Türkiye internette zararlı olduğunu öne sürdüğü içerikleri engellemeyi kamusal bir hak olarak görüyor. 2000’li yıllarda Youtube’a yönelik yasaklar devreye sokulmuştu, 2 sene boyunca Wikipedia’ya erişim yasaklanmıştı. Yüzlerce web sitesinin veya binlerce içeriğin Türkiye’den erişimi engellenmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya yönelik yeni bir sansür yasası devreye girdi. Toplumsal muhalefetin sesi yükseldiği zamanlarda da internet ve sosyal medya platformları yavaşlatılabiliyor. Bütün bunlar devletin internet üzerindeki tekeli sayesinde gerçekleşiyor. Elbette bu yasaklamalar ya da engellemeler başka yöntemler ile fiilen boşa çıkarılabilir. Ancak internete müdahale edilmesi bir hak gaspıdır ve bunun için de mücadele edilmelidir.

İnternetin güncel hali, nasıl evrimleşebileceği ve Türkiye’nin ne kadar geride kaldığını takip etmek önemlidir. Bilinçli internet kullanıcıları olmak ve haklarımız konusunda talepler oluşturmak açısından da öyle.

Kaynaklar

- Bilgisayar Kavramları “Internet Nasıl Çalışır?”. 4 Haziran 2020. https://www.youtube.com/watch?v=jVsUOiBzu7o&list=PLh9ECzBB8tJMKXMd8ovXR8TmQeaVtz5-l

- Pehlivan, Mehmet. “Ağ tarafsızlığı”. Arka Kapı. Sayı 1.

- Vikipedi