Türkiye’de resmî açıklamalara göre ilk COVID-19 vakası 11 Mart 2020’de görülmüştü. Salgınla geçen 11 ayın ardından yapılan değerlendirmede Türk Tabipleri Birliği kolları, kurulları, uzmanlık dernekleriyle birlikte pek çok başlığı ele aldı ama önemli başlıklardan biri de okullardı. Onuncu ayda da Eğitim Sen ile birlikte bir değerlendirme paylaşılmış, ancak daha kapsamlı bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğu da gözetilmişti. Halk Sağlığı Uzmanları Derneğinin emeği ile bu süreçte epey kapsamlı bir rapor hazırlandı. Bu rapordan bir çalışma da 11 Şubat günü birlikte açıklandı.
UNESCO verilerine göre 14 Aralık 2020 itibarıyla toplam 210 ülkeden 106’sında okullar tamamen açık, 43’ünde ise kısmen açık, 34 ülkede ara tatilde, 27 ülkede ise kapalı ve okulları kapalı olan ülkelerden biri de ne yazık ki Türkiye. Biz genel değerlendirme ve önerilerin aksine her yerden önce okulları kapattık ve öyle görünüyor ki son açılacaklar listemizde. Gene Eğitim Sen’in verilerine göre öğrencilerin yarısından fazlası bu adına eğitim denen ama eğitimin yalnız ders ile sınırlı olduğu anlayışıyla sürdürülen çevrim içi sisteme dahi ulaşma olanağından yoksun. Dersin dahi olmadığı bir ortamda artan çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlendirmelerle karşı karşıyayız. Kadını çocuğun bakımından sorumlu kılan ataerkil sistemin eve kapattıkları üzerine söylenecek de çok ama bugün çocuklar açısından bakalım soruna.
Rapora göz atalım birlikte, eminim okul çağı çocukları olanların da aklında pek çok soru vardır. “Okullarda bulaş ile de ilgili elimizde veri çok yetersiz olmakla birlikte dünyanın çeşitli ülkelerinde geçtiğimiz dokuz ayı kapsayan araştırmalar, okulların kapanmasının COVID-19 yayılımını azaltmadığını, açılmasının ise COVID-19 olgularını artırmadığını, okulların bu salgında hastalığın ana yayılma merkezi olmadığını ve okullarda görülen olguların toplumdaki yayılmanın bir yansımasından ibaret olduğunu göstermektedir. Çeşitli yayınlarda; COVID-19 pozitif biri ile teması olan 20 yaş altındaki çocuk ve gençlerin hastalığa yakalanma olasılığının, pozitif biri ile teması olan yetişkinlerden yarı yarıya az olduğu belirtilmektedir. 6-12 yaş çocukların hastalığa yakalanma ve bulaştırma riski yetişkinlerden çok daha düşüktür.”
Oysa okulların açılması ile yaşayacaklarımız konusundaki bilgilerin tersine, okulların uzun süre kapalı kalmasının yol açtığı sonuçlar ile ilgili elimizde kanıtlı pek çok veri var. Dünya genelinde uzaktan eğitim sürecinde öğrenme kayıplarının yaşandığı, en çok soyut düşünme süreçleri tam olarak gelişmemiş olan anaokulu ve ilkokul öğrencilerinin bundan etkilendiği belirtiliyor ve raporda da vurgulandığı üzere bu yaş grubunun hastalanma ve bulaştırma oranı çok düşük.
Rapora göre etkilenmelere baktığımızda; “Her yaş grubunda farklı gelişim evreleri yaşanmaktadır. Bu nedenle pandemi nedeniyle okulların kapatılması her yaş grubunda farklı gelişimsel etkiler gösterecektir. Beyin gelişimi çocukluk çağında yaş ilerledikçe azalmakta, nörolojik bağlantıların yapım süreçleri 10 yaş sonuna kadar en yoğun biçimde yaşanmaktadır. Bu nedenle ilköğretim çağındaki çocuklarda okula gitmeye ara verme zeka ve sosyal gelişimlerini olumsuz yönde etkileyecek, telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açacaktır. Çocuklarda nörobiyolojik gelişim sınırlı bir zaman aralığında gerçekleştiğinden, çocukların kısa bir süre bile okuldan uzakta kalması ciddi bir uyaran azalmasına yol açacak, nörobiyolojik gelişimi yavaşlatacaktır. Evde kaldıkları süre boyunca çocuklarda fiziksel aktivitenin olmaması kas iskelet sistemi gelişimini de olumsuz etkileyecektir. Pandemi sonrasında çocukluk çağı obezitesinde ciddi bir artış beklenmektedir. Okula gitmeme süresi uzadıkça, çocuklarda ağırlık artışının kalıcı olma riski de artacaktır. Bu da gelecek kuşakta daha yüksek beden kitle indeksine sahip olma ve buna bağlı yetişkinlikte kronik hastalık riskinin artmasına yol açacaktır. Okula devam etmeme, evde kapalı kalma durumundan yetişkinler kadar çocuklar ve ergenlerin ruh hali de olumsuz etkilenmiştir, ancak çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler yetişkinlere göre çok daha fazladır. Okula gitmeme nedeniyle çocuk ve ergenlerde kısa erimde depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları, huzursuzluk, konsantrasyon bozukluklarında, uzun erimde ise post-travmatik stres bozukluğu, teknoloji bağımlılığı sıklığında artış beklenmektedir. Bu dönem çocuklara ait hastalık yükünü ciddi oranda artıracaktır” değerlendirmesi sorunun ne denli ciddi boyutta olduğu da görülmektedir.
Fabrikalarda atölyelerde AVM’lerde çalışan ebeveynlerin eve virüsü taşımadığı varsayılıyor olsa gerek. Yaşa dayalı ayrımcılıkla 65 yaş üstünü evlere kapatıp çocukların bakımına koşan anlayış, o evlerde koruduklarını iddia ettiklerinin, çalışanların taşıdıkları virüsle hastalanmasına göz yummaktadır. Ev içinde bulaşmanın arttığına dair açıklamalara bir de bu gözle baksak!
Evrensel / 15.02.21