Bu hafta da geçen hafta olduğu gibi Karabağ meselesini konu alan iki yazıyla yetineceğiz. Bunların Vestnik Kavkaza’da yayınlanan ilkinin tam bir çevirisini, Kommersant’ta yayınlanan ikincisinin ise büyük bölümünü aşağıda bulacaksınız. Vestnik Kavkaza’da Yuhanna Mahbub, meselenin aslında en tayin edici halkalarından biri olduğu halde genellikle gölgede kalan İran’ın durumunu ele alıyor. Özellikle bu bölüm okurun büyük ilgisini çekecektir. Kommersant’ta Vladimir Solovyov ise Erivan mahreçli yazısında Karabağ meselesinin halihazırda girmiş olduğu çözüm yolunda karşılıklı hangi somut adımların atılacağını netleştirmeye çalışıyor.
'İran’ın yaklaşımı'
Hatırlayalım: Bakü ve Tahran arasında Zangezur koridorunun inşa projesinin hayata geçirilmesine yönelik hükümetler arası mutabakat iki yıl önce, 2021 baharında imzalanmıştı.
Kuşkusuz bu sürede köprünün altından çok su aktı. Bu ülkeler ciddi bir ihtilaf da yaşadılar, ama bugün krizin tedricen geride kaldığını umut etmek için her tür neden var. Taraflar tırmanış istemiyorlar. Azerbaycan ve İran ulaştırma meselelerinin çözümünde anlaşmaya çalışıyorlar; bunlar arasında doğu Zangezur ekonomi bölgesi ile Nahçivan Özerk Cumhuriyeti arasında İran toprakları üzerinden yeni iletişim hatları da var. Bu, direnişin temel nedenlerinden biri olan Zangezur koridoru meselesinin ortadan kalkmasına da yardımcı olabilir.
İran’ın Karabağ çatışmasındaki ve Zangezur koridorundaki tutumu Türkiye’den farklı olarak uluslararası hukuk normları ile destekleniyor. İran’ın eski Bakü Büyükelçisi Mohsen Pak Ayin, Khabar Online’daki mülakatında buna dikkat çekiyor:
“İran’ın savaş sonrası çatışmanın çözümüne ve Kafkas ulaştırma hatlarına yönelik tutumu uluslararası ilkelere tamamen uygundur. İran İslam Cumhuriyeti komşu ülkelerin toprak bütünlüklerini destekliyor. Bu bağlamda Türkiye Azerbaycan’la dostça ilişkilerini kötüye kullandı ve Aliyev’den Zangezur kontrol noktasının uluslararasılaştırılmasını ve hatta bu kontrol noktasını açmak için Ermenistan’ın askeri saldırılarla tehdit edilmesini istedi. Ankara bugün fiilen Bakü ile Erivan arasındaki ihtilafların çözüm yolundaki başlıca engeldir, zira Kafkaslarda barışın tesisinin baş kaybedeni Türkiye olacaktır.”
Aynı uzman Etemad için de yorumlarına devam ediyor:
“Azerbaycan’ın 44 gün savaşına girdikten sonraki hedefi Karabağ’ın kurtarılmasıydı. İran İslam Cumhuriyeti Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü daima desteklemiştir. İslam devriminin lideri [Humeyni] Azerbaycan’ın bütün topraklarının kurtarılması gerektiğini söylerdi. İran İslam Cumhuriyeti Azerbaycan Cumhuriyeti’ne azami destek göstermiştir.”
İranlı uluslararası meseleler uzmanı Rahman Kahramanpur X’teki mesajında Tahran’ın Zangezur koridorundaki tutumunu ortaya seriyor, keza meselenin Ermenistan için iktisadi ve siyasi boyutlarına dikkat çekiyor:
“İran Dışişleri Bakanı'nın (Amir Abdullahiyan) Ermeni meslektaşıyla görüşmesinde Aliyev’in İran’dan Ermenistan’a giden yolun bloke edilmeyeceğini söz verdiğini ve İran’ın 3+3 formatını memnuniyetle karşılayacağını söylemesi Zangezur koridorunun kurulmasına İran’ın direnişinin azalmakta olduğunun işareti. Son birkaç ayın diplomatik hareketleri de bu önermeyi doğruluyor. Ermenistan’da iç siyasi durum ve bölgede ortaya çıkan diğer şartlar öyle ki, Erivan artık ulaştırma yollarının açılmasına karşı değil. Paşinyan da Karabağ’ın Ermeni lobisi olarak tanınan rakiplerinin önünde Ermenistan’ın Karabağ’ı uzun vadede Azerbaycan’a vermekten başka yolu olmadığını söylemişti. Ermenistan keskin iktisadi problemler ve içeride derin siyasi ihtilaflarla karşı karşıya, kendi iktisadi problemlerini de kısmen Türkiye ile sınırlarını aşıp Güney Kafkasya ticaret yollarına katılarak çözmek istiyorlar.”
Erdoğan’ın Zangezur koridoruyla ilgili geçtiğimiz günlerdeki açıklaması İran’da hassas bir tepkiye neden oldu. İranlı uzmanlar İran mevcut imkânlardan faydalanmayacak olursa bu koridorun İslam Cumhuriyeti için kaybedileceğini ve bunun jeopolitik bir yenilgiyle eşdeğer olduğunu düşünüyorlar.
Enerji alanında uzman olan İhsan Mohdiyan Ilna ajansına verdiği yorumunda Zangezur koridorunun İran’ın bölge ülkeleriyle enerji alışverişi için önemine işaret ediyor. Mohdiyan’a göre bunun hayata geçirilmesinin etkisi ise İran tarafının ne kadar faal olacağına, ülkenin iktisadi ve siyasi menfaatleriyle güvenliğinin tehdit altına girmesine ne ölçüde izin verip vermeyeceğine bağlı:
“Eğer bu pasif siyasete devam edersek menfaatlerimiz gelecekte tehdit altına girecek. Erdoğan’ın bu konuda bir şeyler söylediğini görüyoruz ama İran Dışişleri Bakanlığı’ndan herhangi bir tepki gelmiyor. Demek ki kendi menfaatlerimize açıkça müdahale edildiğini gördüğümüzde sessizliğimizi koruyoruz. Bu da Tahran için kötüye işaret. Teyakkuzumuzda azalma var. Sanki problem yokmuş gibi. Ama bu bir yanılgı.”
Mohdiyan şunu da eklemiş:
“Türkiye bütün menfaatlerimizi tehdit altına koymaya çalışıyor, yani emtia ve elektrik enerjisi geçişi olarak Trans-Hazar ve Orta koridora istikrar kazandırmaya çalışıyor. Türkiye’nin Hazar ve Gürcistan’dan, keza Tiflis-Bakü’den Türkiye’ye uzanan demiryolundan geçen, Çin’den Avrupa’ya uzanan paralel bir ulaştırma yolu daha var; Türkiye güneyden, tam İran sınırından paralel bir demiryolu ulaşımında ve boru hattında da ısrar ediyor. Türkiye’nin planı, bizim Kuzey-Güney koridoruyla rekabet. Son haftalarda Türkiye’den resmi yetkililer Irak’ı ziyaret ettiler; orada da paralel bir koridor kurmayı planlıyorlar, bu koridor boru hattını, demiryolunu ve emtia ve enerji nakliyesi için yolları içeriyor ve eğer başlatılırsa Kuzey-Güney koridoruna alternatif olabilir. İşte bu bizi endişelendirmeli! Bu, hatta aynı zamanda bize rakip ve her halükârda aslında bizim yönetimimizin çözmesi gerektiği halde Türkiye’nin çözmekte olduğu paralel bir görev. Türkiye İran’la işbirliği temelinde bir prosedürü takip etmek isteseydi demiryolu hattını İran içinden kullanabilirdi. Neticede düşmanlığa dönüşebilecek olan bir rekabet görüyoruz.”
Kuşkusuz İran-Azerbaycan ilişkilerinin normalleşmesi İran’a, bölgenin bu etkili gücüne, Güney Kafkasya’daki güvenlik ve barış çabasının temini meselelerinde Rusya ile birlikte büyük etki yaratacak şekilde çalışma imkânı veriyor. (Y. Mahbub / Vestnik Kavkaza, 20 Eylül)
'Hangi somut adımlar atılacak?'
21 Eylül’de Karabağ Ermenileri ve Bakü temsilcileri Azerbaycan’ın Yevlah şehrinde bir araya geldiler. Görüşme, post-Sovyet coğrafyasında teritoryal çatışmaların tarihte ilk defa kimse tarafından tanınmayan bir cumhuriyetin uluslararası tanınmış bir devlet bünyesine dünyada hiç kimse tarafından tartışma konusu edilmeyecek şekilde entegrasyonuyla bitebilir. Elbette, bölgede yaşayanların iradesi hilafına.
21 Eylül günü Ermeni heyetinin korteji Stepanakert’ten (Azerbaycanca adı Hankendi) 100 kilometre uzaktaki Yevlah’a doğru yola çıktı. Ermeni medyasına ve daha sonra görüşme yerinden yayınlanan fotoğraflara göre, Karabağ Ermenilerini yerel parlamenter David Melkumyan ile Rusya’nın barışgücü birliği ile işbirliğinin temini merkezi başkanı Sergey Martirosyan temsil ediyorlardı.
Azerbaycan basını, görüşmede Rusya ve Türkiye ortak gözlem merkezinin (ikinci Karabağ savaşından sonra Azerbaycan topraklarında kurulmuştu) Rusya tarafından yöneticisi olan Tuğamiral Oleg Semyonov’un da bulunduğunu bildirdi.
Görüşmeleri Bakü tarafından Milli Meclis üyesi Ramin Mamedov yürüttü. Azerbaycan lideri İlham Aliyev bu baharda Karabağ Ermenileriyle temas görevini ona vermişti. Heyette ayrıca başkanın özel temsilcisi Başir Gaciyev ile özel temsilcilikten İlkin Sultanov da bulunuyordu.
Görüşmeler uzun sürmedi ve herhangi bir mutabakata varılmadan bitti.
Azerbaycanlı Trend ajansı, Ramin Mamedov’un “Karabağ Ermeni halkının re-entegrasyonu” planlarını sunduğunu bildirdi. Azerbaycan medyası haberlerinde Ermeni görüşmecilerin yetkilerini belirtmedi, bunları “Karabağ Ermenilerinin temsilcileri” olarak bildirdi. ...
Silahsızlandırma sürecinin nasıl işleyeceği ve askeri araçların ve teslim edilen silahların nereye gönderileceğine dair ayrıntılar henüz yok. ...
Yevlah’taki görüşmede Karabağ’da altyapının yeniden tesisi ve “Karabağ’daki Ermeni nüfusunun Azerbaycan anayasası ve kanunları temelinde faaliyetlerinin organizasyonu” meseleleri de öne çıktı. Karabağ Ermenilerinin temsilcileri ise bölgede yaşayanların besin ve yakın ihtiyaçlarının teminini gündeme getirdiler. ...
Halkın büyük bölümü barışgücünün kontrolündeki Stepanakert havaalanı bölgesinde bulunuyor. Bölgedeki durum ise son derece ağır. Elektrik yok, gıda yetersiz. Çok sayıda insan evlerini terk etmiş durumda; medya, tanıdıklarını ve yakınlarını aradığı halde bulamayan çok sayıda insan olduğunu da bildiriyor.
Rusya ve Azerbaycan devlet başkanları Putin ve Aliyev, Karabağ’daki durumu 21 Eylül’de görüştüler. Konular arasında 20 Eylül’de ateş açılan bir araçta öldürülen Rusya barışgücü askerleri de vardı. ...
Rusya barışgücü askerleri Karabağ’da bulunduğu zamandan beri, Kasım 2020’de Azerbaycan askerleri tarafından bir helikopterin vurulmasıyla ölen pilot da sayılırsa toplam sekiz kayıp verdi. ...
International Crisis Group (ICG) Güney Kafkasya kıdemli analisti Olesya Vartanyan, bu hafta bölgede “yeni bir gerçeklik” ortaya çıktığını ifade ediyor: “Stepanakert’teki yerel iktidar organları kapitülasyonu kabul ettiler, şu anda bütün dikkatler iki konuya yöneliyor: Üstlendikleri yükümlülüklerin yerine getirilmesi ve Dağlık Karabağ’daki insani problemlerin çözülmesi. Kalsalar mı gitseler mi bilmeyen insanların problemleri.”
Vartanyan şundan emin: eğer çatışmadan kaçınılabilir ve eğer Azerbaycan yerli halkı kalabileceklerine (yani hiçbir etnik temizlik olmayacağına) ikna ederse Bakü ve Erivan yakın zamanda bir barış anlaşması imzalayabilirler. Ama Vartanyan’a göre şu anda çözülmemiş çok fazla problem var: “Silahsızlanmanın, yerel iktidarın dağıtılmasının nasıl olacağı bilinmiyor. Mutabakatların yerine getirilmesinden kim sorumlu olacak? Bakü’nün kendi yönetimini atayıp atamayacağını ve yerel toplulukla ilişki kurup kurmayacağını henüz bilmiyoruz. Yeni yönetici bölgeden biri mi olacak, yoksa taşınmış biri mi, belirsiz.” (V. Solovyov / Kommersant, 21 Eylül)
Hazal Yalın- Gazete Duvar / 24.09.23