Bu haftanın seçkisinde RİA’dan P. Akopov, Avusturya eski Dışişleri Bakanı Karin Kneissl’a suikast iddialarından yola çıkarak Avrupa’da Rusya ile ilişkileri koruma yanlısı siyasetçiler üzerine gözlemlerini aktarıyor. Vestnik Kavkaza’da M. Ustarov ve A. Petrov, Ankara ve Erivan arasındaki temasları Rusya penceresinden değerlendiriyorlar. Nakanune’de Y. İvanov ise Rusya, İran ve Çin’in Latin Amerika’da ortak askeri tatbikatlara hazırlandığı iddiaları üzerine yazmış. V. Ovçinskiy ve Y. Jdanov’un askeri ve siyasi senaryoları etraflıca inceledikleri epeyce uzun makalesinden ancak çok kısa bir bölümü çeviriyorum. Karakalpakistan’daki gelişmelerle ilgili Y. Popova’nın sosyalist Krasnaya Vesna’daki yazısı da, çok sınırlı bölümünü çevirdiğim diğer bir yazı.
"Avusturya eski dışişleri bakanına ölüm tehditleri"
Avusturya hükümetlerinin tutumu kabine değişikliğiyle de değişmezdi: İktidarda kim olursa olsun, ister soldan ister sağdan, Rusya ile ilişkilere herkes önem verirdi. Bunun pek çok nedeni var: Ülkenin NATO’ya katılmaması sayesinde Avusturya elitinin yüksek seviyede bağımsızlığı, ülkemizin 1955’te Avusturya’nın bağımsızlığı ile tarafsız statüsünü kabul ederek birliklerini gönüllü olarak çektiğinin hatırlanıyor olması. Genel olarak Avusturyalıların “en doğrucu Alman” olmak için pek çok sebebi var.
Bu nedenle, eski Dışişleri Bakanı Karin Kneissl’ın ülkesini terk etmek zorunda bırakıldığı haberi şaşırtıcı oldu. Eski bakan, sürekli ölüm tehditleri yüzünden ayrılmıştı. Haberi önce Washington Post verdi, sonra Kneissl da “kesinlikle kendi iradesiyle ayrılmadığını” doğruladı. Eski bakan, bu tehditlerin Rusya’daki faaliyetleriyle (Rosneft Yönetim Kurulu’ndaydı) veya Ukrayna’daki durumla ilgisi olup olmadığı sorusuna cevap vermeyi reddetti, ama her şey belli. Kneissl Avusturya’dan, Putin’le dansı yüzünden ayrılmak zorunda kaldı. Dört yıl önce Rusya Başkanı eski bakanın düğününe gelmişti.
Avrupa Parlamentosu, Avrupalı siyasetçilere, Rusya şirketlerindeki görevlerinden istifa etmeleri çağrısında, aksi takdirde yaptırım listesine alınacakları tehdidinde bulunan bir kararı kabul etti. İlk sırada söz konusu olan eski Almanya Başbakanı Schröder ve Kneissl. Her ikisi de mayıs ayında Rosneft Yönetim Kurulu’ndan ayrılmışlardı; ama “Putin’in dostlarıyla” mücadele edenler için bu az gelmiş. İstedikleri, bunların nedamet getirmeleri, Putin’e hakaret etmeleri, ülkemizle bütün ilişkileri koparmanın zaruretinden söz etmeleri. Belli ki Kneissl bunu yapmayacak; onun Rusya’ya yönelik tutumu parti çizgisinden veya menfaat arayışından değil siyasi inancından kaynaklanıyor. Savaşa karşı olabilir, ama görüşlerinden vazgeçmeyecek. (P. Akopov / RİA, 7 Temmuz)
"Rusya, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesine olumlu yaklaşıyor"
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya Başkanı Vladimir Putin ile geçtiğimiz günlerde yaptığı telefon görüşmesinde, Erivan ve Ankara arasındaki ilişkileri normalleştirmeye yönelik temaslarını anlattı.
Görüşme Ermenistan tarafının inisiyatifiyle gerçekleşti. Ermenistan’da yayınlanan “Graparak”, Paşinyan’ın Putin’i, özel olarak Ermenistan-Türkiye ilişkilerini normalleştirme ve varılan mutabakatlar yolunda atılan adımlar konusunda bilgilendirmek için aradığını yazıyor. Gazete, Paşinyan’ın Putin’den, Erdoğan ile görüşmesine izin vermesini istediğini de iddia ediyor.
Vestnik Kavkaza muhabirinin görüştüğü Pravda.RU askeri yorumcusu Aleksandr Artamonov, Rusya’nın Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin iyileştirilmesine olumlu yaklaştığını söylüyor: “Rusya’nın tutumu çelişkilerin üstesinden gelinmesine yönelik. Süreç iki temel mesele üzerinde takılıyor. Birincisi, Türkiye’nin sınır tashihine asla yanaşmayacağını iyi biliyoruz. İkincisi, Türkiye 1915 olaylarının abartılı ve tek taraflı değil kesinlikle bilimsel değerlendirmesinde ısrar edecek. Moskova’ya gelince, Vladimir Putin elbette her tür temastan memnuniyet duyacak, ama bu iki meselede Ermenistan tarafından yana çıkış yapmasına yönelik Erivan’ın taleplerine tepki vermeyecek.”
Artamonov’a göre Ermenistan medyası bu tür yayınlarla Paşinyan’ın bağımsız olmadığını, Rusya’ya bağımlılığını vurgulamayı amaçlıyor:
“Ermenistan’daki pek çok medya organı diasporanın büyük etkisi altında. Ermenistan diasporası ne kadar tuhaf gelse de Ermenistan halkıyla dayanışma içinde değil, onların ilgileri farklı. Diaspora Ermenistan’da yaşamıyor; güvenlik içinde; bu yüzden Ermenistan vatandaşının hayatını tehlikeye sokan rövanşist bir proje ileri sürüyor. Paşinyan rövanşist projeye karşı duruyor, Azerbaycan ile tekrar savaş değil Ermenistan’ı hayatta tutma yollarını arıyor. Diaspora ve medyadan başka Ermenistan siyasi topluluğunun üyeleri de Paşinyan’a karşı çıkıyorlar. Bunlar, Azerbaycan için, Rusya için problemler meydana getirmek, böylece durumu istikrarsızlaştırmak ve iktidara dönmek için başbakanı devirmek istiyorlar.” (M. Ustarov ve A. Petrov / Vestnik Kavkaza, 8 Temmuz)
"Çin'in büyük savaşsız zafer planı"
Amerikan siyasetçileri ve uzmanları yakın zamana kadar Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan ile zoraki birleşmesine uzak bir tehdit gözüyle bakıyorlardı. Ama Çin’in hızlı askeri modernizasyonu, ABD silahlı kuvvetleriyle neredeyse yerel bir pariteye varılmış olması ve barışçıl birleşmeye yönelik artan kötümserlik, Çin’i, Tayvan’a karşı başarılı bir operasyonun mümkün olduğu inancına vardırabilir. Pekin’in, Rusya’nın Ukrayna’daki askeri operasyonundan çıkardığı dersler de Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nu Tayvan’daki askeri planlarında kimi değişiklikler için uyarıcı olabilir. Neticede bu olaylar Tayvan’ın ele geçirilmesinin zamanını yaklaştırabilir.
Bu nedenle ABD siyasi ve askeri yönetimi bölgesel müttefikleri ve ortaklarıyla bir takım uzman temaslarında Çin’i Tayvan’a müdahaleden caydırma ve gelecekte bir çatışmayı önleme yollarını belirliyorlar.
Doğal ki Çin olayların her tür olası gelişmesine hazırlanıyor. Ama büyük bir savaşa girişmeksizin kazanılacak zafer, tayin edici senaryo olabilir.
Çin yönetiminin geçtiğimiz günlerde attığı adımlar da buna tanıklık ediyor.
Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Si Tsinpin, 1 Temmuz’da “tek devlet iki düzen” yolunun çok yönlü ve eksiksiz hayata geçirilmesinin zaruri olduğunun altını çizdi.
Si Tsinpin, bu konuşmayı Hong Kong’un anavatana dönüşünün 25’inci yıldönümü için düzenlenen kutlamada yaptı. Kutlama, Hong Kong Özel İdari Bölgesi 6’ncı meclis bileşimi açılış töreninin bir parçasıydı.
Den Syaopin tarafından geçtiğimiz yüzyılın 80’li yıllarında ortaya konan “tek devlet iki düzen” çizgisinin en yüksek ilkesi, devletin egemenlik, güvenlik ve kalkınma gereklerinin savunulmasını kapsıyor. Si, Hong Kong (Syangan) Özel İdari Bölgesi ve Makao (Aomen) Özel İdari Bölgesi’nin bu prensibe dayanarak, uzun vadeli kapitalist yapısını koruduğunun ve yüksek otonomiden yararlandığının altını çizdi.
Bunun, Si’nin Tayvan’daki ekonomi elitine büyük savaşsız zafer hedefi kapsamında en önemli mesajı olduğunu düşünmek mümkün. (V. Ovçinskiy ve Y. Jdanov / Zavtra, 6 Temmuz)
'Rusya, Çin ve İran'ın Latin Amerika'da tatbikat hazırlıkları"
The Washington Free Beacon portalının Center for a Secure Free Society adlı think-tank kuruluşuna dayanarak verdiği habere göre Rusya, Çin ve İran Latin Amerika’da kapsamlı askeri tatbikatlara hazırlanıyorlar. Portal yazarlarının görüşüne göre tatbikatlar “bu ülkelerin silahlı kuvvetlerinin ABD’ye uzanabileceğine” tanıklık eden güç gösterisi şeklinde yürütülecek.
Söz konusu think-tank kuruluşunun verilerine göre tatbikatlara Rusya, Çin ve İran’dan başka 10 ülke daha katılacak.
Venezuela Devlet Başkanı N. Maduro geçtiğimiz günlerde Orta Doğu gezisinde İran’la 20 yıllık işbirliği protokolü imzalamıştı. Nikaragua Devlet Başkanı D. Ortega da 13 Haziran’da yabancı askeri kuvvetlerin ülkede geçici olarak bulunmasına izin veren kararnameyi kabul etmişti. Nikaragua topraklarına girmesine izin verilen yabancı askeri personel arasında Rusya da var.
Askeri gözlemci Vladimir Yevseyev şöyle diyor:
“Diyelim ki Nikaragua Rusya’ya ait üs kurulmasına izin verirse oraya ABD’ye darbe indirme potansiyeline sahip muhtelif sistemler neden konuşlandırılmasın? Bence bu normal, hatta iyi de olur, çünkü ABD kendi topraklarına silahlar erişmediği sürece kendisini her tür zarardan muaf sayıyor. ABD bizi, sınırları yakınında silah konuşlandırmak zorunda bırakıyor. Bu nedenle, Nikaragua buna imkân verirse, bunun ABD’yi caydırmak için iyi bir adım olacağını düşünüyorum. Amerikalılarda Nikaragua iktidarını zor yoluyla devirip ele geçirmek ve kendi lehine bir rejim kurmak düşünceleri olmaması için.” (Y. İvanov / Nakanune, 7 Temmuz)
"Karakalpakistan'da olaylar"
4 Temmuz’da Özbekistan parlamentosunun alt kanadı Âli Meclis’te vekiller Karakalpakistan Cumhuriyeti’nin Özbekistan bünyesinde egemenliğinin korunması kararını aldılar.
Oysa sadece üç gün önce 1992 anayasasının Karakalpakistan’ın statüsünü de ilgilendiren ve bölgenin Özbekistan’dan ayrılma hakkını güvence altına alan 74 maddesinin değiştirilmesi teklifi bizatihi bu bölgenin devlet olarak varlığını neredeyse sona erdirmek üzereydi ve Özbekistan’ın güvenliğini de tehdit altına sokmuştu.
Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan ve Âli Meclis yasama komisyonu tarafından onaylanan anayasa değişikliği teklifi 25 Haziran’da parlamento gazetesi “Halkın Sesi”nde yayınlanmıştı. Değişiklik görüşmelerinin 4 Temmuz’da tamamlanması ve bundan sonra referandum hazırlıklarına başlanması bekleniyordu.
Daha 26 Haziran’da Karakalpakistan sosyal sitelerinde protesto çağrıları yayılmaya başladı. 1 Temmuz’da başta bölgenin başkenti Nukus olmak üzere muhtelif şehirlerinde binlerce insan sokağa çıktı. Halkın hoşnutsuzluğundan provokatörler faydalandı; heyecan dalgası hızla düzenin bozulmasına dönüştü.
Orta Asya güvenlik uzmanı Rustam Burnaşev, şöyle diyor:
“Karakalpakistan öngörülebilir bir gelecekte zaten Özbekistan’dan ayrılma meselesini gündeme getirmeyecekti. Böyle bir referandumu gerçekleştirmek teknik olarak ve fiilen mümkün değil. En çıplak örneği İskoçya. Orada, referandumun bütün gereklerine izin verilme bile oylamanın sonuçlarının pratikte uygulanamayacağını görüyoruz.”
St. Petersburg Devlet Üniversitesi şarkiyatçısı ve Orta Asya uzmanı Aleksandr Knyazev’e göre Nukus’taki kargaşa klasik bir “renkli devrim” girişimi:
“Karakalpakistan ayrılıkçılığı geçmişte medya alanında marjinal bir konuydu, ama artık tam bir enformasyon segmenti haline geliyor. Son yıllarda Taşkent, Karakalpakistan’ın kalkınmasına büyük katkıda bulundu. Nukus’taki mitingler kesinlikle dışarıdan tetiklenmiş; ABD, Avrupa ve Türkiye on yıllardır bunun için çalışıyorlardı ve son yıllarda Kazakistan’dan Turancıları da işe koşmuşlardı.” (Y. Popova / Krasnaya Vesna, 5 Temmuz)
Hazal Yalın - Gazete Duvar / 10.07.22