Dolar kuru bir süredir zorladığı 8 TL sınırını dün aştı ve daha nereye kadar yükseleceği de belli değil. Kurlardaki bu yükseliş trendi için son dönemde pek çok neden sıralanıyor ama temel unsurun kötü ekonomi yönetimi olduğu artık kesinleşti.
Para politikaları ekonominin istikrara kavuşması için tek başına yeterli değil ama yanlış para politikaları istikrarın bozulmasını hızlandırıyor. Geçen ayki Merkez Bankası faiz artırımından sonra piyasalar normalleşme adına umutlanmıştı. Ancak geçen haftaki Merkez Bankası kararı ekonomi yönetiminin rasyonel kararlara geri dönme niyetinde olmadığını, sadece durumu kurtarma kararları aldığını teyit etti. Öyle olunca da kurlar yeniden tepki verdi ve 8 TL’lik dolar kuru eşiği sonunda aşıldı.
Eylül ayındaki sürpriz faiz artırımından sonra yabancı fon yöneticilerinin soruları yoğunlaşmış, artık rasyonel kararlara geri dönülüp dönülmeyeceğini sorgulamaya başlamışlardı. Anlamaya çalıştıkları şey normalleşme adımlarının devam edip etmeyeceği idi. Çünkü ekonomide rasyonel kararlara geri dönüş kararı verildiğini kesinleştirirlerse, nispeten yüksek faiz veren Türkiye’ye kısa vadeli fon girişi sağlayacaklardı. Faiz artışının yanı sıra aktif rasyosundaki yumuşama kararı normalleşme adına umutlanmalarına neden olmuştu. Ekim ayı faiz kararına kadar aktif rasyosunda yeni adımlar beklenirken bu yapılmadı. Buna rağmen iki hafta önce, uzun zamandır ilk kez, tahvillere ve hisse senetlerine fonların, küçük miktarlarla da olsa, girmeye başladıkları gözlendi.
Faiz kararı yaklaşırken tüm yabancı yatırım bankaları, hiç olmadığı kadar yoğunlukta, Merkez’in faiz artırması gerektiğini, 1.5-2 puanlık faiz artırım kararı beklentilerini dile getirdiler. Bu açıklamalara karşı resmi bir açıklama gelmemesi de faiz artırım beklentisini iyice güçlendirdi.
Geçen hafta beklenen faiz kararı çıkmayınca, yabancıların rasyonel politikalara dönüş konusunda tedirginliklerinin haklı olduğu da ortaya çıktı. Sadece yabancılar değil, yerli yatırımcılar da döviz mevduatlarını çözmeyerek, ekonomi yönetiminin rasyonel politikalara dönüşünü test ettiler ve sonunda bu konudaki umutlarının suya düştüğünü gördük.
Bence eylül ayındaki faiz artırım kararında, Hazine’nin hem kendi hem de Varlık Fonu kanalıyla yapacağı tahvil ihraçlarının etkisi olmuştu. Bu adımları atarak daha kolay borçlanacaklarını planlamış olmalılar. Hazine’nin 2.5 milyar dolarlık eurobond ihracından sonra Varlık Fonu adına da ihraca çıkıldı ama başarılı olunamadı. Bu arada aktif rasyosunda bir yumuşama daha gelmemesi bir işaretti. Faiz artışı kararı çıkmamasının ardından rasyonel politikalara dönüş konusundaki umutlar iyice sönmüş oldu.
Ekonomi yönetimi seyrediyor
Ekonomi yönetiminin dolar kuru 8 TL’yi geçmesine rağmen bu konu üzerinde hiç durmayıp, “büyüme konusunda önemli bir yola girdik, kapasite kullanım oranları da yükseliyor” türü açıklamalar yapması, önceliğin büyüme olduğunu, kurlarla ve enflasyonla ilgili olumsuz gidişatın ikinci plana atıldığını gösteriyor.
Geçen ay sarf edilen “Ben artık dolara bakmıyorum” sözlerinin arkasında da bu vardı. Döviz rezervleri eridiği için zaten kurlara müdahale imkânı azaldı ve asıl para politikası aracı olan faizlerin kullanılması konusunda ekonomi yönetimi hiç niyetli değil. Tahvil ihraçları yarım yamalak, çok yüksek faizle de olsa, yapıldı ve yeniden “asıl hedef büyüme” moduna dönüldü.
Rekabetçi kur söylemi de bu nedenle gündeme getirildi. Kurlar yükselince ihracatımız artar, bu da üretimi dolayısıyla büyüme oranlarını düzeltir gibi bir mantık ileri sürülüyor.
Halbuki herkes biliyor ki sizin paranızın değerinin çok düşmesi her zaman rekabetçi bir kura sahip olacağınız, dolayısıyla ihracatınızı artıracağınız anlamına gelmiyor. İktisatçılar asıl ihraç pazarımız olan Avrupa’daki pandemi seyrinin yeniden yükselmesi ve talebin gerilemesinin kurdan daha belirleyici olduğunun altını çiziyorlar. Ekonomi yönetimi TL’nin değerini koruma beceriksizliği için rekabetçi kur savunmasını bulup, buradan kamuoyu oluşturmaya çalışıyor. Bunun da ihracat ve büyüme için yeterli olamayacağını yakında anlayacaklar ama yine çok geç olacak...
Bu arada kurlar giderek daha tutulamaz hale geliyor. Bunun sonucu olarak enflasyon da tutulamayacak, ne kadar faiz artırsalar da yeni artırımlara gitmek zorunda kalacaklar.
Bu arada resmi politika faizi artırılmadı ama hem fonlama faizi hem bankaların mevduat ve kredi faiz oranları hızla yükselmeye devam ediyor. Yani resmi faizi artırmayarak, işletmelere ucuz kaynak imkânı savunmasını da yapamazlar.
Özetle; yine varlık değerleri düşüyor, yine fakirlik artıyor, ekonomi yönetimi sadece seyrediyor.
Cumhuriyet / 27.10.20