Haftalardır ülkenin en önemli gündemlerinden biri 8 yaşındaki Narin Güran’ın vahşi bir şekilde katledilmesi oldu. Bu cinayet toplumun geniş kesimlerinde büyük bir öfke ve tepki yarattı.
Her yıl bini aşkın çocuk sessiz sedasız kaybediliyor, akıbeti bile bilinemiyor. Narin’in kaybolmasının ardından kamuoyunda oluşan duyarlılık ve yaratılan basınç sonucu cansız bedenine ulaşabildi. Ardından gelişen süreçte aile fertlerinin bir kısmı tutuklandı.
Düşününüz ki, küçük bir kız çocuğu katlediliyor ve bir kısmı suça ortak olan köylüler susuyor. Çocuğun katledilmesi karşısında oluşan toplumsal duyarlılık, hiç de yabancısı olmadığımız şekilde iktidarın sorumlusu olduğu her sorunda söylediği gibi “dış güçlere ve yerli işbirlikçilerine” bağlanabiliyor. Diyarbakır’da “kuş uçurtmayan” devlet güçleri çocuğa ve faillerine ulaşmamak için adeta özel bir çaba sarf ediyor. AKP milletvekili Galip Ensaroğlu, “bilip de söylemememiz gereken şeyler var” diyerek, “40 yıllık dostları” olduğunu söylediği aileyle suç ortaklığına soyunuyor.
Bu cinayetin kimler tarafından ve neden işlendiği bir yana, yaşanan süreç ülkenin içinde bulunduğu bir gerçekliğe, her geçen gün artan toplumsal çürüme ve dejenerasyona ayna tutuyor.
Bu aynadan yansıyan gerçeklere bakalım. 21 yıllık AKP iktidarı boyunca işçi sınıfı ve emekçiler yoksulluk ve sefaletle boğuşurken, kadın ve çocuk cinayetleri boyutlandı. Sözde “aileyi savunmak” adına kadınların sınırlı hakları gasp edildi. Sadece 2023 yılında 25 bin 685 çocuk cinsel istismara uğradı. Ülke kara para aklayanların, uyuşturucu ticareti yapanların cennetine dönüştü. Hakları için mücadele edenler, işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını savunanlar ağır cezalarla yargılanırken, Dilan Polat gibiler, yüzlerce kişinin katili kolon kesen müteahhitler, çete ve mafya mensupları, uyuşturucu tacirleri serbest bırakıldı.
Özellikle 12 Eylül’den bu yana toplumsal mücadeleyi bastırmak, işçi ve emekçi kitleleri sersemletmek için dinsel gericilik çok yönlü olarak büyütüldü. Tarikatlar, cemaatler, gerici örgütlenmeler toplumun her bir hücresine sirayet etti. AKP iktidarı döneminde tüm devlet kurumları cemaat ve tarikatlar tarafından parsellendi. Öyle ki, Ensar Vakfı’nda çocukların cinsel istismarı karşısında “bir kereden bir şey olmaz” diyen, Aladağ Kuran kursunda çocuklar yanarak yaşamını yitirirken gerici örgütlenmelere siper olan iktidar sözcülerine tanık olduk.
Bu tablo elbette sadece AKP iktidarının izlediği politikalar ile açıklanamaz. AKP, temsilcisi olduğu sermaye sınıfının çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Bu çıkarlar ise tüm toplumun her türlü gerici düşünceyle esir alınmasını gerektiriyor. Çünkü sömürü ve eşitsizlik düzeninin sürmesi ve emekçilerin yaşadığı koşullara boyun eğmesi için, kitlelerin uyuşturulup sersemletilmesine ihtiyacı var.
Diğer kaybedilen ve katledilen çocuklar gibi Narin’in ölümü de sermaye düzeni eliyle yaratılan bu toplam tablonun bir ürünüdür. Sömürü ve eşitsizlikten beslenen bu düzen ayakta kalmak için çürüyor ve çürüdükçe çürütüyor. Ve sadece dejenerasyonu değil gelinen yerde infial yaratan suçları bile sıradanlaştırıyor. Bu düzenin harcı, hasır altı edilmiş bu türden kötülüklerin görmezden gelinmesine, gerektiğinde faillerin cezalandırılmasına, ama suçu ortaya çıkaran toplumsal doku ve yapının her koşulda savunulmasına dayanıyor.
Bu karanlık tablodan bir tek çıkış yolumuz var. Narinlerin katledilmediği bir dünya için bu baskı ve sömürü düzenine karşı mücadeleyi yükseltmek!
Emeğin Kurtuluşu’nun 40. sayısından alınmıştır…