Aile, sistemin en küçük yapı taşıdır. Bir sistem neyse ailede de bunun yansımalarını görürüz. Aile bir sistemin nasıl işlediğini anlamak için micro bir laboratuvardır. Narin’in katledilmesi ve ardından yaptıklarıyla Güran ailesi ve Tavşantepe köyü sermaye devleti ve kapitalist sistemin devrelerini, dişlilerini, kara deliklerini bizlere işaret ediyor. Narin Güran’ın ölümü artık ayan beyan devletin kirli ilişkilerini, el altından yürütülen işlerini ve sistemin dibine kadar çürümüşlüğünü göstermiştir.
Aile neydi, gerçekten kutsal mıydı?
Güran ailesini tanıyan ve koruyan zihniyet, tam da o günlerde bizlere ailenin kutsal olduğunu yeniden vaaz etmeye çalışıyordu. İstanbul Sözleşmesi’nin aile bütünlüğünü bozacağını iddia ederek bir gecede çıkıverenler, “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı” ile kadına evindeki yerini hatırlatmaktan, eşitsizliği derinleştirmekten, kokuşmuş düzenlerinin devamını sağlamaktan başka bir şey hedeflemiyor. Kutsadıkları aile de çoğu zaman sürekli kıldıkları şiddet, yoksulluk, katliam sarmalından başka bir şey değil.
“Aile kutsaldır” fetvalarını veren zihniyet, şekillendirdiği eğitimin amacının bilgilenmek, bilimi geliştirmek, kişinin gelişimini sağlamak olmadığını pervasızca dile getiriyorlar. Eski Savunma Bakanı ve AKP milletvekili Hulusi Akar, “eğitimin amaçlarından birinin Allah korkusunu oluşturmak, diğerinin ise kuldan utanmayı sağlamak” olduğunu savunurken dört ila on iki yaş arasındaki çocukların böyle şekillendirilerek ateistlerden, deistlerden ve LGBTİ+’lardan korunacağını söylüyor.
Kutsadıkları her şeyle aslında düşünmeyen, sorgulamayan, itaat eden köleleşmiş zihinler ve bedenler yaratmak istiyorlar. Narin cinayetinin ardından sorulan her sorunun, sorgulanan her şeyin ve ilişki ağının karşısına din, devlet, aile gibi laflarla çıkarak, suçlarını örtmeye çalışıyorlar.
“Ak” ve “Hür” dillerden dökülenlere güler misin öfkelenir misin!?
Gerçeklerin üstünü örtme çabaları, olayı “dış güçlere” bağlama saçmalıklarına kadar vardırıldı. HÜDA-PAR genel idare üyesi Vedat Turgut, Diyarbakır’daki Adli Tıp Kurumu’nun önünde cinayete dair konuşurken, “Bunlar bizim kültürümüz değil, bunlar Avrupa’nın, Amerika’nın, İsrail’in kültürü” diyerek “dış güçleri” işaret etti. Bu konuşmanın sonrasında aile bireylerinin cinayete dair konuşmalarında da “dış güçler” ifadesi yer almaya başladı.
Narin’in kaybolmasının ilk günlerinden itibaren Güran ailesini “bizim dostlarımızdır” diye tanıtan AKP’li Galip Ensarioğlu’nun bilip de söyleyemedikleri var bir de. Cümle tam olarak şöyleydi: “Bizlerin bazen bilmediği bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var çünkü aile bizim dostlarımızdır.”
Soralım Vedat Turgut’a sadece 2023 yılında 30 bin kadar çocuğun istismara uğradığı, 2008-2016 yılları arasında 104 bin 531 çocuğun kaybolduğu, 2022 yılından bu yana Narin gibi ailesi tarafından en az 133 çocuğun ve 2024’ün ilk 6 ayında en az 205 kadının katledildiği, 2024’ün ilk 6 ayında 117 “şüpheli” kadın ölümünün olduğu tam da bu topraklarda kimin kültürü hüküm sürüyor? TC sınırları içerisindeki bu kara parçası hangi ülkenin zihniyetiyle yönetiliyor?
Bir soru da Ensarioğlu’na: Bir çocuğun katledilmesinin dosyasını gizleyerek, haber yasağı getirerek katili veya katilleri korumaya çalışmanızın nedeni nedir? Güran ailesiyle dostluk ilişkiniz neyin üzerine kuruludur? Bu cinayetin sır perdesinin arkasında kimlerin eli gözükecek, bu köydeki asıl hükümdarlık koltuğunda oturanın yüzü kime ait?
Bize gösterilen/gösterilmek istenen ne?
19 günlük kayıp döneminde de katledilmiş bedeni bulunduktan sonra da aileden milletvekiline, kolluk kuvvetlerinden adli mercilere kadar herkes ya esas sorundan uzaklaştıran ya gerçeğin üzerini kapatmaya yönelik hamlelerle iş yürüttü. Hala da aynı zihniyetle işler yürütülmeye çalışılıyor. Devletin sesi olmaktan öteye gidemeyen sermayenin televizyon ve basın kurumları da manipülasyonu yaratan veya gerçeğe gölge düşüren yönüyle uğursuz rollerini oynadı halen de oynuyor.
Haftalardır gündemdeki yerini koruyan Narin cinayeti, açtığımız her televizyon kanalında, elimize aldığımız her gazetede, baktığımız her haber sitelerinde veya sosyal medya portallarında karşımıza çıkıyor. Sermaye medyası ya bir magazin haberi gibi reyting hesabı yaparak ele alıyor ya da uzmanlar, emekli polisler, dedektifler eliyle komplocu tartışmalarla ortalığı toza dumana boğuyor. Herkesin evinde konuşulanlar sülale içerisindeki bireylerin birbirini aldatması veya dedektifliğe soyunma halleri. Burjuva medya bize bunları gösterip tartıştırırken, esas sorunun bunların ötesinde bir içeriği ve derinliği olduğunu gözden kaçırmamak önemli.
Madem öyle...
Üstü kapatılan, gizlilik getirilen, karanlıkta bırakılan kısmı en çok soru sormamız, açığa çıkartmak ve hesap sormak için en çok üzerine gitmemiz gereken alandır. Daha güçlü hesap sorabilmek için eylemleri, örgütlenmeyi ve mücadeleyi geliştirip yaygınlaştırmalıyız. Narin için oluşan duyarlılıktan “çocukların kırmızı elmalar gibi gülebildiği” bir dünya yaratmaya mücadelesini büyütmeye!
Z. İnanç