Bazı ülkeler biraz özeldir. Dostları vardır; kolay kolay türbülansa girmesine izin verilmez. Kendi başına buyruk, hani hakkıyla bağımsız, yeterince egemen olmasına da rıza gösterilmez. Ürdün, Orta Doğu’da bu payede bir ülke. ‘Lejyon devlet’ mi demeli, bilemedim!
Haşimi ailesinin İslam tarihine koşut hatırı büyüktür bu topraklarda, Arabistan’dan Irak’a oradan Ürdün’e. Suudilerin Haşimi Krallığı’na ülfetini biraz da bu bağlarda aramalı belki. Elbette düz bir mantık çalışmaz. İtibarın ve paranın geldiği kaynağın takdir edilmesini ister, itaat ile, uyum ile.
Filistinlilere dönüp Filistin’e bakmayacakları; İsrail’in huzurunu kaçırmayacakları güvenli, istikrarlı ev lazım. Ürdün Vadisi kaçış koridoruyken ‘doğu yakası’ böylesine bir ev oluverdi. Nekbe’den Nekse’ye. İki felaketin arasında. 1948’den 1967’ye. Bunun neticesinde Ürdün’ün yarıdan fazlası Filistinli mültecilerden oluşuyor. İsrail’in derdi Batı Şeria’da kalanların da Ürdün’ü yeni yurt edinip Filistin’i bedenleriyle birlikte vadinin doğu yakasına gömmeleri.
Harem’üş Şerif’in de hamisi, onun da bir hatırı var.
En nihayetinde Mısır’dan sonra İsrail’le barışmış ikinci ülke. 1994 Vadi Arabe Anlaşması İsrail’in güvenliğinde yeni bir kilometre taşı olurken bu pozisyon ödülsüz de bırakılmadı. Bugüne kadar Amerikan yardımları yıllık 1 milyar dolar civarında, İsrail’in güvenliği ve meşruiyetini temin için Amman’ın kasasına giriyor. Geçen yılki yardım 1.5 milyar dolardı.
ABD’nin atfettiği önemin çevresel etkisi de Körfez taraflarından yardıma dönüşüyor.
Suriye ve Irak’ın komşusu olması da Ürdün’ün Amerikan askeri ve istihbarat konuşlanmasının ana üssüne dönüşmesinde etken.
2011 sonrası süreçte Suriye’ye kirli müdahalede Amman’daki operasyon odası, Özgür Suriye Ordusu için ayrılan eğitim kampları ve güney cephesini besleyen yardım kanalları Ürdün’ün neden Amerikalılar için önemli olduğunu bize yeniden hatırlattı.
Ürdün’ü anlamlandıran bağlamlar önemli ölçüde çevresel, dışsal. Amerikalıların devralıp güncellediği İngiliz mimarisinin Ürdün’ün oturtulduğu çerçevede özel bir yeri var.
***
Trump döneminde Ürdün’ün Filistin-İsrail sorunundaki ağırlığını kemiren gelişmeler yaşandı. Damat Jared Kushner’in Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ı sağına, BAE-Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’i soluna alarak yürüttüğü Yüzyılın Anlaşması Projesi, Filistinliler kadar Ürdün için de bir komplo sayılırdı. Ürdün Kralı Abdullah kapasitesince buna direndi. Bundan sonra Amman için hikâye biraz değişmeye başladı. İsrail’le Araplar arasındaki normalleşme süreci sonuçlar verirken Orta Doğu’daki Amerikan düzeninde Mısır ile Ürdün’ün işgal ettiği yerin erozyona uğraması kaçınılmaz. Tel Aviv-Amman, Amman-Riyad ve Amman-Abu Dabi ilişkilerinde mesafeler oluştu. Biraz daha geriye gidersek Ürdün, Suudi-Emirliklerin Yemen savaşına ortak olmadı. Katar’a yönelik ablukaya da gönülsüzdü. Riyad 2017’de Körfez İşbirliği Konseyi’nin Ürdün’deki Suriyeli mültecilere 3.6 milyar dolarlık yardım paketini yeniletmeyerek Amman’ı cezalandırdı. Ürdün’e verilen hibeyi de kesti. Muhammed bin Selman, Ürdün’ün burnunu sürtmeye dönük siyasetinde hayli ‘çiğ’ sayılabilecek başka şeyler de yaptı. Buna karşın Ankara-Amman hattında yakınlaşmalar oldu. Kral Abdullah İstanbul’daki İslam İşbirliği Örgütü zirvesine Suud-Emirlik ikilisinin engelleme çabasına rağmen gelmişti. İsrail de kendi üzerine düşen bedeli ödettiriyor. Barışa karşı taahhüt ettiği suyu keserek ya da Harem’üş Şerif’e ziyaretlerde sorun çıkartarak…
***
Kral Abdullah iç ve dış dengeleri iyi tutturmak zorunda. Çoğunluğu oluşturan Filistinlileri karşısına alacak şekilde İsrail-Suud-BAE’nin oluşturduğu girdaba kendini bırakamaz. Harem’uş Şerif’in hamiliğinin getirdiği krediyi de çöpe atamaz. Filistin Kurtuluş Örgütü ile yaşadıkları çatışmaları unutturacak hafıza kaybına izin veremez.
Ayrıca içerideki memnuniyetsizliğin en radikalinden İslamcı grupları beslediğine dair ciddi bir tecrübeye sahip. Ebu Musab el Zerkavi gibi El Kaide’nin en ‘azgın’ militanları ya da Filistin asıllı Ebu Muhammed el Makdisi gibi cihadi selefi ideologlar buradan çıktı.
Bir diğer mesele ülkenin en büyük muhalefet grubu İslami Eylem Partisi, Müslüman Kardeşler’in Ürdün kolu. Bunları da yasal siyaset zemininde tutmak için esnek ve uyanık bir yol izliyor. Müslüman Kardeşler’in şu sıralar Kral’a hürmetlerinin bir nedeni yasal siyaset zeminiyse, diğeri Ürdün’ün Suriye’deki isyan sürecine sunduğu katkıdır. Elbette Müslüman Kardeşler’e karşı bu esneklik Suud-Emirlikler açısından sorun. Fakat Ürdün bir denge ülkesi; büyük dalgalarda sörf yapamaz.
Beri tarafta Kral asıl meşruiyetin Bedevi kabilelerden geldiğinin farkında; onları da memnun etmeye çalışıyor.
Ekonomik kriz, işsizlik, Covid 19’un çok boyutlu maliyeti ve İsrail’in gasp ettiği kaynaklar yüzünden ağırlaşan su sorunu iç siyaseti alttan kaynatıyor.
***
Böyle bir zemin üzerinde hafta sonu saraya darbe komplosu patlak verdi.
Kral’ın üvey kardeşi ve eski Veliaht Prens Hamza 3 Nisan itibariyle evinde gözetim altında tutulurken onunla birlikte hareket eden eski Kraliyet Divanı Başkanı Basım Avadallah ve kraliyet ailesinden Şerif Hasan bin Zeyd’in aralarında bulunduğu 16-18 kişi gözaltına alındı. Suçlama doğrudan Dışişleri Bakanı Eymen el Safedi tarafından dile getirildi:
- Prens dış güçlerle birlikte ülke güvenliğini tehlikeye atan bir komploya karıştı.
- Aşiret liderlerini hükümete karşı seferber etmeye çalıştı.
- Yabancı bir istihbarat teşkilatı, uçakla yurt dışına çıkmaları için Hamza'nın eşiyle irtibata geçti.
- Komplo başarısızlığa uğratıldı.
Bu suçlamalar darbe hazırlığı olarak yorumlandı.
Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Ahmed el Huneyti, Hamza'yla görüşüp faaliyetlerine son vermesini istedi. Bir video mesajıyla ev hapsine alındığını ama kısıtlamalara uymayacağını belirten Hamza, darbe suçlamasını reddederken hükümete yüklendi: "Yönetimdeki çürümenin, beceriksizliğin, yolsuzluğun sorumlusu ben değilim. Durum, hiç kimsenin zulüm görmeden konuşamadığı bir noktaya geldi."
4 Nisan’da annesi Kraliçe Nur "Şeytani iftiraya uğrayan tüm masumlar için gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için dua ediyorum” mesajıyla devreye girdi.
Sonunda Kral Abdullah, amcası Prens Hasan’ı ailenin akil insanı olarak görevlendirdi. Bedevi sulh geleneğini uygulayan Prens Hasan kendi evinde asi prens ile diğer prensleri buluşturdu. Prens Hamza, Kral’a bağlılığını gösteren bir mektuba imza attı.
***
Kral Hüseyin hayatının son döneminde hastalıkla uğraşırken kardeşi Veliaht Prens Hasan’ın ipleri eline alma çabası nedeniyle tahta varis olarak önce Hamza’yı düşünmüş, daha sonra Abdullah’ta karar kılmıştı. 1999’da Abdullah kral olunca Hamza’yı veliaht prens yapmıştı. Kral Abdullah 2004’te tahta varis olarak oğlu Hüseyin’i seçmişti. Prens Hasan’dan sonra Prens Hamza da sarayın küskünleri arasına katılırken ailedeki sorunlar dışarıya ‘çatlak’ olarak yansıtılmamaya çalışıldı. Prens Hasan İngiltere’de bir nevi sürgün yaşadıktan sonra dönüp ‘akil adam nasıl olunur’ yanıtını veren işlere koyuldu.
Saraydaki uyum görüntüsü birkaç yıldır değişmeye başladı. 2017’de Kral Abdullah kardeşleri Prens Faysal ve Prens Haşim’i askeri görevlerinden aldı. ABD ve İngiltere’de iyi okullarda eğitim almış Prens Hamza da son iki yıldır aşiretlerle temaslarını artırdı, hükümete karşı sesini yükseltti. Bu şekilde halkın teveccühünü kazandı. Bu strateji taht iddiasına dönüşü çağrıştırdı.
***
Suçlamalar muğlak. Fakat gözaltına alınan isimlerin bağlantıları eğer bir komplo varsa arkasında Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zayid’in olabileceğine işaret ediyor. Komplonun bir numaralı ismi olarak öne çıkan Basım Avadallah, Muhammed bin Selman’ın ekonomi danışmanı. Çifte vatandaş. Selman’ın çok önemsediği Gelecek Yatırım Girişimi’nde görevli. Aramco’nun hisse satış planlamasında da yer almış. Aynı şekilde Muhammed bin Zayid ile de ilişkileri çok iyi. BAE adına Kudüs’te Filistinlilere ait toprakların satın alınması işini yürüttüğü belirtiliyor. Uzun süre Ürdün Planlama ve Maliye Bakanlıkları görevinde bulundu. Yerel kaynaklara göre 2018’e kadar Kral’ın özel danışmanı olarak Suudi Arabistan ve BAE arasında mekik dokudu. Fakat artık daha fazla Suudi-Emirliklere çalıştığı anlaşılınca görevine son verildi. Prens Hamza ‘temiz eller’ rolünü oynuyor ama Avadallah bugünkü kötü durumdan sorumlu tutulan yolsuz bir bakan olarak anılıyor. Gözaltına alınan ikinci önde gelen isim Hasan bin Zeyd de Kral'ın özel temsilcisi olarak Suudi-Emirlik yöneticileriyle yakın bağlar kurmuş birisi. Bu ikisinin gözaltına alınması Suudi-Emirlik bağlantısını otomatik olarak gündeme getiriyor.
Prensin ailesini uçakla ülkeden çıkarma işini İsrailli işadamı Roy Shaposhnik üslendiği için de Mossad bağlantısı kuruluyor. Shaposhnik prensle temasını doğrularken Mossad’la ilişkisinin olmadığını savunuyor. O da Blackwater’ın kurucusu Erik Prince ile çalışmış.
Riyad’ın apar topar Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ı Amman’a göndermesi Muhammed bin Selman’ın olası rolüne dair senaryonun önünü açtı. Washington Post’un iddiasına göre Suudi Bakan, Avadallah’ı almadan Riyad’a dönmeyeceğini söyledi. Suudiler bunu yalanladı.
Amman’ın Suudi Arabistan, BAE ya da İsrail’i doğrudan suçlaması zor. Bunun bedelini ağır ödetirler. Ancak detaylar Ürdün’ün istikrarına önem veren ülkelerle paylaşılırsa yeni sınırların çizilmesine yardımcı olabilir. Kaşıkçı cinayetinden sonra Muhammed bin Selman’ın bu komploda da bir rolü olduğu ortaya çıkarsa Biden yönetimi daha farklı bir tavır almak zorunda kalabilir.
***
Şu aşamada birçok ülke Ürdün’ün istikrarına verdikleri önemi ortaya koydu. ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, Bahreyn, Lübnan gibi ülkeler Kral Abdullah'a desteklerini bildirdi. Başkan Joe Biden, Kral Abdullah’ı arayıp ABD'nin Ürdün'e güçlü desteğini iletti. Hem Beyaz Saray hem Dışişleri Bakanlığı Abdullah'ın liderliği ve vizyonunun öneminin altını çizdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da arayanlar arasında yer aldı. Bu denli destekle Kral Abdullah’ın badireyi kolayca atlatacağı söylenebilir. Yani dostları nezdinde Kral’ın yeri hala kralca. Haberlere baktığımızda insanlar dertli, mutsuz. Kuşkusuz Ürdünlüler için en değerli şey ‘istikrar’. Yine de halkın yakıcı sorunları bir prenste ‘isyan’ gerekçesine dönüştüyse sağlanan sulh, sistem için mutlak bir güvence anlamına gelmeyebilir. Sorunlar ciddi ve çözüm üretilemezse isyanın tecessüm edeceği başkaları da çıkabilir. Prens Hamza’nın Kral’a bağlılığı da yeni perdelerin açılmayacağını garanti etmiyor.
Gazete Duvar / 08.04.21