Rusya, Türkiye, Suriye ve İran arasında kurulacak müzakere masasına 15-16 Mart’ta Dışişleri Bakan Yardımcıları oturacak, ardından Dışişleri Bakanları buluşacak, sonra liderler zirvesi için nefesler tutulacaktı.
Suriye lideri Beşşar el Esad’ın ön koşullarını yumuşattığı, Moskova ziyaretinde Rusya lideri Vladimir Putin’in vereceği garantilerle final sahnesine gidileceğine dair iyimser bir hava oluşmuştu. Hatta seçimden önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Esad’la el sıkışmak için Moskova yolunu tutacağına dair bahisler açılmıştı. Lakin Esad, Kremlin’deki görüşmede koşullarından geri adım atmayarak soğuk duş aldırdı. Bu yüzden Moskova’daki teknik heyetler buluşması da gerçekleşmedi.
Moskova’da yakalanamayan bahar iki gün sonra Kahire’den uç verdi. Çavuşoğlu yeni bir sayfa açmanın mutluluğu içinde Mısırlı mevkidaşı Samih Şükri ile poz verdi ama oradan da liderler kucaklaşması için randevu seçim öncesine alınamadı.
Moskova ve Kahire döneminden çıkan kısa sonuç: “Kötü adamlar” Erdoğan’a sandıkta işine yarayacak fotoğrafı vermek istemiyor. Dünya lideri için kahretme zamanı!
***
Çaresizlik politika değildir. Sonuçtur. Erdoğan’ın dış politikası coğrafyanın dört bir yanında çarmıha gerilmiş, çivileniyor. “U” dönüşleri, “Dış politikada ebedi dostluk ve ebedi düşmanlık olmaz” söyleminin altına süpürülebilecekleri kadar masumiyet içermiyor. Kasaba uyanıklığıyla çekirgeyi bir kez daha sıçratmaya çalışıyorlar.
İdeolojik kofluk, yanlış hesaplar, ihtiraslar ve kifayetsizliklerle gelen başarısızlıkların hiçbiri bu sözle allanıp pullanamaz.
Evet kesinlikle zararın neresinden dönülürse kârdır. Fakat yeni sayfalar ülkenin hesabınaysa kârdır. Her şey kendi hesaplarına. Çavuşoğlu, Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah el Sisi’den iki yıldır alamadıkları randevuyu seçimden sonraya kesme maharetini gösteriyor. "Seçimden hemen sonra sayın Cumhurbaşkanımız ile Cumhurbaşkanı Sisi bir araya geleceklerdir” diyor. Ya sandığı cepte görüyor ya da müstakbel yönetim adına konuşuyor. İkisi de tuhaf. Ayrıca “9 yıllık açığı kapatmak için hızlı çalışmamız gerekiyor” diye ekliyor. Açık kimin açığıysa...
Aslında Sisi ve Esad’ın yıllardır kendilerine “katil”, “zalim”, “gayrimeşru” olarak gören Erdoğan’a karşı duygusal bir alınganlıkla arzulanan zirveleri öteledikleri söylenemez. İkisi de “devlet” kumaşıyla konuşuyor. Her iki lider de ilişkilerin bozulmasına yol açan nedenlerin kaldırılmasıyla ilgileniyor. Peki “dünya lideri” ayaklarına gitmeye hazırken daha ne istiyorlar?
***
Esad üç günlüğüne gittiği Moskova’da Sputnik ve Russia Today’e verdiği röportajlarda Erdoğan’la el sıkışmak için öne sürdüğü koşulları tekrarladı. Tam olarak şunu söyledi:
“Net bir gündemde ısrar ediyoruz. Erdoğan'ın önceliği seçimler, başka bir şey değil. Suriye'nin önceliği ise öncelikle yasadışı yabancı güçlerin çekilmesi ve egemenliğin yeniden tesisidir. Herhangi bir görüşme, Türkiye’nin Suriye topraklarından tamamen çıkmaya ve teröre verdiği desteği sona erdirmeye hazır olacağı bir aşamaya gelmesiyle bağlantılıdır. Erdoğan ile benim aramda bir görüşmenin mümkün olabileceği tek durum bu. Bunun dışında böyle bir görüşmenin ne değeri var?”
Ya koşullar karşılanırsa? Esad bu durumda Erdoğan’la gecikmeden görüşebileceğini ima ederek “Suriye’den çekilme Erdoğan’a seçimlerde zafer getirecekse bizim için problem değil. Fakat bizim önceliğimiz yabancı güçlerin çekilmesi ve egemenliğin onarılması” dedi.
Esad-Putin görüşmesinden sonra Türkiye, Suriye, İran ve Rusya dışişleri bakan yardımcıları görüşmeye başlayacaktı. Plan buydu. Fakat Ankara masaya önkoşulsuz oturulması gerektiğinde ısrar etti. Halbuki Ankara’nın daha önce istihbarat şefleri düzeyindeki görüşmelerde kendi koşulları da vardı. Mültecilere geri dönüş imkanının verilmesi; dönenler için Halep, Hama ve Humus gibi yerlerde pilot bölgeler kurulması; YPG-SDG’nin tamamen temizlenmesi; siyasi tutukluların bırakılması; özgür seçimlerin düzenlenmesi, anayasanın yazılması; siyasi geçişin sağlanması vs.
Esad ise kendi koşullarından vazgeçmedi. Bu yüzden masa kurulamadı. Ve belirsiz bir tarihe ertelendi. Reuters’a konuşan Türk Dışişleri kaynağının “Teknik nedenlerle ertelendi” açıklaması fasa fiso!
SANA’ya bakılırsa Esad’ın dediği şey, masa Suriye’nin koşullarını garanti edecek bir şekilde formüle edilmeli.
Esad’ın Moskova ziyaretinin arifesinde Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Ankara, Şam'ın SDG ve YPG konusundaki tutumunu anlamasını bekliyor. Türkiye işgalci değildir, Suriye’nin sınırlarını ve toprak bütünlüğünü korumayı amaçlamaktadır” demişti. Esad, Akar’ı fena iğneledi, kendisine ancak Roma yasalarının yardımcı olabileceğini söyledi. Ve de ekledi: “Bir asker olarak keşke savaştan önce sınırlarda hiçbir sorun olmadığını söyleyecek cesareti olsaydı."
Sıfır sansürle söylersek “İşgal bitmeli” diyor. Yani Türk askerleri Suriye topraklarını kontrol ederken, Ankara’nın Suriye devletine karşı savaşan silahlı örgütlere desteği sürerken, bu iki durumun sonlanacağına dair garanti verilmezken masaya oturulamayacağını vurguluyor.
Türkiye’nin Suriye’de kalmak için gerekçe yaptığı şeyler AKP’nin izlediği siyasetin sonuçları. Bu siyaset bittiğinde gerekçeler de geçerliliğini yitirmiş olacaktır. Yaklaşım özetle bu.
Deniliyordu ki Rusya ve İran’ın garantörlüğünde bir çekilme takvimi verilirse normalleşmenin yolunu açabilir. Ama Esad sürekli tutum değiştiren Erdoğan için hiçbir ülkenin garanti veremeyeceğini savundu. Haksız da sayılmaz.
***
Erdoğan’ın gündemi seçime odaklı ve derdi sığınmacıların dönüşüne dair sahte bir görüntü koparmak. Muhatapları meseleyi aynen böyle görüyor.
Erdoğan, Putin’in Esad’a yapacağı baskıya bel bağlıyordu. Saraydaki hakim siyasi akıl, 12 yıllık yanılgılardan hiçbir ders çıkarmadan Putin ile Esad arasında ısrarla efendi-uşak ilişkisi kurmaya çalışıyor. Evet Suriye, Rusya ve İran’sız yapamaz. ABD ve Türkiye, Suriye topraklarında iken Rusya’nın caydırıcılığı Şam için hâlâ önemli. Ekonomik savaş var, yaptırımlar Suriye’nin belini kırıyor. Fakat Esad’ın Moskova’dan gol atmasını mümkün kılan koşullara da bakılmalı. Söz gelimi;
- Şam’ın Tahran ve Moskova ile ilişkilerinde bir denge var. Şimdiye dek Esad müttefik baskısı karşısında kendi direnç alanlarını koruyabildi.
- Esad’ın tecridi yavaş yavaş kırılıyor.
- Arapların Şam’la normalleşme eğilimi artıyor.
- ABD ve AB’nin dayatmacılığı eskisi kadar müttefikler üzerinde etki etmiyor.
- Depremden sonra Türkiye’nin yeni bir askeri harekat düzenleme şansı da azaldı.
- Üçlü kurgulanan masaya İran için de bir sandalye eklenmesi Esad’ın denge siyasetinde elini güçlendirdi. Putin’in Erdoğan’ı gözeten esnekliğine karşın İran Şam’ın inatçı çizgisine güç katıyor.
Erdoğan, Biden yönetimiyle sorun yaşasa da İran’ın bölgede geriletilmesi konusunda Amerikan-İsrail eksenine destek oluyor. İranlılar Şam-Ankara normalleşmesinde faturayı ödeyen taraf olmak istemiyor ve Esad’a öne sürdüğü koşullarda arka çıkıyor.
- İran-Suud normalleşmesi için Pekin’de imzalanan mutabakat da Esad’ı iki eksen arasındaki hesaplaşmanın cenderesinden azıcık kurtarıyor. İran-Suud çelişkisinin gerilemesi halinde Şam’ın Tahran’la ilişkileri sürerken Arap komşularıyla da köprüleri kurma şansı artacak.
Böylesi bir ortamda Esad urganı boynundan atmış havasında Moskova’ya gitti.
Dahası Putin’i neşelendirecek bazı şeyler sundu:
- Rusya’nın küresel düzeyde oyunculuğu açısından Suriye’nin önemini öne çıkardı. Rusya’nın Suriye’deki varlığının şu anki savaşla sınırlı olmadığını, isterse yeni üsler kurabileceğini, bu üslere Zırkan dahil gelişmiş silahlar konuşlandırabileceğini söyledi. Yani Rusya’ya küresel bir güç olmak ve ABD’ye karşı koymak istiyorsan Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da önemli bir yerde duran Suriye senindir demiş oldu.
- Ukrayna’da Putin’in retoriğine ziyadesiyle sözcülük yaptı.
- Üzerinde durdukları 40 ortak projeden bahsetti.
Putin’in Esad’a baskıyı eksik etmesinde bir hikmet aranacaksa bunların dışında bakılması gereken noktalar var. Putin, Ukrayna savaşından mütevellit yaptırımlar ve Suriye’deki çıkmaz karşısında Erdoğan’ın NATO ile Rusya arasındaki ikili oyunu işine geldiği için seçimlerde ona yatırım yaptı biraz. Fakat Erdoğan’a da güvenmiyor. İşte birkaç neden:
- Amerikalı yetkililerin Ankara’daki temaslarının ardından Türkiye üzerinden Rusya’ya ihracata sınırlamalar getirildi.
- Finlandiya’nın NATO üyeliği önündeki bariyer kaldırıldı. Erdoğan İsveç’i de seçim sonrasına bırakarak Batılı ortaklarıyla pazarlığa girdi. Bir bakıma seçilirsem İsveç’i de temmuz zirvesine kadar onaylarız mesajı verdi.
- Aselsan üzerinden birdenbire S-400’e ihtiyaç olmadığı mesajı verildi.
- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Washington’da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ve Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland’la NATO’nun genişlemesi ve Ukrayna dahil kritik konularda görüşmeler yaptı.
Putin’in bütün bunları gıcırtılı bir kalemle not ettiği kesin.
Millet İttifakı’nın nihayetinde güven vermeyen çemberden Kemal Kılıçdaroğlu ile çıkması, Putin’in seçimin olası sonuçlarına dair değerlendirmesini etkileyebilir. Haliyle Erdoğan için Esad’ı sıkıştırma gereği duymaması anlaşılır bir durum.
***
Gelelim Mısır’a; Sisi de Erdoğan’ın çarklarını olumlu gelişme olarak not etse de dört dörtlük bir ‘U’ dönüşü bekliyor.
Sisi’nin ağırdan almasının nedenleri tam olarak ortadan kalkmadı. Evet Erdoğan, Müslüman Kardeşler’i satabileceğini gösterdi. Ama Mısır’ın kendi ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Ankara’nın Libya’daki siyasetinde bir sapma olmadı. Sisi, Türkiye’nin Libya’daki askerlerini ve Suriye’den taşıdığı milisleri çekmesini istiyor. Ayrıca Libya’da seçimlerle belirlenecek bir meclis ve hükümet kuruluncaya kadar askeri stratejik anlaşmalar yapmasına karşı çıkıyor. Libya ile haritayı bükerek yapılan deniz yetki alanları anlaşması da Kahire’nin bozulduğu bir diğer noktaydı. Mısır, Türkiye ile Libya arasında 2019’da imzalanan anlaşmalara Yunanistan’la kısmi deniz yetki alanları anlaşmasıyla yanıt vermişti. Türkiye’nin 2022’de Trablus hükümetiyle yeni askeri ve hidrokarbon anlaşması imzalamasına da tepkisiz kalmadı. Bu sefer Libya ile tek taraflı deniz sınırını deklare etti. Mısır Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki askeri harekatlarından da rahatsız. Ayrıca Kahire, Ankara ile normalleşme adına Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’la ilişkilerini feda etmek istemiyor.
Mısırlı kaynaklar bir güven sorunu olduğunu, Erdoğan’ın bölge politikasının değiştiğini somut adımlarla göstermesi ve samimiyetinin test edilmesi gerektiğini vurguluyor. Acı bir durum ama karşılarında “devlet” değil bir “şahıs” olduğunu bilerek temkinli hareket ediyorlar.
***
Hasılı “kötü adamlar” Erdoğan’a açık çek yazmaya niyetli gözükmüyor. Harbi “U” dönüşleri, samimi nedametler bekliyorlar. Bundan Erdoğan’dan sonraki dönemde karşı taraf temiz bir sayfa açmaya hazır anlamı çıkmaz. Suriye ve Mısır’la yeni başlangıçları önleyen sorunlar ortada. İyi niyet yetmiyor. Eski statükoya dönmek sihirli bir çıkış stratejisi değil. Sorunlar gayet ciddi ve cesaret gerektiriyor.
Gazete Duvar / 20.03.23