Pandemi önlemleri kapsamında getirilen işten çıkarma yasağında patronlar Kod 29’a sarıldı. Patronlara “ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller” gerekçesiyle yasağı diledikleri gibi delme hakkı tanıyan bu kod, pandemi döneminde haklarına sahip çıkan işçilere karşı çok sık başvurulan bir yöntem haline geldi. Ülkenin dört bir yanında sendikal haklarını kullanan çok sayıda işçi Kod 29 ile işten çıkarıldı. Bu kodla işten atılanlar, tazminat ve işsizlik maaşı alamıyor. Ayrıca bu madde işçi siciline işleniyor ve böylece işçilerin iş bulmaları zorlaşıyor.
Öte yandan bu kodla işçilerin üzerine vurulan “ahlaksızlık” damgası, kadınları daha olumsuz etkiliyor. Bu kod sendikalaşan, hakkını savunan, hak gasplarına sessiz kalmayan kadın işçilere karşı acımasız bir silaha dönüşüyor. Bu kodla çıkarılan kadınlar, ailelerinin “işyerinde ne haltlar karıştırdığına” dair sorgulamalarına ve şiddete maruz kalabiliyor, iş ararken ciddi sıkıntılar yaşıyor, sürekli “bir namussuzluk yapmadıklarını” ispatlama çabası içine giriyor. Ekmek ve Gül’e konuşan Adile Doğan’ın şu sözleri tabloyu özetliyor: “İşçiler artık işsiz kalmaktan değil, damga yiyerek işsiz kalmaktan korkar oldu!”
İstanbul’da küçük ev aletleri üreten Sinbo Fabrikası’nda çalışan Tüm Otomotiv ve Metal işçileri Sendikası (TOMİS) üyesi Dilbent Türker de, Kod 29 olarak bilinen 25/2’nci Madde gerekçe gösterilerek işten atıldı. Türker, bunun sendikalaşmanın önüne geçmek ve diğer işçileri korkutmak için yapılan bir hukuksuzluk olduğunun altını çiziyor. İşine geri dönebilmek için Avcılar’daki fabrikanın önünde kurduğu çadırda direnişini sürdüren Türker, “Benim mücadelem, örgütlendikleri için Kod 29 ile tehdit edilen tüm Sinbo işçisi kadınlar için” diyor.
Sinbo’da yaklaşık 3,5 yıldır montaj bölümünde çalışan Türker, geçen yıl sendika üyesi olduğu için 5 sendikalı arkadaşıyla birlikte 2 ay ücretsiz izne çıkarılmıştı. İşçiler 2 ayın ardından yeniden işbaşı yapmayı beklerken ücretsiz iznin süresinin uzatılması nedeniyle 18 Kasım’da fabrika önünde direnişe başlamıştı. İşçilerin şikâyeti üzerine fabrikada incelemelerde bulunan müfettişler, ücretsiz izin uygulamasının kötüye kullanıldığını tespit etmiş, böylece işçilerin direnişi kazanımla sonuçlanmıştı. Türker, “Direnişimizin 31’inci gününde işe geri döndük. Direnişimizin ardından geçen süreçte gasp edilen haklarımızı da geri aldık” diye konuşuyor. Peki, sonra Sinbo’da neler yaşandı?
Sendikal faaliyetten rahatsız olan patronların, işçilerin elde ettiği bu kazanım nedeniyle daha fazla mobbing uygulamaya başladığını söyleyen Türker, yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“Özellikle ücretsiz izinden dönen 6 TOMİS üyesi işçiye, yani bize yönelik baskılar arttı. Bizi kendi bölümümüze değil, paketleme bölümüne aldılar. Paketleme bölümü yeni kurulmuş bir bölüm. Çalışan sayısı az ve fabrika içinde bulunduğu konum itibariyle diğer işçilerden uzak. Örgütlenmeyi önlemek için böyle bir yol seçtiler. İtirazlarımız sonucu dört arkadaşımızı eski bölümlerine geri aldılar; ama beni ve bir arkadaşımı orada bıraktılar. Bizlerin bölümlerini değiştirmekle kalmayıp, yeni bölümde baskı ve mobbingi de artırdılar. ‘Konuşmayın, önünüze bakın’ gibi sataşmalar, kışkırtmalar oldu.”
Ücretsiz izin tutmayınca...
Patronların önce ücretsiz izni denediğini, başarılı olamayınca Kod 29’a başvurduğunu kaydeden Türker, şöyle devam ediyor: “Biz ücretsiz izindeyken yönetimle işbirliği içinde olan başka bir sendika üyesi işe alınmış. Bu işçi tarafından bize sürekli sözlü saldırılar yapılıyordu. Öte yandan bu kişi TOMİS üyesi işçilerin isim listesini de yönetime vermiş. Bir gün bu kişi soyunma odasına gelerek bağırmaya başladı. ‘Her gün buraya toplaşıyorsunuz’ falan dedi. Ardından da küfür ve hakaret etmiş. Ücretsiz izin tutmayınca Kod 29’u kullanacaklarını bildiğimizden temkinliydik. Tartışmaya girmedik. Sadece İnsan Kaynakları’na (İK) giderek şikâyet dilekçesi verdim.”
Şikâyetçi olduğu kişinin de kendisinden şikâyetçi olduğunu anlatan Türker, olayın soruşturma sürecinde ‘eşit davranma’ ilkesine aykırı hareket edildiğini, hatta bazı işçilerin bu kişi için şahitlik etmeye zorlandığını söylüyor. İşte bu olay bahane edilerek Kod 29 ile işten çıkarıldığını belirten Türker, “İşten atılmamın asıl nedeni şu: Biz ücretsiz izni kabul etmedik, direndik, kazandık; ama yönetim bunu hazmedemedi. Bu nedenle sendikal faaliyet yürütmemi engellemek için Kod 29’u kullanarak beni işten attı” diyor.
Kadınların sendikalıolmasını istemiyorlar
Dilbent Türker’in çalıştığı montaj bölümünde işçilerin yüzde 90’ı kadın. Türker, “Burası, fabrikada maaşlar ödenmediği zaman iş durduran tek bölümdü” diyor ve ekliyor: “Biz kadınlar olarak çalışma koşullarımızın iyileşmesi için çalışmalar yapıyorduk. Kod 29’u kullanarak bunu önlemek istediler. Aslında burada kadın işçilerin bilinçlenmesinin ve sendikalaşmasının önüne geçildi. Benim işçilik sicilimi bozarak, bana ahlaksızlık iftirası atarak diğer işçilere gözdağı verdiler. Fabrikanın önünde direniyorum, suç duyurusunda da bulundum. Bu maddenin kaldırılmasını ve işçi lehine düzenlenmesini istiyorum.”
SML’de 3 kadın direnişte
İstanbul Haramidere’de bulunan SML Etiket Fabrikası’nda da 21 işçi Kod 29 ile işten çıkarıldı. İşten atılanlar arasında yer alan DEV TEKSTİL üyesi 3 kadın işçi direnişe başladı. Sendikadan yapılan açıklamada, “Böylece bir kez daha işten atmaların yasaklandığı söyleminin yalan olduğu ortaya çıktı. Patronlar sendikal faaliyete saldırırken hak ve hukuk tanımıyor. Keyfi işten atmalara karşı direnmekten başka yol yoktur. Haklarımız ve geleceğimiz için birleşelim. SML işçileri ile dayanışmayı yükseltelim” dendi.
DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası Uzmanı Nuran Gülenç, Kod 29 ile damgalanarak işten çıkarılmanın kadın işçileri nasıl etkilediğini şu sözlerle anlatıyor: “Bu kod ‘işten atılmanın yasaklandığı’ salgın döneminde, patronların, istemediği işçiyi işten atması için açık bırakılan kapı oldu. ‘İyi niyet ve ahlak kurallarına uymamanın’ insana çağrışımları ortada, her iki cinsiyet için de onur kırıcı olan bu kodun kadın işçiler için daha ağır sonuçları var. Kadına bakışın sorunlu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derin olduğu ülkemizde, Kod 29 ile atılan kadınların; eşlerine, ailelerine, çevrelerine ‘ahlak dışı’ bir davranış içinde olmadığını anlatmak ya da ispatlamak zorunda bırakılması çok ağır bir durum. Bu durumun ortaya çıkarabileceği daha ağır ve yıkıcı sonuçları tahmin etmek hiç de zor değil. Yeni bir iş arayışında işten atılma nedeni sorulduğunda cevap bulma zorluğu ortada. ‘Sendikalaşmaya çalıştık da atıldık’ dese başka bir dert, ‘Keyfi olarak çıkartıldım’ dese başka bir dert. Bu kod kadına bakışı etkileyecek bir sonuç ortaya çıkarıyor. Her durumda kadın işçinin özel yaşamını ve sonraki iş yaşamını etkileyebilecek bir uygulama bu. Haklı olarak kadın işçiler, bu maddeyi damgalanmak gibi algılıyorlar.
Yasal düzenleme şart
Sendikasız birçok işyerinde, kadın işçiler Kod 29 tehdidi altında çalışıyorlar. Salgın döneminde beş parasız işsiz kalmak başlarına gelebilecek en kötü şeyken, bir de Kod 29 damgası ile işten atılmak ondan daha kötü bir durum. Kadın işçiler salgının yükü, işten atılma korkusu, bir de kod 29’la damgalanma korkusu ile ciddi bir psikolojik şiddet altında çalışmaya zorlanıyorlar. Bu baskı ile kadın işçilerin hak aramasının, itiraz etmesinin, sendikalaşmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Salgın koşulları ve Kod 19 baskısı patronlara arayıp da bulamadıkları fırsatları yaratmış oldu. Kod 19’un işverenler tarafından keyfi olarak, sendikalaşmanın önlenmesi amacıyla kullanılmasının, yani salgın fırsatçılığının engellenmesi için acilen yasal düzenleme yapılması gerekiyor.”
Yaren Çolak – BirGün / 30.01.21