CovId-19 salgını dünyada sınıflar arasındaki eşitsizliği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Salgın, bir işçi sınıfı hastalığına dönüşürken gelir adaletsizliği derinleşti. Ülke ekonomilerinden büyük servetlere sahip olan ancak toplumsal üretime zerre faydası olmayan asalak milyarderler zenginlikleriyle övünüyor. Ancak işçilerden ‘ekonomik olarak fedakârlık’ yapmaları isteniyor. Salgın gerekçesiyle emekçilerin birçok hakkı tırpanlanırken, şirketler kârlarını katlamaya devam ediyor. Zenginler Covid-19’a karşı kendilerini korumayı başarırken ölenler de hep yoksullar oldu. İşçi sınıfı artık ne aç kalmak ne de ölmek istiyor.
Bu derin çatışmada tahammül eşiğinin sınırına gelindi. Öyle ki kapitalizmin kalbi Amerika’da işçi sınıfının uyanışı söz konusu. Onlarca farklı sektörde ve iş kolunda yüz binlerce işçi greve çıktı. Tüm direnişlerin ortak noktası ise fakirleşmeye karşı. Amerika’da işçiler artık sermayeye “Biz neden her gün fakirleşirken siz daha da zengileşiyorsunuz” diye soruyor. Bu grev dalgasına ise Striketober deniyor. Bu ifade ekim ayı anlamına gelen october ve grev anlamına gelen strike sözcüklerinin birleşimiyle oluşturulmuş. Biz bunu ‘Grev Ekimi’ diye çeviriyoruz. Peki bu Grev Ekimi’nin etkileri ne olacak? Amerikan halkının greve yaklaşımı nedir, yasalar ne diyor? New Jersey’de bulunan Rutgers Üniversitesi Yönetim ve Çalışma Ekonomileri Bölümü’nden Yrd. Doç. Todd E. Vachon’a yönelttik.
►Amerika’da ‘Grev Ekimi’ olarak da adlandırılan bir işçi hareketi açığa çıktı. Peki nedir ‘Grev Ekimi’, bu hareket niçin doğdu?
Mevcut grev dalgası, Batı ve Doğu kıyıları da dahil olmak üzere tüm coğrafyada etkisini gösterdi. Grev dalgası; imalat, sağlık, medya hizmetleri, gıda üretimi, madencilik ve eğitime kadar birden fazla endüstriyi ve kesimi kapsıyor. Covid-19 pandemisi kesinlikle birçok işçiyi birey olarak karşılaştıkları sorunların aslında sistemin doğasından kaynaklandığı konusunda uyandırdı. Pandeminin başlangıcında işyeri güvenlik protokolünün ve kişisel koruyucu ekipmanların olmaması, hem sendikalı hem de sendikasız işyerlerinde birçok işçinin yeterli koruma talep etmek için örgütlenmeye ve toplu eyleme geçmesine neden oldu.
Ortaya çıkan konulara gelince, sağlık, emeklilik, ücretler, işyeri güvenliği gibi çok önemli konular. Özellikle dört yıldır art arda, artan gelir eşitsizliği, azalan sendikalaşma ve temel sosyal güvencelerde kesintiler yaşıyoruz. Çalışan insanların ücretlerin o kadar düşük olduğunu fark ettikleri bir noktada, işe gidip çocuk bakımı için ödeme yapmak sizi işe gitmemekle aynı ekonomik durumda bırakıyor. Öyleyse neden bu kadar düşük ücretli bir işi tercih etsinler.
►Grevlere karşı işverenlerin ve yasaların tutumu nasıl?
İşverenlerin işlerini yürütmek için baskısı giderek artıyor. Diğer birçok ülkenin aksine, ABD'deki işverenlerin grev sırasında yedek işçi çalıştırma hakkı var. Ayrıca işverenler grevin etkisini kırmak ve katılımı az göstermek için grev alanını küçültüp, gözcülerin yerlerini değiştirmek için dava açabiliyor. Yasalar, işçilerin belirli nedenlerle greve gitme hakkını koruyor ama şu anda da görüldüğü gibi toplu pazarlık süreçlerini bir çıkmaza sokuyor. Genel olarak, ABD iş kanunu, en azından 1947'de kanunda birkaç değişiklik yapıldığından beri, işverenlerin lehinedir. İşverenlerin bu yasal hakkı, ABD'deki grevlerin gücünü önemli ölçüde baltalıyor. Ancak, grev kırıcı olarak çalışmaya istekli işçi arzı yetersiz olduğunda, grev ilk gücünü geri kazanır. Grev işçilerin ücretler ve çalışma koşulları için verdiği mücadelesinde anlamlı bir silah haline gelir. Şu anda da olan bu çünkü işverenler grevi kırma noktasında yetersiz kalıyor.
►Eylemlere halkın bakışı nasıl, grevler yaygınlık kazanacak mı?
Grevler önümüzdeki süreçler için çeşitli endüstrilere yayılmaya devam ediyor. İnanıyorum ki halk işçileri ve sendikaları desteklediği ve işverenler yedek işçi sıkıntısı çektiği sürece pazarlıklarında çıkmaza girerlerse daha fazla sendika greve gidecek. Grev için bir zaman seçilseydi, şimdi tam zamanı olurdu. Son anketlerde, Amerikalıların yüzde 68'i sendikaları desteklediğini belirtirken, özellikle genç işçilerin yüzde 77'si (18-34 yaş arası) sendikaları desteklediklerini belirtti. Dün yapılan yeni bir anket, Amerikalıların yüzde 74'ünün daha iyi ücretler ve çalışma koşulları elde etme çabalarında grevci işçileri desteklediğini gösteriyor. Bu durum sendikaların genellikle ‘açgözlü’ ve ‘kendini düşünen’ olarak tasvir edildiği yakın tarihten bir sapmadır.
►Eylemlerin dönüştürücü etkisi var mı?
Kolektif hareket etme ve kazanma deneyimi dönüştürücü bir deneyim olabilir. Şimdi, ekonomi yeniden açıldı, ancak Covid-19 hâlâ devam ederken, birçok işçi ücret, sosyal haklar ve kişisel güvenlik açısından yetersiz olduğunu düşündükleri işleri kabul etmeyi reddetti. Kötü işlerin bu toplu reddi, gayri resmi bir genel grev gibi işliyor. On yıllardır ilk kez, Amerikalı işçiler bir miktar baskı ve pazarlık gücüne sahipler.
Kesinlikle şirketlere ve onların sahibi olan ve onları işleten seçkin sınıflara karşı artan bir anlayış ve öfke var. John Deere örneğinde, şirket rekor kâr elde ediyor ve yöneticisi geçen yıl yüzde 160 maaş zammı alıyor. Bu arada, nihai ürünü fiili olarak yaratan atölyede tüm üretken işleri yapan işçilerden ekonomik fedakârlık bekliyorlar, düşük zamlar öneriyor ve emeklilik haklarına saldırıyorlar. Pek çok işçi, ekonomik zor koşullarda sözleşme tavizleri verdiğini hatırlıyor. Şimdi ise haklarının elinden almaya devam ettiğini hissediyor. Eylemlerin patlama noktası da burası. Amerika'da bu düzeyde bir militanlık ve işçi yanlısı söyleminin uzun süredir sergilenmediğini söyleyebiliriz.
İşçiler ve işverenler arasındaki güç dengesi açısından büyük bir düzeltmeye ihtiyaç duyulan bir noktada görünüyoruz. En tepedeki yüzde 1'in geliri ve serveti astronomik seviyelere ulaşırken, kapitalistler ve işverenler on yıllardır üstünlüğü elinde tutuyorlar. Aynı zamanda, çalışanlardan emekli maaşlarından vazgeçmeleri, daha düşük maaşları kabul etmeleri ve daha uzun saatler çalışmaları istenmiştir. İçinde bulunduğumuz an, ücretleri olması gereken seviyeye getirirse, bu önemli bir gelişme olacaktır. Ancak, uzun vadeli gerçek bir değişimi gerçekleştirmek, işçilerin daha kolay sendika kurmalarına izin vermek, iş kanununda yapılan değişiklikler de dahil olmak üzere, güç dengesinin ileriye doğru eşitlenmesini sağlamak için daha fazlasına ihtiyaç var.
Grev ateşi eyaletlere yayılıyor
Amerika’nın Ortabatı bölgesindeki eyaletlerde tarım aletleri üreten John Deree firmasında 10 binden fazla işçi greve gitti. İşçiler salgın döneminde kendilerine dayatılan uzun çalışma saatlerini, emekli ikramiyelerinin kesilmesini ve ücretlerine zam yapılmamasına karşı direniyor. İşçilerin patlama noktası ise şirketin CEO’sunun kendisine yüzde 160 zam yapması oldu. Şirketin CEO’su John May 2020 yılında 16 milyon dolar kazandı. Deere işçilerinin direnişi, birçok sektörün greve gitmesini de teşvik etti.
Kaliforniya’nın Batı Kıyısı genelinde ise bir özel sağlık kuruluşu olan Kaiser Permanente’in çalışan 40 bin hemşire de ücret artışı çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle günlük 1 saatlik grevler düzenliyor.
Kentucky’deki 500 içki fabrikası işçisi de ücret artışı talebiyle 11 Eylül’den beri grevlerine devam ediyor. Michigan, Nebraska, Pensilvanya ve Tennessee’de ise uluslararası gıda devi Kellogg’s firmasında 1400 tahıl işçisi, 5 Ekim’de iş bıraktı.
Kaliforniya’da 2 bin Frontier telekom işçisi 6 Ekim’de greve başladı. Ayrıca Kaliforniya’da yaklaşık 6 bin 500 öğretim görevlisi de grevin eşiğinde.
Kuzey Alabama’da ise 1000 Warrior Met kömür madencisi nisan ayından beri grevde.
Film endüstrisinde tekelleşen Hollywood’da ise 60 bin set çalışanı grev hazırlığı yaparken kazanım elde etti. 18 Ekim’de greve başlayacağını duyuran Uluslararası Tiyatro Sahne Çalışanları İttifakı (IATSE) ve Sinema ve Televizyon Yapımcıları İttifakı (AMPTP), grev başlamadan yapımcılarla anlaştıklarını duyurdu. İşçilerin sosyal hakları ve ücretleri önemli ölçüde artırıldı.
Zilan Akay-BirGün / 30.10.21