İslam Devleti’nin (İD) Şengal’de kaçırıp köle pazarına taşıdığı binlerce Ezidi’den biri olan yedi yaşında bir kız çocuğunu “derin” internette satarken yakalanan zanlılar artık özgürce Ankara’nın sokaklarında dolaşıyor. İD üyelerinin Türkiye’de rahatça barındığı sır değil. Fakat insan kaçırma, köleleştirme, kötü muamele ve para karşılığı satma suçundan yargılanması gerekenlerin mahkemece denetimli serbestlikle bırakılması hukuk skandalından çok öte bir kayırma ve kollamaya işaret ediyor.
İD davalarına bakıldığında, terör örgütlerini çözme hedefiyle itirafçılığı cazip hâle getiren Türk Ceza Kanunu’nun etkin pişmanlığı düzenleyen 221’nci maddesinin ceza almadan kurtuluşun yoluna döndüğü görülüyor.
23 Şubat’ta derin internetteki satış odasında Ezidi çocuğun fotoğrafıyla birlikte Kürtçe-Arapça ilan yayınlanmıştı. Alıcı gibi davranan polis Ankara-Keçiören’de tespit edilen adresi basarak Edici çocuğu kurtarmış, Sabah Ali Hüseyin Oruç, Anas V. ve Nasır H.R. adlı Iraklı zanlıları gözaltına almıştı.
Hale Gönültaş’ın Gazete Duvar’daki haberine göre Anas ve Nasır savcılık sorgularının ardından 27 Şubat’ta adli kontrol şartı ile serbest bırakıldı, Sabah ise tutuklandı. İki zanlı bırakıldığında henüz iddianame bile hazırlanmamıştı. 8 Mart’ta kabul edilen iddianamede zanlılar için “terör örgütü üyeliği” ve “örgütte yöneticilik” suçlamaları yer aldı. İlk resmi açıklamaya göre eski subay Sabah örgütün Musul’daki üst düşey sorumlusuydu.
İddianameye giren ifadelere göre Sabah, Irak’ta Ebu Abdullah adlı İD emirine bağlı olarak çalıştı, örgütten maaş aldı, mevzilerde nöbet tuttu ve çatışmalara katıldı. Sabah, Ezidi çocuğunu 2014’te 500 dolara satın alan kişinin ağabeyi Sabbar olduğunu öne sürüyor. Verdiği bilgilere göre Sabbar çatışmalarda öldü. Kendisi ise 2017’de Irak’ta altı ay tutuklu kaldıktan sonra sahte pasaportla Türkiye’ye geldi. Öncesinde Ezidi çocuğunu kendi eşi ve çocuklarıyla birlikte Türkiye’ye gönderdi. Aile Sabah’ın babasının ikinci eşinin evine yerleşti. Ezidi çocuğa Göç İdaresi’nden Aişe Sabbar adıyla kimlik çıkartıldı.
Ezidi çocuğu satışa çıkardıktan sonra tutuklanan Sabah, etkin pişmanlık uygulamasından faydalanmak için İD’in Suriye ve Irak’taki yöneticilerinin isimlerini verdi. 10 Haziran’da ilk duruşmada tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi.
İddianameye göre tutuksuz yargılanan Anas ve Nasır, İD’in öldürülen lideri Ebu Bekir el Bağdadi’nin yakınındaki isimlerden Cabbar Selman Ali Ferhan el İsavi’’ye bağlı çalışıyordu. İkili Felluce’deki ‘Esirler Divanı’nın yönetimindeydi.
Gerçek ailesine ulaştırılamayan Ezidi kızı hala Ankara’da devlet koruması altında. Al-Monitor’a konuşan Ezidi Kültür Vakfı Başkanı Azad Barış, çocuğun annesi ve diğer kayıp annelerin Türkiye’de tutulduğuna inandıklarını söyledi. Üç avukatla davaya müdahil olmak istediklerini ama onay çıkmadığını belirten Barış, açılan davaların “göstermelik” olduğunu ve olayları kapatma saikiyle hareket edildiğini vurguladı.
Dosyayla ilgilenen bir kaynak, Al-Monitor’a, sanıkların etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini ama bunun henüz uygulanmadığını ve denetimli serbestlik kararında delil yetersizliğinin öne çıktığını kaydetti. Kaynağa göre Ezidi kız çocuğunun kaçırılması ve satışıyla alakalı olarak sanıkların rolü dosyaya yansıtılmadı. Esasen gözaltına alınmalarına gerekçe olan suç sabitken dosyanın örgüt üyeliğiyle sınırlandırılması etkin pişmanlıktan yararlanmanın da yolunu açıyor.
Dava dosyaları etkin pişmanlık uygulamasının sonuçlarıyla ilgili çarpıcı bir tablo oluşturuyor.
18 Haziran’da Adana’da terör örgütü üyeliğinden yedi yıl altı ay hapse mahkum edilen V. I. adlı sanığın cezası etkin pişmanlıkla bir yıl 10 ay 15 güne indirildi. Hükmün açıklanması geri bırakıldığı için sanık hakkında kısıtlama kalmadı. Bu durumda ceza, sicil kaydına bile işlenmiyor.
Yine etkin pişmanlık kapsamında martta Adana’da bir zanlı üç yıl bir ay 15 gün, nisanda yine Adana’da başka bir zanlı iki yıl dokuz ay hapse çarptırıldı.
İD’in Musul-Muhallebiye emiri M.S.E. ise 2019’da Kayseri’de 33 kişinin ismini verip beş yıl ceza aldı. Bu durumda infaz yasası gereği sanık yaklaşık üç yıl tutuklu kaldıysa bırakılıyor.
10-15 yıl hapisle yargılanan İD’in Kocaeli sorumlusu Abdülkadir Polat 2019’da etkin pişmanlıktan yararlanıp üç yıl bir ay 15 gün hapis cezası aldıktan sonra denetimli serbest kaldı. Aynı davada diğer 14 sanık beraat etti. Kocaeli’nde “Takva Mescidi” adlı yapılanmayla birlikte görülen 49 sanıklı bir davada 13 Aralık 2019 itibarıyla tutuklu tek kişi kalmadı.
Etkin pişmanlık uygulaması 10 Ekim 2015’te Ankara’da 103 insanın öldüğü saldırının davasında da görüldü. Canlı bomba şüphesiyle arananlar listesine girmiş iki kadın serbest kaldı.
24 Mart 2019’da Bursa'da tutuklanan İD’in Suriye’deki komutanlarından İbrahim Tahen itirafçı olup üç yıl bir ay 15 gün hapis cezası aldı.
Aralık 2019’da Düzce’de altı sanık etkin pişmanlıktan serbest kaldı.
Yeşil listede 1 milyon TL ödülle aranan Mehmet Abitoğlu, 2018’de Hatay’da yakalandıktan sonra verdiği bilgiler sayesinde 31 Ekim 2018’de 1/3 oranında indirimle beş yıl 10 ay hapis cezası aldı.
Rakka’da İD’in mahkeme kâtipliğini yapmış olan Fas asıllı M.O., Bursa’da etkin pişmanlık uygulamasıyla 2018’de üç yıl bir ay 15 gün hapis cezası aldı.
Interpol’ün kırmızı bülteniyle aradığı üç Fransız kadın da 23 Nisan 2019’da 1/2 oranında indirimle üç yıl bir ay 15 gün hapis cezası alıp tahliye edildi.
2016’da ilk duruşmasında “Beni ancak Allah’ın yasaları yargılayabilir” diyen İD’in Avustralyalı üyesi Neil Christopher Prakash ülkesine iadesine itiraz edip etkin pişmanlıktan yararlanmak istedi ama indirimsiz yedi yıl altı ay hapis cezası aldı ve tahliye edilmedi.
Pişmanlık ve bilgi paylaşımı şartını arayan etkin pişmanlık düzenlemesine göre kendiliğinden teslim olanlar itirafları sayesinde örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçundan ceza almıyor. Bu bilgileri yakalandıktan sonra verenler ise 1/3, 1/2 ve 3/4 oranında ceza indirimi görüyor.
Çok sayıda İD zanlısının savunmasını üstlenen avukat Onur Güler sanığın talebi üzerine mahkemenin hukuken etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağını tartışmasının zorunluluk olduğunu ve fakat sorunun uygulamadan kaynaklandığını belirtiyor.
Al-Monitor’a konuşan Güler’e göre dosya çerçevesinde vahim bağlantıları bulunmayan, örgütün ideolojisinden koptuğunu ispatlayan veya kendisini öyle gösteren ve biraz bilgi paylaşanlara etkin pişmanlık uygulanıyor. Üst düzey bağlantılara sahip bazı sanıklar, örgütün çözülmesine katkısı çok sınırlı bilgiler vermelerine rağmen ciddi indirim alabiliyor. Ya da örgüt üyeleri gerçekte değişmedikleri ya da pişman olmadıkları halde öyle davranarak cezadan kurtuluyor. Pişmanlığın tespiti için sorulan sorular sanıklara hile yapma şansı veriyor. Mesela “Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘tağut’ (Allah’ın hükümleri dışında hüküm koyan) olarak görüyor musun?” sorusu soruluyor. Kimse buna “evet” demiyor. Aralarında pişmanlığı “küfür” sayanlar olsa da mahkemeyi yanıltanlar tağuti rejimin baskısından kurtulmak için yalana cevaz (izin) olduğuna inanıyor.
Güler iş bilir suçluların etkin pişmanlığı araçsallaştırdığını yani istismar ettiğini belirtiyor. Örgütün ideolojisinden koptuğunu belirtip tahliye olanlardan bazılarının gerçekten yeni bir yola girdiğini ama tam tersine radikalleşenlerin de olduğunu vurguluyor. Bununla ilgili birkaç örnek veriyor: Kocaeli’nde Abdülkadir Polat örgüte eleman kazandıran Takva Haber ve Enfal Medya gibi haber sitelerinde görev almıştı. İndirim almak için yaklaşık 100 kişilik bir liste verdi. Mahkemede AK Parti üyesi olduğunu, oy kullandığını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı müminlerin emiri olarak gördüğünü söyledi. Fakat tahliye olduktan sonra YouTube üzerinden tekfirci propagandayı sürdürdü. Hatta İD’i “kâfir” ilan edecek kadar mutasyon geçirdi.
Güler hoşgörülü kararlar ile neticeleri arasında doğrusal bağ olmadığına dikkat çekiyor: “Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanıp da tahliye olanlar farklı dönüşümler yaşıyor. Örgüt ile aralarına ciddi mesafe koyarak kendi gruplarını oluşturabiliyorlar, hatta DEAŞ (İD) karşıtı ve daha sert tekfirci selefi çizgiye kayabiliyorlar. Etkin pişmanlıktan yararlanıp da tekrar soruşturulup yargılanan kişiler de var. Ki böyle durumda yeni faaliyette bulunma sebebiyle yargılanıyorlar. Serbest bırakılan ya da infazı tamamlayanlar çok ciddi dönüşümler yaşıyor. Bunlar tekfirci bir mutasyon oluşturuyor ve önümüzdeki yıllarda çok farklı figür ve gruplar ortaya çıkabilir.”
Güler’e göre pratikler mahkemeden mahkemeye değişiyor. Bazı mahkemeler alt düzeyden indirim uygularken bazıları daha gevşek bir yolla üst sınırdan indirim yapıyor. Güler yabancıların yargılanmak için Türkiye’yi tercih etmesini de birkaç nedene bağlıyor: “Beraat etme yahut tutuksuz yargılanma ihtimalleri diğer ülkelere göre daha yüksek. Alacakları muhtemel ceza miktarı daha az ve Türkiye'deki cezaevi şartları nispeten daha iyi. Yabancı uyruklu örgüt üyeleri Türkiye'yi her şeye rağmen 'güvenli bir liman' olarak görüyor.”
Sonuç olarak Türkiye kökenli örgütlerin davalarında sanıkları yıllarca iddianame bile hazırlamadan içerde tutan hukuk sistemi, İD davalarında hukuki kılıfla merhamet yolunu seçiyor. İD sanıklarını “hatalı Müslümanlar” olarak görüp bunların pişmanlık emarelerini ödüllendiren müsamahalı yargı aktörleri var.
Al-Monitor / 17.08.21