ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Türkiye, Yunanistan, Ürdün, Katar, BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’i kapsayan bölge turu Cuma günü İstanbul’dan başladı. Ticari gemi seferleriyle İsrail’e hayat suyu veren AKP yönetimi, Blinken'ı havaalanında alçak düzeyde karşıladığı görüntüsüyle had bildirdiği algısı yarattı. ABD yabancı konukları muadiliyle ağırlamayıp bu işi protokol amirine bıraktığı için ortada alınmaya hacet bir durum yok. Amerikalı konuk havaalanındaki karşılamaya tezat Vahdettin Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın tarafından birlikte ağırlandı. Üçlü karşılama; epey itibarlı bir ağırlama. Yunanistan’a geçerken yaptığı açıklamaya bakılırsa Blinken, Erdoğan’dan savaş sonrası Gazze planları için katkı sözü de aldı. Köprüleri Filistin için dolup taşan Londra’ya ucuz yollu nazire yapan Galata Köprüsü’nden Amerikalılara öfke, kapalı kapılar ardından Amerikan planlarına ortaklık! Ucuz siyasetin ömrü yatsıya kadar…
***
Blinken’ın ana misyonu, Amerikan silahlarıyla dilediği gibi Gazze’yi yok ederken İsrail’e zeval gelmesini önlemek. Ama İsrail’e her türlü destek mutlak bir uyum olduğu anlamına gelmiyor. ABD, İsrail’in Filistin direnişini tamamen yok etme, Hamas iktidarına son verme, Gazze’yi silahsızlandırma hedeflerini paylaşıyor. Bunu, soykırım lekesini Amerikan eteklerine sıçratmadan yapmasını istiyor. Bunun için daha fazla insani yardıma izin vermesini, sivil kayıplar konusunda dikkatli olmasını, ‘operasyon tamamlandı’ denilen yerlere insanların dönüşünün engellenmemesini bekliyor. Soykırıma güzel bir vitrin gerek! Dördüncü bölge turuna çıkarken Blinken’ın verdiği sancılı mesajlarda bunları görüyoruz.
Dahası ABD, İsrail’den savaştan sonra Gazze için bir yol haritası bekliyor. Asıl çatlak burada beliriyor. Üstelik aleni meydan okumalarla. İsrail-Amerikan çatlağını, Biden yönetiminin soykırımın asli ortağı olması nedeniyle bir aldatmaca olarak görenler de var. Benzer çatlak Başbakan Benyamin Netanyahu ile kabine üyeleri ve askeri kurmaylar arasında da var. Bu, birini ötekine karşı daha iyi yapmıyor. ABD’nin mutlak desteğine karşılık “kendini tutma” ya da “savaşı sınırlama” beklentisi nedeniyle ufak çaplı bir fırtına esiyor. Netanyahu üçüncü tur görüşmelerinin ardından beklentilere yanıt olarak şunu söylemişti: “Blinken’a 'Hamas'ı ortadan kaldırmaya yemin ettik’ dedim, hiçbir şey bizi durduramaz."
Kabinenin aşırı dinci kanadından Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir da Blinken'a duyduğu minnettarlığı bir azar cümlesiyle noktalamıştı: “Kusura bakmayın ama biz Amerikan bayrağındaki başka bir yıldız değiliz.”
***
New York Times, Biden’ın büyüyen kriz karşısında Blinken’ı “çobanlık yapmakla görevlendirdiğini” yazdı. Peki çobana biçilen misyonun çerçevesi ne? Acil görev, savaşın Gazze sınırlarından taşmasını önlemek. Yani Netanyahu’nun oldubittiyle ABD’yi bölgesel bir savaşın içine çekmesinin önüne geçmek. Tam bu noktada Washington Post’a konuşan Amerikalı yetkililerin söylediklerine parantez açmak lazım. Habere göre Amerikalı yetkililer, Netanyahu'nun, Lübnan'daki çatışmanın genişlemesini siyasi olarak ayakta kalabilmesinin anahtarı olarak görebileceğinden endişe ediyor. Biden yönetimi, özel görüşmelerde İsrail'i bu konuda uyardı.
Blinken’ın bir diğer misyonu daha önce “Olmayacak” dediği hususlarda Netanyahu’yu sabitlemek.
8 Kasım’da Japonya’daki G-7 toplantısının ardından “İsrail yeniden işgalci olmayacak” demişti.
Ne var ki Netanyahu’nun kabinesinde sirküle edilen ertesi gün senaryolarında işgali dışlayan bir seçenek bulunmuyor.
Geçen hafta Netanyahu’nun yarım ağızla kabineye getirdiği plan, Gazze’nin beşe bölünmesini ve Filistinli aşiretlerden yerel bir güç oluşturulmasını içeriyor. Bu güç İsrail’le işbirliği yapacak, sivil işlerle uğraşacak ve güvenlik konularında ordu ile birlikte çalışacak.
Savunma Bakanı Yoav Gallant’tan da bir “ertesi gün planı” geldi. Gallant rehineler bırakılıncaya ve Hamas'ın askeri-idari tüm yetenekleri ortadan kaldırılıncaya kadar savaşın devam edeceğini vurguluyor. Plana göre İsrail güvenliğin idaresi ve denetimini elinde tutacak; Gazze’nin yeniden inşası için Amerikan önderliğinde Avrupa ve Arap ülkelerinin katılımıyla uluslararası bir misyon oluşturulacak; Gazze’nin sivil idaresi için İsrail’e düşman olmayan Filistinli unsurlardan yerel komiteler kurulacak; Mısır, Refah sınırını sıkı sıkıya kontrol ederken Philadelphia koridorunda İsrail ile işbirliği yapacak.
Netanyahu daha önce Knesset’teki konuşmasında Philadelphia koridorunda kontrolü yeniden ele alacaklarını söylemişti. Philadelphia koridoru, Akdeniz’den Kerem Şalom geçişine kadar Mısır ile Gazze arasında 14 kilometre uzunluğunda bir şerit. İsrail, 1979’daki barış anlaşmasını takiben Sina’dan çekildikten sonra 2005’e kadar koridoru Mısır’la birlikte kontrol etti. İsrail şimdi koridor boyunca yerin derinliklerine kadar beton perde yapmak istiyor. Tünel kabilinden kaldıysa bir hayat damarı onu da kurutmak için. Bu konuyu müzakere etmek üzere geçen hafta bir Şin Bet heyeti Kahire’ye gitti. Mısır İstihbarat Servisi ile planı pişirmenin derdindeler.
İsrail kabinesindeki azılı üyeler Gallant’ı duvardan duvara çarpıyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, planın İsrail’i tekrar 7 Ekim öncesi senaryoya döndüreceğini belirtiyor. Ulusal Savunma Bakanı Itamar Ben-Gvir de aynı telden çalıyor. İstihbarat Bakanı Gila Gamliel de onlardan farksız. Bu bakanlar sonuna kadar gidilmesini, Gazzelilerin göç ettirilmesini ve 1967-2005 arasında olduğu gibi Gazze’ye Yahudi yerleşimcilerin yerleştirilmesini istiyor. Yani yeni bir Nekbe; mütekamil bir soykırım! Smotrich, Filistinlilere bölgeyi terk edip "çölü çiçeklendirebilecek İsraillilere yol açmaları” çağrısında bulunuyor. Çevre düşkünü, incelikli bir soykırımcı!
***
Peki soykırımın DC’deki ortakları bu planlara ne diyor? Blinken 31 Ekim’de Senato Tahsisatlar Komitesi'nde en mantıklı seçeneğin yeniden canlandırılmış bir Filistin Yönetimi’nin Gazze'yi yönetmesi olduğunu ama bu başarılamazsa bölgede idarenin bazı ülkelerin dahliyle uluslararası kuruluşlara bırakılabileceğini savunmuştu. Blinken 8 Kasım’da da savaş sonrası planın Filistin Yönetimi altında Gazze ile Batı Şeria’yı birleştiren bir idareyi içermesi gerektiğini belirtmişti. El Fetih lideri Mahmud Abbas’ın Batı Şeria’da bile erimişken Gazze’ye hükmetmesi gerçekçi değil. Tabii İsrail tanklarının üzerinde Gazze’ye girmeyecekse!
Amerikan-İsrail ekseninde bütün senaryolar Hamas başta olmak üzere silahlı direniş güçlerinin bitirildiği bir ertesi gün düşüne dayanıyor. Fakat direniş orada. Filistinlilerin Kahire’de kurulan masaya getirdikleri çözüm de ortada. Filistinli gruplar İsrail’in zinhar yanaşmadığı, Abbas’ın da yıllardır kaçındığı yol haritasını güncelleyerek masaya getirdi: Ulusal birlik hükümetinin kurulması, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün dışladıklarını içine alacak şekilde reforme edilmesi, seçim sisteminin nispi temsile göre düzenlenip demokratik seçimlere gidilmesi. Bu yol İsrail ve ABD’nin yok etmek istediği direniş için yenilgi vaat etmiyor. Filistin Yönetimi ancak bu yolla toparlanır, güçlenir ve Gazze ile Batı Şeria’yı birlikte idare edebilecek noktaya gelebilir. Fakat Netanyahu bunu sabote eden liderlik siciliyle övünürken Blinken’ın ikna etmesi gereken taraf Filistin değil. Netanyahu gayet açık sözlü. Ona göre Filistin Yönetimi, Gazze Şeridi'nde rol oynamak istiyorsa önce radikal değişikliklere gitmeli, bunu Batı Şeria'daki davranışlarıyla kanıtlamalı, İsrail’in öldürdüğü Filistinlilerin ailelerine maaş ödemeyi kesmeli, İsraillilere karşı nefret yayan okul müfredatını çöpe atmalı. Yani işgal ve sömürüye karşı bağışıklık kazanmalı!
***
Netanyahu olsun ya da olmasın İsrail’in stratejik önceliği Batı Şeria’da Yahudi yerleşimleriyle işgali genişletmek, Filistin Yönetimi’nin altını tamamen oymak, iki devletli çözümü imkânsız hale getirmek ve nihayetinde Doğu Kudüs ve Batı Şeria’daki Filistinlileri Ürdün’e, Gazze’deki bakiyeyi de Sina’ya sürmek. Onlarca yıldır değişmeyen hedef. Blinken’ın olmayacaklar babından söylediği bir diğer söz, “Filistinliler topraklarından sürülmeyecek” şeklindeydi.
Sina’ya sürme planı Mısır tarafından savaş nedeni sayılınca İsrailli yetkililer bu sefer ‘gönüllü göç’ senaryosuyla arayışlara başladı. Zman Israel’e göre bu minvalde Filistinlileri kabul etmeleri için Ruanda, Kongo ve Çad gibi ülkelerle görüşmeler yapıldı. İsrail İstihbarat Bakanı Gamliel de 2 Ocak’ta Knesset'teki konuşmasında şunları söyledi: “Savaşın sonunda Hamas yönetimi çökecek, belediye yetkilileri kalmayacak, sivil nüfus tamamen insani yardıma bağımlı olacak. İş olmayacak ve Gazze'deki tarım arazilerinin yüzde 60'ı güvenlik tampon bölgesi haline gelecek. Gazze sadece bizim sorunumuz değil. Dünyanın insani göçü desteklemesi gerekiyor çünkü bildiğim tek çözüm bu.”
Amerikalılar sürgüne karşı çıkıyormuş gibi yapıp “gönüllü göç” planı için siyasi-diplomatik ağırlık da kullanabilirler.
***
Blinken üçüncü olmaz olarak da “Gazze küçülmeyecek” demişti. Henüz Filistin topraklarını terk etmeseler de Gazzelilerin yüzde 85’i yerlerinden edildi. İsrail’in şu anda sahada yapmaya çalıştığı şey Gazze Şeridi’nin dört tarafında tampon bölge oluşturmak. Bu genişliği 6 ile 12 km arasında değişen Gazze’nin küçültülmesi ve işgal edilmesinden başka bir şey değil. Ki Gambiel de arazilerin yüzde 60’ının tampona gideceğini itiraf ediyor.
Ayrıca Biden yönetimi, savaş devam ederken Netanyahu’dan aşırı dinci bakanların ağızlarını büzmesini istiyor ama nafile. Bu yetkililer Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’ndaki soykırım soruşturmalarında aranan ‘kasıt’ unsuru için çürütülemez deliller sunuyor. Bu davalar Amerikalıların da başını ağrıtacak. The Guardian’a göre Netanyahu hem ABD'nin tercih ettiği seçenekleri hem de Gazze'nin yarınına ilişkin ayrıntılı plan sunmayı reddederek Washington'ı kızdırıyor. New York Times da aradaki anlaşmazlıkların Blinken İsrail'e vardığında devam edebileceğini vurguluyor.
Özetle Blinken’ın uluslararası toplumu temin etmeye çalıştığı “olmayacaklar” listesi, İsrail’in tutturduğu yolda paçavra değerinde. Üzerinde tepindikleri “ertesi gün planı” sanki İsrail’in soykırım suçundaki ana ortağı ABD’yi kazıkladığı, ABD’nin de ateşkes çağrısı için sabrı tükenen uluslararası aktörleri oyaladığı bir oyuna dönüşüyor. Aralarındaki çelişkilere rağmen İsrail’in Amerikan desteği olmadan bu savaşı yürütemeyeceğini dünya âlem biliyor. Bu tartışmalar Amerikan hesabına düşen sorumluluğu asla azaltmıyor.
Gazete Duvar / 08.01.24