Hindistan'da özgür basına karşı bir silah: Yasal düzenlemeler- Laxmi Murthy

Yasal düzenlemeleri adeta bir "savaş alanındaymışçasına" sık ve keyfi kullanımı ise hükümetin eleştirel medyayı kontrol etmek en önemli cephanesi haline geldi.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 02 Eylül 2021
  • 13:00

Areeba, babası gazeteci Aasif Sultan tutuklandığında daha bir bebekti. Babasıyla hayatında yalnızca bir kaç kez görüştü, hepsinde de kelepçeliydi. Çatışmalarla bölünmüş Hindistan yönetimindeki Kaşmir’de yaşayan Sultan, yalnızca militan liderler hakkında yayımladığı yazılar sebebiyle militanları korumak ve isyana teşvik suçlamalarıyla 27 Ağustos 2018’de Yasadışı Etkinliklerle Mücedele Yasası (UAPA) kapsamında gözaltına alındı.

Aslında saldırılar, cinayetler ve kaçırılmalar, Hindistan’daki gazetecileri susturmak için eskiden beri kullanılan yöntemler arasında. Haklar ve Riskler Analiz Grubu’nun Hindistan Basın Özgürlüğü 2020 Raporu’na göre, 2020’de tam 13 gazeteci öldürüldü. Ancak, yıllar içinde, yasaların yaptırımından sorumlu İnfaz Müdürlüğü (ED) veya Ulusal Araştırma Kurumu (NIA) gibi kurumların, yasal düzenlemeleri adeta bir “savaş alanındaymışçasına” sık ve keyfi kullanımı ise hükümetin eleştirel medyayı kontrol etmek en önemli cephanesi haline geldi.

Free Speeh Collective’in raporuna göre, yalnız 2020’de 67 gazeteci “tutuklandı, gözaltına alındı, soruşturma geçirdi veya mesleki çalışmalarına ‘açıklama istenen’ tebligatlar aldı.” İlginç biçimde, bu gazetecilerin çoğu da yayın dili İngilizce olmayan medya kuruluşlarında, henüz çalışma kanunlarıyla bir düzenlemeye alınmamış serbest ya da dijital medya için çalışan gazetecilerdi.

Muhalif seslere toleranssız olan hükümet, “ulusal güvenlik” korkusuna başvurdu. Köhne “isyana tahrik yasası”, gazetecilere, çevre ve insan hakları aktivistlerine ve öğrencilere karşı kullanıldı. Yasa, hükümete karşı “nefret veya aşağılamaya” veya “itaatsizliğe” teşvik eden herkesi cezalandırıyordu. Bu sömürge döneminden kalma yasaya, çiftçilerin hükümet karşıtı protestolarını sosyal medyada paylaşan gazetecilere karşı kullanılmak üzere Şubat 2021’de tekrar başvuruldu. Haziran 2021’de, Hindistan Yüksek Mahkemesi son derece önemli bir kararla, kıdemli gazeteci Vinod Dua’ya karşı isyana teşvik suçlamasıyla açılan davayı reddetti ve tüm gazetecilerin keyfi açılan davalara karşı “korunma hakkı” olduğunu belirtti.   

Tüm bu vakit alan, maliyetli prosedürler ve dava yükü karşısında, bir davada taraf olarak geçirilen süreç bile cezanın kendisi haline dönüştü. Bu durum, kefaletle serbest bırakılma hakkı baskıcı terörle mücade yasaları altında imkansızlaştırılıp ya da yalnızca gündemde olan bazı seçilmiş gazetecilere sunulup, Siddique Kappan gibi bir tecavüzü haberleştirmek için gittiği yerde UAPA kapsamında tutuklanarak hapiste çürüyen gazeteciler için daha da geçerli. Bu gazetecilerin çoğu halihazırda güvencesiz istihdam altındayken yıllarca süren bu davalara karşı mali, duygusal ve mesleki yüklerin altında eziliyorlar.

Covid-19 pandemisi ve kapanmalar sırasında, hükümet bir de Afetle Mücadele Yasası’nı (NDMA) (2005), zorunlu göçmen işçilerini veya yemek kıtlığı gibi gerçeklikler üzerine haber yapan gazetecilere karşı “yalan haber” yaymaktan suçlamalar yöneltmek için kullandılar. Pandemide ayrıca, 124 yıllık Britanya dönemi “Epidemik Hastalıklar Yasasının” ilk kez bir gazeteciye karşı kullanıldığına da şahit olduk. Hindistan’ın Tamil Nadu eyaletinde bir haber portalının kurucusu bir gazeteci, ilk kez Nisan 2020’deki kapanma sırasında besin dağıtımındaki yolsuzluğu haberleştirdiği için bu yasa kapsamında tutuklandı.

Hükümetin pandemiyle mücadeleyi kendi çıkarı için kötüye kullandığını açığa çıkaran gazeteciler, yanlış bilgi yaymakla suçlanarak, “halkı paniğe sürüklemek” ve “korku yaratmak” gibi suçlamalardan yargılandılar. İftira yasaları da gerçeği yazan gazetecileri susturmak için kullanılanlar arasındaydı. Şirketler de iftirayı, usülsüzlükleri ve kurumsal suçları araştıran gazetecileri sindirmek için kullandılar.

Dini inanç grupları arasında düşmanlık yaratmayı cezalaştıran bir diğer yasa da, agresif Hindu milliyetçiliği olan “Hindutva” ideolojisini yaymaya çalışanların aktivitelerini araştıran gazetecilere karşı sıkça kullanıldı.

Dijital alan ise, Hindistan’da ifade özgürlüğü için bir savaş alanı haline dönüşürken Bilgi Teknolojileri Yasası (2000) ve 2021’de getirilen yeni yönetmeliklerle kontrol ediliyor. Bu yasalar, hükümete sansür, içerik kaldırma veya engelleme için kapsamlı yetkiler tanıdı. Bağımsız dijital haber sitelerinin oluşturduğu konsorsiyum DIGIPUB, bu yasaların demokratik olmadığını söyleyerek yönetmelikleri mahkemeye taşıdı. Her ne olursa olsun, Hindistan’da bağımsız medyaya karşı yasaların keyfi kullanıma direniş istikrarlı. Hele bir de yanında “gerçekler” gibi keskin kılıç olunca...

--

Laxmi Murthy, Hindistan’ın Bengaluru kentinde gazetecilik yapıyor, ve de Free Speech Collective’in kurucu editörlerinden.

Evrensel / 02.10.21