Geçtiğimiz hafta yeni bir insan türünün keşfedildiğini duymuş olabilirsiniz: Homo bodoensis. Ama genelde bu gibi haberlerde olanın aksine, bu sefer ne yeni bir fosil keşfedildi, ne de yeni bir tür... E o zaman neyin nesi bu Homo bodoensis?
Homo bodoensis nedir?
Artık aramızda olmayan Jon Kalb isimli bir jeolog ve ekibi, Afrika'daki Rift Vadisi'nde, 1976 yılında, bazı hayvan fosilleri, Aşölyen Aletler ve sıra dışı bir kafatası bulmuştur: Bodo Kafatası. "Bodo" ismi, keşfin yapıldığı yer olan Etiyopya'nın Bodo D'ar bölgesinden gelmektedir. Anlayacağınız, Homo bodoensis türü yeni bir tür değildir.
Rift Vadisi, Afrika Tektonik Plakası'nın iki parçaya bölünmeye başlamasıyla oluşmuş bir vadidir. Somali Plakası ve Nubiyan Plakası denen bu iki parça, son 23 milyon yıldır her yıl 6-7 milimetre kadar birbirlerinden uzaklaşmaktadır (güncel ölçümler bunun yılda 2.5 santimetre kadar olabileceğini göstermektedir). Bu ayrılma, ardında devasa bir yarık bırakmaktadır. 10 milyon yıl sonra bu yarık iyice açılacak, bu noktada Somali Plakası Afrika'dan tamamen ayrılacak ve o vadiyi yeni bir okyanus dolduracaktır.
O zamana kadar bu bölgedeki fosilleri çıkarmak büyük öneme sahiptir; çünkü bu bölge, insan evrimi için en kıymetli kayıtları barındıran coğrafyadır. Türümüz, Afrika'nın genelinde ama özellikle de Doğu Afrika'da evrimleşmiştir. İşte bu yüzden burada bolca aşölyen alet de bulmak mümkündür. Bu aletler, özellikle de Homo erectus ve Homo heidelbergensis gibi atalarımızın, 1.5 milyon yıl ila 130.000 yıl öncesi arasında yaptıkları taş aletlerdir. Medeniyetimizi bu aletlerin yapılmasına borçluyuz desek yeridir.
Ama biz bu yazıda, bunlardan ziyade, o kafatasına odaklanacağız: Bodo Kafatası'na.
Bodo kafatasının özellikleri
Bodo kafatası, harika bir geçiş fosilidir:Tıpkı Homo erectus gibi iri, kalın ve sağlam kemiklere sahiptir. Nazal kökü geniştir, kaş kemerleri (yani "supraorbital ridge") kalındır, elmacık kemikleri derin ve ağırdır. Ama aynı zamanda çene hareketiyle ilişkili mandibular fossa oyuğu, derin veya dar değildir; alnı daha düz yapıdadır ve göz yuvalarının arkasındaki temporal fossa (yani şakak basıklıkları) çok daha az belirgindir - ki tüm bunlar, Homo sapiens'in ayırt edici özellikleri arasındadır. Bu ve bunun gibi bir dizi özelliği, onu Homo erectus - Homo sapiens geçişinde harika bir ara tür yapmaktadır ve bu durum, 45 yıldır bilinmektedir!
Ama sorun şu: Homo erectus'tan Homo sapiens'e geçişteki ara form, zaten 1907'de Mauer 1 çene kemiğinin keşfinden beri bilinmektedir: Homo heidelbergensis. Yani Heidelberg İnsanları. Şu anda kabul gören teoriye göre Homo heidelbergensis, Homo erectus'tan Afrika'da evrimleşmiştir. Türün bazı popülasyonları, günümüzden yarım milyon yıl kadar önce Afrika'dan çıkıp, Anadolu ve Rusya üzerinden Avrupa'ya ulaşmıştır. Burada küresel soğuma nedeniyle yaşanan buzul çağının zorlu şartlarıyla yüzleşen popülasyonlar, seçilim baskısı altında bugün Neandertaller olarak bildiğimiz insan türüne evrimleştiler. H. heidelbergensis'in Afrika'da kalan popülasyonuysa, insan evrimiyle ilgili seçilim baskılarının altında, bize, yani Homo sapiens'e evrimleşti. Bu, insan evriminin temiz bir anlatısıdır.
Tür kavramının muğlaklığı
Tıpkı bir cinayeti çözmenin zorlukları olduğu gibi, evrimsel geçmişi çözmenin de zorlukları vardır. Örneğin bizim için "tür" kavramı, çok önemli bir kavramdır. Hangi canlı, hangi türe ait, bunu bilmek isteriz. Bileceğiz ki birbirimizle iletişim kurabilelim: Felis domesticus dediğimiz anda hangi canlıdan söz ettiğimizi herkes bilebilsin.
Ama doğada böyle bir ayrım yoktur: Doğadaki bütün canlı varlıklar, ilk canlıdan bugüne kadar gelen kesintisiz bir soy hattının günümüzdeki temsilcileridir. Hiçbir canlının alnında "Sen Homo sapiens'sin, sen Neandertal'sin, sen kedisin" yazmaz. Biz, insanlar olarak, dallı budaklı bir Evrim Ağacı'nın farklı dallarına farklı isimler vermeye çalışırız ama bazen dallar birbirine o kadar yakın ve benzer oluyor ki, doğru kategorilere bölmekte zorlanırız.
Eğer tüm canlıların tüm parametrelerini bilen, Laplace'ın Şeytanı gibi bir Darwin'in Şeytanı olsaydı, belki her parametre grubunu mutlak kategorilere bölebilirdik. Bu, tıpkı, renkleri kırmızıdan mora doğru hafif hafif değiştirsek, hangi noktada kırmızının turuncu olduğunu kesin olarak söyleyemememize benzer. Ama hepimiz kırmızının bitip turuncunun başladığı RGB değerlerinde hemfikir olabilseydik, o zaman her bir tonun hangi renk ailesinde olduğunda da hemfikir olabilirdik. İşte bilim insanları da bu konsensusu oluşturmaya çalışmaktadırlar ve bu çok zor bir iştir. Herkes veri getirir, en makul anlatımı ortaya koyarlar ve diğerlerini ikna etmeye çalışırlar. Tıpkı farklı senaryolar üzerinde duran dedektiflerin, yeni veriler ışığında en makul olanı ortaya çıkarmaya çalışması gibi...
Tüm bunların Homo bodoensis ile ilgisi nedir? Araştırmacılara göre, az önce bahsettiğimiz Homo heidelbergensis türü, işleri çok karıştırmaktadır. Çünkü bugüne kadar; Afrika, Avrupa ve Asya'yı içeren geniş bir coğrafyadan elde edilen farklı nitelikteki fosillerin hepsini Homo heidelbergensis türü altında sınıflandırdık. Ayrıca araştırmacılar, Homo heidelbergensis türünün tanımlanma biçiminin modern tanımlama standartlarına uymadığını, eldeki fosillerden bu türün bu şekilde tanımlanmasının mümkün olmadığını savunmaktadırlar.
Benzer şekilde, Homo rhodesiensis, yani "Rodezya İnsanları" olarak bilinen, pek iyi tanımlanmamış ve pek de kabul görmemiş olan, ama Neandertallere ve Heidelberg İnsanlarına benzeyen bazı fosiller de vardır. Bu türün kabul görmeme nedenlerinden biri, "Rhodes" isminin Cecil Rhodes adlı sömürgeci köle tüccarını yüceltmesidir. Ancak türün genel olarak muğlaklığı, paleoantropolojide genel olarak görmezden gelinmesine neden olmuştur.
Bu türler, yeni fosilleri isimlendirmeyi zorlaştırmaktadır, çünkü tür parametrelerinin biraz dışında kalan fosilleri de H. heidelbergensis altına attığımızda, türün tanımı hafif hafif sürekli genişlemektedir; araştırmacılara göre bu da türü anlamsız bir isme dönüştürmektedir.
Homo heidelbergensis'i öldürmek...
İşte araştırmacılar, yeni makalelerinde buna bir çözüm önermektedirler. Dedikleri, özetle şudur:
Birincisi, H. heidelbergensis ve H. rhodesiensis türlerini tek bir gruba alalım ve onlara Homo bodoensis diyelim.
İkincisi, Homo erectus'tan ayrılan bir dalın Neandertaller, Denisovalılar ve biz insanlara giden bir ortak ataya evrimleştiğini zaten biliyoruz; bunda sorun yok. Ancak o türün tam olarak hangi tür olduğunu henüz keşfedemediğimizi ve o ortak ata her ne idiyse, ondan bize gelen değil de, Neandertallere ve Denisovalılara giden koldaki ata türü de henüz keşfedemediğimizi varsayalım. Dolayısıyla bunları aramaya devam edelim.
Ama Homo erectus'tan evrimleştikten sonra ayrılan o ortak atadan Homo sapiens'e, yani bize gelen kolda evrimleşen ilk ara tür... İşte o Homo bodoensis'tir.
Ayrımın Neandertaller tarafında kalıp da bugüne kadar Homo heidelbergensis altında sınıflandırılan tüm fosillere de Neandertal diyelim.
Eğer bunları yaparsak, insanın evrimi ağacını daha temiz ve tutarlı yapacağımızı düşünüyorlar.
Öneri kabul görecek mi?
Bu elbette büyük bir öneri, çünkü oldukça oturmuş türleri, hele hele Heidelberg'i tamamen ortadan kaldırmayı öneriyor. Neandertaller'in evrim tarihini 250-300 bin yıldan yaklaşık 500-600 bin yıl önceye çekmektedir.
Bilimde bir öneri yapıldı diye illa kabul edilmek zorunda da değildir. Bu öneri tutacak mı, kabul görecek mi? Bunu; akademik tartışmalar, yeni makaleler ve bundan sonra yapılacak paleoantropoloji konferanslarında yapılan fikir alışverişleri gösterecektir. Örneğin daha şimdiden birçok antropolog bu fikre pek sıcak bakmamaktadır, çünkü her ne kadar öneri kendi argümanları içinde makul gözükse de, söylediklerine göre bizim, daha fazla tür isminden ziyade, daha fazla fosile ihtiyacımız vardır. Çünkü evrim "örgü nehir" dediğimiz türden bir nehir gibi akan, karmakarışık bir tarihe sahiptir.
Evrim çalı gibidir
Bu konuyu böyle derin bir şekilde analiz etmemizin önemli bir nedeni var: Evrim Ağacı'nda tekrar tekrar gördüğümüz gibi, akademik bilimdeki karmaşık tartışmalar popüler bilime bazen aşırı basitleştirilerek yansıyabilmektedir. Yani henüz halk evrimi, "maymunun ertesi gün insana dönüşmesi" gibi anladığı için, tabii ki işin aslını anlatabilmek adına ağaç figürleri gibi basitleştirilmiş figürler kullanılmak zorundadır. Örneğin "Evrim Ağacı" ismimiz de oradan gelmektedir.
Ancak gördüğümüz gibi evrim, bir ağaçtan çok, bir çalı gibidir. Dalları muntazaman birbirinden ayrılmış değildir; iç içe geçmiş, karman çorman bir yapıdır. Dolayısıyla on binlerce bireyden oluşan onlarca farklı türün, yüz binlerce yıl boyunca Dünya genelindeki hareketlerini ve kademeli dönüşümlerini anlayıp, hepsini bir arada çözmeye çalışmak; gizemli bir cinayeti aydınlatmaktan bile binlerce kat daha zordur.
Homo bodoensis, uzun bir destanın sayfalarından birindeki bir dipnot gibidir. Ama ondan bile öğrenecek çok şeyimiz vardır.
https://evrimagaci.org/homo-bodoensis-bodo-kafatasi-insanin-en-meshur-atalarindan-olan-homo-heidelbergensis-turunu-ortadan-kaldirabilir-mi-11136 sitesinden kısaltılarak alınmıştır.
BirGün / 21.11.21