“Dünya bizi kıskanıyor” ama nedense AKP “16 yılda kültür ve sanat alanında istediği yere gelememiş.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan son birkaç yıldır aynı şeyi söylüyor.
Önceki gün “gençlik yıllarında kültür ve sanat faaliyetleri çok yer kaplamış biri olarak” dedi kendisi için ve devam etti:
“Geçtiğimiz 16 yılda kültür sanat alanında istediğimiz yere gelememe konusunda hep iç geçiririm.”
Gençlik yıllarında kültür ve sanat faaliyetleriyle ilişkisini bilemiyorum ama son yıllarda kültür ve sanat insanlarıyla faaliyetini hepimiz biliyoruz.
Üç yıl önce Füsun Demirel, “Gençliğimde bir gerilla kızı oynamak isterdim. Ama artık neredeyse 60 yaşıma geliyorum. Benden bu saatten sonra, bir de bu fizikle olsa olsa annesi rolleri falan olur” dedi diye hem linç edildi, hem de işinden edildi.
Berna Laçin, “İdam çözüm olsaydı, Medine toprakları tecavüzde rekor kırmazdı! Konuşturmayın şimdi beni! Bırakın artık bilim insanları, nörologlar, psikiyatrlar, psikologlar, toplum bilimciler, hukukçular el birliği verip çare üretsin. Devlet, tribün sesleriyle toplum inşa etmez!” diye tweet attığı için hapsi istendi.
Bu sırada Barış Atay’ın “Sadece Diktatör” oyunu her yerde yasaklandı, ama Ankara’da oyunun yanı sıra Barış Atay’ın kendisi de “yasaklandı”.
Valilik, Atay’ın “il genelindeki salonlarda tiyatro, panel, söyleşi, sinevizyon, sergi ve benzeri eylem ve etkinliklerini süresiz” olarak yasakladığını açıkladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “sanatçı müsveddeleri” dediği yılların sanatçıları Metin Akpınar ve Müjdat Gezen olayı daha çok taze.
Levent Üzümcü'nün "Anlatılan Senin Hikâyendir" oyunu baskılar nedeniyle Hatay'ın İskenderun ilçesinde iptal edildi.
Sakarya Sedirvan Kültür Merkezi, Cumhuriyet Sahnesi’nin Aziz Nesin’in öykü ve taşlamalarından sahneye aktardığı “Azizname” oyununun gösterimini iptal etti. Gerekçesi de açıktı: Cumhuriyet Sahnesi, sosyal medya hesabından Müjdat Gezen ve Metin Akpınar için destek mesajı paylaşmıştı.
Bunlar bir çırpıda sayabileceğimiz “kültür sanat faaliyetleri”.
Devamı da var. Bizzat Erdoğan’ın devreye girdiği “kültür faaliyetleri”.
Fazıl Say’ın konserine gidecek olan Erdoğan’ı soran gazetecilere “Çok iyi olur Mozart ve Beethoven dinler, iyi gelir” diyen Rutkay Aziz mesela.
Doğrudan Erdoğan tarafından “faşistlikle” suçlandı.
Son olarak Deniz Çakır. Bir kafe barda arkadaşlarıyla içki içtiği için rahatsız edildi ama hem yandaş basın hem de doğrudan Erdoğan tarafından hedef alındı:
“Adı da neymiş? Sanatçıymış.”
Erdoğan, Çakır’ı söylemediği sözler nedeniyle “faşistliğin en sefil hâli” diye nitelendirdi.
Erdoğan, “kültür ve sanat alanında arzu ettiğimiz mesafeyi kat edemedik” falan diyor ya hani. İstedikleri kendi kültür ve sanat alanlarını falan yaratmak değil. Zaten çok zor koşullarda süren kültür ve sanat faaliyetlerinin içini boşaltmak, zaten sayıları gittikçe azalan, gidişata karşı ses çıkaran, her alanda olduğu gibi sanatta da özgürlüğü savunan sanatçıları susturmak, saf dışı etmek.
Üstelik bunu doğrudan Erdoğan’ın kendisi itiraf etti.
Hem de 2018’ın son ayında. Saray’da yapılan Kültür Sanat Ödülleri töreninde:
“Ülkemizin en büyük sorunu kendi toplumunu, kendi ülkesini küçümseyen bir grubun uzunca bir süre kültür sanat dünyamızı adeta esir almasıdır. Hamdolsun bu esaret yavaş yavaş ortadan kalkıyor.”
2018’de belki “yavaş”tı ama 2019’da “hızlanacak”ları da belli.
Patlamış mısır, bilet tartışmasıyla başlayan ve komisyondan geçen sinema yasasının 7. maddesi bile bunun habercisi:
"Ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin, ticari dolaşıma veya gösterime sunulmasından önce değerlendirilmesi ve sınıflandırılması yapılır. Değerlendirme ve sınıflandırma sonucunda uygun bulunmayan filmler, ticari dolaşıma ve gösterime sunulamaz."
Tıpkı akademide, medyada yaptıkları şeyi bu kez kültür sanat alanında yapıyorlar. Yerine koyacak bir şeyleri de yok. Olsaydı 16 yılda ellerini tutan mı vardı?
Artı Gerçek / 13.01.19