Türkiye’de seçimlere doğru muhalefetin Suriyeli sığınmacıları geri gönderme vaatleriyle mesele yakıcı bir gündem hâline gelirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başarısızlığa uğrayan eski bir plana dönüyor.
Üç yıl önce 2 milyon mülteciyi Suriye’nin kuzeyinde inşa edilecek şehirlere döndürme planını BM Genel Kurulu’na sunan ama “güvenli bölge” kurmayı ve milyarlarca dolarlık kaynakları gerektirdiği için uluslararası toplumdan destek göremeyen Erdoğan, bu kez Türkiye’nin inisiyatifinde bir plan açıkladı. Erdoğan Suriye’de yaptırılan briket evlerin teslim töreni için gönderdiği mesajda “Güvenli bölgelere 500 bin Suriyeli geri dönüş yapmıştır. Şimdi 1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak bir projenin hazırlığındayız. 13 ayrı bölgedeki yerel meclislerle birlikte yürüteceğimiz bu proje bir hayli geniş kapsamlıdır. Konuttan okul ve hastaneye kadar günlük hayatın tüm ihtiyaçları ile tarımdan sanayiye kadar kendi kendine yeterli tüm ekonomik altyapı bu projenin içinde yer alacaktır” dedi. Erdoğan, planlanan 77 bin briket evin 57 bin 306’sının tamamlandığını, bu evlere 50 bin ailenin yerleştirildiğini, briket ev sayısı 100 bine çıkaracaklarını belirtiyor.
Erdoğan geçen martta “Ana muhalefet, ‘Biz seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz’ diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensarın ne olduğunu biliyoruz” demişti. Bu U dönüşü muhalefetin geri gönderme planlarını ortaya koymasının ardından geldi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerinde mevcut Suriye siyasetine son verip Esad yönetimiyle anlaşarak iki yılda tüm sığınmacıları geri göndermekten bahsediyor. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener de Esad yönetimiyle barışı sağlayıp sığınmacıları evlerine döndüreceklerini söylüyor. Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) ile Saadet Partisi de sığınmacıların dönüşü için Suriye'de barışa odaklanılması gerektiğini belirtiyor. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ise bir otobüs görseli üzerine “Zafer Turizm: 2023 yılında tek yönle seferleri başlıyor” afişiyle sığınmacıları atmayı yegâne vaade dönüştürmüş durumda.
İktidarın kontrolündeki medya, Erdoğan’ın planının sekiz aşamada devreye gireceğini yazdı:
- Geri dönüş Ankara, İstanbul, Konya, Adana, Gaziantep gibi nüfusu yoğun bölgelerden başlatılacak.
- Dönüşler istikrar ve güvenliğin sağlandığı bölgelerde gerçekleştirilecek. Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad ve Rasulayn başta olmak üzere 13 bölgede yerel meclislere proje desteği sunulacak.
- Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) koordinasyonunda STK’ların briket ev projeleri için yeni alanlar açılacak.
- Küçük sanayi sitesi ve çarşı gibi ticaret alanları kurulacak, yeni istihdam imkânları sağlanacak.
- Okul, hastane, cami başta olmak üzere alt ve üstyapı inşa edilecek.
- Meslek edindirme kursları ve atölyeler açılacak.
- Rehabilitasyon ve eğitim faaliyetlerine ağırlık verilecek.
- Ulusal ve uluslararası fonlar aranacak.
TBMM Göç ve Uyum Komisyonu Başkanı Atay Uslu da seyreltme politikası başlatıldığını, 16 ilin tamamında, 52 ilin 800 mahallesinde artık Suriyelilerin kabul edilmediğini ve suç işleyenlerin sınır dışı edildiğini belirtip ekliyor: “Gönüllü gidiş için uluslararası fonları harekete geçiriyoruz. Yeni evler yapılıyor. Bunlar tamamlanınca, gönderilecekler. Gitmezlerse geçici sığınmacı statüsünü kaybederler.” 2016’dan 14 Nisan 2022’ye kadar 19 bin 336 Suriyeli asayiş sorunları sebebiyle sınır dışı edildi.
Erdoğan, 2019’da Fırat'ın doğusunda 32 kilometre derinliğindeki şeritte ilk etapta 1 milyon sığınmacı için 10 ilçe ve 140 köy inşa edileceğini açıklamıştı. Planın ikinci aşamasına göre M-4 yolunun altından Deyrizor’a kadar olan alana 1 milyon sığınmacı yerleştirilecekti. Bu plan Türk askeri kontrolünü bütün sınır boyunca genişletmek, bu sayede hem sığınmacı sorununu hafifletmek hem de Kürtler aleyhine demografik yapıyı bozma amacı taşıyordu.
Sığınmacı sorununa gerçekçi yaklaşımın çatışmayı besleyen siyasetin sonlandırılması ve Şam’la barışın sağlanması olduğu fikrine artık iktidar da direnemiyor. Ancak Esad yönetimiyle istihbaratçılar düzeyindeki temaslar farklı bir aşamaya geçemiyor. Ankara Kürtlerin öncülüğündeki özerk yapıya son verecek bir ortaklıkla yeni sayfa açmayı umarken Şam, Türk askeri varlığının bitirilmesi ve silahlı gruplara desteğin kesilmesini istiyor. Yani ne Erdoğan radikal bir değişime hazır ne de Şam 2023 seçimi öncesi Erdoğan’ı ödüllendirecek bir yola girmeye istekli. Dönüş, çatışmaların bitmesi, güvenliğin temini ve geçim kaynaklarının sağlanmasına bağlı.
Erdoğan Türkiye’nin kontrolündeki yerlerin asla Suriye devletine bırakılmayacakmış gibi davranıyor.
Koşullar sağlanmış olsa bile sığınmacıların büyük bir kısmının Türkiye’de kalıcı olacağı gerçeğini değiştirmiyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin desteğiyle yürütülen araştırmaya göre “Dönmeyi hiçbir şekilde düşünmüyorum” diyenlerin oranı 2017’den 2020’ye gelinceye kadar yüzde 16.7’den yüzde 77.8’e çıktı.
Erdoğan’ın hedefi tutturması gerçekçi gözükmüyor. Çatışmaların kesilmediği, çözümün bulunmadığı, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla tutulan bölgelere yarın ne olacağına dair belirsizliğin korunduğu ve İdlib’de terör örgütleri listesindeki grupların hâkimiyetini sürdürdüğü saha koşullarında dönüşü teşvik siyasetinin başarısı sınırlı kaldı. İçişleri Bakanlığı’nın 4 Nisan’daki açıklamasına göre dönenlerin sayısı 492 bin 983. Bu rakam spekülatif olabilir. “500 bin insan döndü” denilen bölgenin normaldeki nüfusu 500 binin altında.
Beri tarafta Göç İdaresi’nin verileri, kısmi dönüşe karşın sığınmacı sayısının arttığını gösteriyor. Sınırdan serbest geçiş rejimine son verildiği 2015’te sığınmacı sayısı 2.2 milyondu. Fırat Kalkanı Harekâtı’nın düzenlendiği 2016’da sığınmacı sayısı 2.8 milyonu buldu. Sonraki altı yıl içinde artış devam ederken 28 Nisan 2022 itibarıyla rakam 3.7 milyona ulaştı. 2014-2022 arasında üçüncü ülkeye yerleştirilenlerin sayısı 18 bin 733, birebir yerleştirmeyle gidenlerin sayısı 33 bin 331. Sadece Erdoğan’ın AB’yi “Kapıları açarız” diye tehdit ettiği 2018’de sığınmacı sayısı 46 bin 822 azaldı. 2020’de 65 bin, 2021’de 96 bin artış kaydedildi. 2022’in ilk dört ayında sayıya 25 bin 311 kişi daha eklendi.
Ülkeye kaçak girenlerin yanı sıra doğumla gelen artış söz konusu. 17 Mart’ta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bugüne kadar 754 bin Suriyeli bebeğin doğduğunu açıkladı.
Yasadışı olarak başka ülkelere geçip de hala Göç İdaresi’nde kayıtlı gözükenlerin sayısı bilinmiyor. Avrupa’ya geçenlerin Suriye’ye geri dönmüş gibi gösterilme şüphesi de mevcut. Afrin’den göç ettirilen Kürtlerin evlerine çöken milisler de “başarılı yerleştirme” hikâyesi olarak sunuluyor. Bu tür nüfusa müdahaleler daha küçük ölçeklerde Rasulayn ve Tel Abyad’da da tekrarlandı.
Erdoğan Cerablus, Azez, El Bab, Afrin, Tel Abyad, Rasulayn ve İdlib’in asla Suriye devletinin kontrolüne geçmeyecekmiş gibi hareket ediyor. Fakat sığınmacıların artan ekonomik ve toplumsal sorunlara paralel olarak iç siyaseti esir alması, Erdoğan’ı köşeye itiyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin desteğiyle yapılan araştırmasına göre Türk toplumunun yüzde 90’ı Suriyelilerin kalıcı olacağına inanıyor ve yüzde 85’i bunların gönderilmesini ya da kamplarda izole edilmesini istiyor. Sığınmacıların yüzde 98’i kentsel alanlarda toplumla iç içe. Birlikte yaşama verilen destek yüzde 6.8. Toplumun yüzde 85.6’sı Suriyelilere vatandaşlık ve oy hakkı gibi hiçbir siyasal hakkın tanınmasını istemiyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya göre 31 Mart 2022 itibarıyla 200 bin 950 Suriyeli Türk vatandaşı oldu ve olası bir seçimde bunların 113 bin 654’ü oy kullanabilecek. Bugüne kadar “geçici koruma” statüsü ile durumu geçiştiren hükümet sığınmacıların kalıcı olduğu gerçeğine uygun stratejiler geliştirmedi.
Al Monitor / 10.06.22