Merkez Bankası, yükselen enflasyon nedeniyle bu ay da faiz indirimine gitmedi. Bundan sonra artık faiz indirimi değil faiz artırımı yapması gerektiği piyasalarda konuşulmaya başlandı. Bir başka deyişle makro dengelerdeki bozulma arttığı için artık “ekonomide zorunlu fren dönemi”nin başladığını söyleyebiliriz.
Ekonomi yönetiminin pandemi sonrası ekonomiyi canlandırmak için giriştiği kredi atağının da artık sonuna doğru gelmeye başladığını tahmin ediyoruz. Son 10 gündür kredi faizlerinde küçük artırımların başladığı görülürken, kamu bankaları dışındaki bankaların kredi faiz oranlarının, önümüzdeki aydan itibaren belirgin biçimde artışa geçebileceği söyleniyor.
Buna karşılık ekonomi yönetiminin bir süre daha bu gidişatı sürdürmeye çalışacağı açık. Ancak artık işin sonuna gelindiği, eylülden itibaren hem mevduat hem kredi faiz oranlarında artırımın kaçınılmaz olacağı görülüyor.
Ekonomi yönetiminin tavrının ne olacağını tartışan piyasa uzmanları, ağustos ayında mevcut canlı seyrin devamını, konut kredileri dışında, eylülden itibaren faiz artışlarının kaçınılmaz olacağını kaydediyorlar. Hükümetin “konut sektörüne teşvik takıntısı”nın devam ettiğini kaydeden uzmanlar, kamu bankaları kanalıyla yılsonuna kadar konut kredilerindeki seyrin devam etmesine çalışılacağını kaydediyorlar. Ancak kamu bankalarının bilançolarındaki bozulmanın büyüdüğüne dikkat çekerek, yılsonuna varmadan konuttaki ucuz kredilere son verilmesi gerekebileceğine de dikkat çekiyorlar.
Merkez Bankası’nın 2 aydır faiz indirimlerini durdurması, önce “Yılsonuna kadar başka indirim yapar mı?” tartışması başlatmıştı. Ancak Merkez Bankası’nın son açıklaması ve enflasyondaki beklentilerin kötüleşmesi üzerine piyasa artık “faiz indirimlerinin bittiği”ni konuşuyor. İndirimin aksine, enflasyondaki yüksek seyir nedeniyle yılsonuna varmadan Merkez Bankası’nın faiz artırımlarına başlaması gerektiği bile konuşulmaya başlandı. Ancak siyasi iktidarın faiz konusundaki takıntılı tavrı nedeniyle, faiz artırımını geciktirmek için, dengeleri zorlayabileceği de konuşuluyor.
Bu arada Merkez Bankası’nın politika faizinin altındaki oranlarla piyasaya para verdiğini hatırlatan uzmanlar, önce fonlama faizini yükselteceğini, artık enflasyondaki gidişatla birlikte yer kalmayınca, politika faizini de artırmak zorunda kalacağını tahmin ediyorlar. Bunun zamanlaması konusunda ise enflasyondaki trende bakmak gerekeceğini, ekonomi yönetiminin politika faiz artırımına mümkün olduğunca direnmek isteyeceğini kaydediyorlar.
İç tasarruf yok, döviz bitti..
Ekonomideki mevcut sınırlı imkânlara rağmen, büyüme için tüm dengeleri zorlamanın artık sonuna gelindiği söylenilebilir. Dolayısıyla “faizleri ve kurları zorla tutma döneminin da artık sonuna gelmeye başladık” diyebiliriz. Bunun en somut göstergesi olarak Merkez Bankası’nın, son dönem kendi yaptığı gibi, bankaları döviz talebini azaltmak için Londra piyasasında vadeli işlem yapmaya zorladığı, bu yolla düşen rezervlerin bir süre idare etmesini amaçladığı konuşuluyor.
Döviz tevdiat hesapları yeniden tırmanışa geçti. Avro’nun değer kazanması nedeniyle, dolar bazında açıklanan hesaplarda bir miktar kendiliğinden artış olsa bile, eğilimin yeniden dövize döndüğü kesin. Bunun en önemli nedeni, enflasyonun çok altında kalan mevduat faizleri. Son dönem yükselen hisse senedi piyasaları da, kredi alıp hisse senedi alan riskli yatırımları saymazsak, artık doyma noktasına gelmiş gözüküyor. Bankaların hisse senetlerinde, kârların düşeceği beklentisiyle, yaşanan düşüş de borsa yatırımcılarını tedirgin ediyor.
O zaman geriye bir tek döviz kalıyor. Tasarrufçunun uzun zamandır düşen rezervlere rağmen, Merkez Bankası ve kamu bankaları kanalıyla düşük tutulan kurların yeniden yükselmesini kaçınılmaz görerek, dövize yatırım yaptığı açık.
Aslında durum ortada; mevcut politikanın sürdürülebilir olmadığı açıktı, şimdi bu daha bariz biçimde görülmeye başlandı. İç tasarruflarınız baskı altındaki faizler nedeniyle iyice düştü, döviz kaynağı bulamıyorsunuz ama buna rağmen kredileri patlatarak büyümeye çalışıyorsunuz.
Merkez Bankası’nın da son toplantı tutanağında belirttiği gibi; çekirdek enflasyon artışı, gıda fiyatlarındaki artış devam ediyor ve enflasyondaki yön yukarı doğru. Merkez Bankası talep etkisiyle enflasyonla mücadele sürecinin olumlu etkileneceğini söylüyor ama hepimiz biliyoruz ki eylül ayından itibaren fiyatlarda klasik artış dönemi başlar. Böyle olunca da artık kimse yılsonunda tek haneli enflasyonu beklemez oldu. Aksine, tahminler hep yukarı doğru revize ediliyor.
Buna rağmen hâlâ kurları ve faizleri zorla tutmaya çalışıyorsunuz. Bunun mümkün olamayacağı, “dökme suyla değirmenin dönemediği” artık açıkça görülüyor. Bir başka deyişle tüm faizler yukarı çıkmak zorunda, kurlarda da yükseliş kaçınılmaz gözüküyor. Önemli olan nokta mevcut tablo çok açık görünmesine rağmen, hükümet mevcut politikada daha ne kadar devam edecek, onu bilemiyoruz.
Meşhur araba örneğinde olduğu gibi; altınızdaki araba bu kadar hızlı gitmenize imkân vermiyor. Daha 2 ay geçmeden araba bu süratle yalpalamaya başladığını gösterdi, o nedenle hızınızı azaltmanız gerekiyor. Bunun için de hemen, usul usul frene basmanız lazım, aksi takdirde balatalar da sıyıracak ve araba artık fren de tutmayacak. Bu araba eski, bildiğimiz, geçen yıllarda bakımını bile yapmadığınız, sınırları belli olan araba. Daha önce de aynı araba, şoför hızlı gittiği ve zamanında frene basmaya başlamadığı için, gidip duvara çarparak durmak zorunda kaldı. Bunu bir daha mı yaşamamız gerekecek?
Cumhuriyet / 25.07.20