Faiz indirimlerini 9 aydır rutin hale getiren Merkez Bankası, sürpriz yaparak bu ay indirime gitmedi. Bu karar üzerine piyasalarda, “Demek ki haziran ayı enflasyonu çok yüksek gelecek” beklentisi oluştu.
Piyasaların normale dönmeye başlamasının, hükümetin beklentilerinin ötesinde, yüksek fiyat artışlarına neden olduğu tahmin ediliyor. Önümüzdeki hafta açıklanacak enflasyon rakamlarıyla birlikte yıllık oranın yüzde 13-14’lere varacağı görüldüğü için, bu ayki faiz indiriminden vazgeçildiği söyleniyor.
Mayıs ayı verileri aylık yüzde 1.36, yıllık ise yüzde 11.39 olarak gerçekleşmişti. 2019 Haziran ayı tüketici fiyat artışının yüzde 0.03 olduğu göz önüne alındığında, yüzde 3’lük bir TÜFE artışı, haziran sonunda yıllık oranın yüzde 14’leri aşmasını sağlayacak. 2019 Haziran sonundaki yıllık oran yüzde 15.72 idi. Dolayısıyla aylık yüzde 4.5’lik fiyat artışı görülmesi halinde geçen yılki oranları yakalama ihtimali bile var.
Oluşan yüksek enflasyon beklentisi nedeniyle piyasalar, Merkez Bankası’nın bu kez faiz indirime gitmeme kararına sevinemediler. Normal koşullarda 9 aydır indirim yapan Merkez Bankası’nın frene basması piyasalarca olumlu fiyatlandırılırdı. Halbuki piyasalar faizleri sabit tutma kararına tepkisiz kaldı.
Merkez Bankası şimdiye kadar, hükümetin isteği üzerine, pek hesap kitaba bakmadan, enflasyondaki yüksek seyre rağmen sürekli faiz indirimi yapıyordu. En hızlı faiz indirimi yapan Merkez Bankası haline gelmişti ama sonunda yüzde 3’ün üzerinde bir reel eksi faiz uygular hale gelmişti. Merkez Bankası ileriye dönük enflasyonu hesaba kattığını söylüyordu ama belli ki haziran ayına ilişkin öncü fiyat verileri, artık bu argümanın geçerliliğini bile ortadan kaldıracak kadar yüksek gözüküyor.
Bu durum ekonomi yönetiminin güne göre sürekli değişen, istikrar kaygısı gözetmeyen politikalar uyguladığının bir kanıtı sayılabilir. Faizi ve kurları baskılayan, sermaye hareketlerine kısıt getiren ekonomi yönetimi bununla birlikte büyüme oranlarını artırabilmek için kredileri patlatarak piyasaları rahatlatmaya çalışıyor. Şimdi de fiyatların aşırı arttığını görünce, dur-kalk politikalarını uygulamaya sokuyor. Faiz indirimini durduran ekonomi yönetiminin, yakında yeniden sıcak parayı cazip hale getirmesi bile beklenebilir.
‘Talep dengelenecek’ iyimserliği
Merkez Bankası aldığı kararla ilgili yaptığı açıklamada siyasi bir metni andıran analizlerde bulundu. Dünyadaki gelişmelerin takip edildiği kaydedilip alınan kredi genişlemesine ilişkin kararlar övüldü, mal ihracatı ve emtia fiyatlarındaki düşüş nedeniyle cari açığın önümüzdeki dönem iyileşeceği belirtildi.
Toplam talep koşullarının sınırlayıcı etkisine rağmen, salgına bağlı maliyet artışlarının yansımalarıyla çekirdek enflasyonda yükseliş gözlendiği, uluslararası emtia fiyatları tüketici enflasyonunu sınırlamaya devam ederken, gıda enflasyonunun dönemsel ve salgına bağlı etkiler nedeniyle arttığı belirtilerek şöyle denildi: “Salgına bağlı tedbirlerle kısa vadede etkili olan arz yönlü unsurların, normalleşme sürecinin devamıyla kademeli olarak ortadan kalkacağı ve yılın ikinci yarısında talep yönlü dezenflasyonist etkilerin daha belirgin hale geleceği değerlendirilmektedir.”
Merkez Bankası’nın talebin dengeleneceği yönündeki analizi piyasa oyuncuları tarafından iyimser bulunuyor. Yapısal sorunlar nedeniyle gıda fiyatlarındaki artışın yüksek seyredeceğini, bunun artık geri gelmeyeceğini kaydeden piyasa analistleri, mevcut mevduat-kredi politikasının talebin dengelenmesini epey geciktirmesini bekliyorlar.
Daha açık bir deyişle; ekonomi yönetimi hem krediler kanalıyla talebi patlatıyor hem de bunun fiyatlara etki etmeyeceğini sanıyor. Mevduat faizlerinin çok düşük kalması vatandaşı, tasarrufunu enflasyona karşı koruma kaygısıyla yeni arayışlara iterken, ucuz kredileri görenler yatırım için otomobil ve konut alımlarına yöneliyor. Bu eğilim hem enflasyonu körüklüyor hem de tasarrufların iyice gerilemesine neden oluyor. Konut ve otomobile yaşanan hücumun yanında, paralarını bankadan çeken vatandaşların, küçük yatırımcının tam korunamadığı hisse senedi piyasalarına girmesi de özendirilmiş oluyor.
Belli ki yönetim sadece baskılanmış, geciktirilmiş talebin olduğunu bunun kısa sürede dengeleneceğini düşünüyordu. Ancak mevcut mevduat-kredi politikası devam ettiği sürece, bunun kısa sürede dengelenmesi pek mümkün olamaz. Sorunun kaynağı faizlerin devlet eliyle düşük bırakılması. Bu ay indirim yapmasa bile Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında en düşük reel faize sahip ülke ve bu durumda TL’nin cazibesi mümkün değil.
Hükümet uyguladığı politikalar sonucu kendi yükselttiği enflasyona takıldı diyebiliriz. Uyguladığı politikanın olumsuz sonuçlarını yakında daha fazla göreceğiz. Bu arada çaresiz kalan, yanlış yönlendirilen küçük tasarrufçunun yine en çok zarar gören kesim olmasından kaygı duyuyorum.
Cumhuriyet / 27.06.20